Celal ile yanmasın, yanmasın başkaları,
Yanmasın hiç kimseler, yaksın beni narları.
Yaksın, öyle bir yaksın, kalmasın canda bir can,
Kalmasın hiç bir isim, silinsin her şan, her san.
Silinsin eser kalmasın, var etsin sonra beni,
Var etsin ki yeniden, yapsın nurdan bedeni.
Yapsın bedene bir kalp, kapsasın masivayı,
Kapsasın şefkat ile sevsin bütün dünyayı.
Sevsin hem o kalp ile varsın canlar canına,
Varsın bin kat aşk ile yansın her bir anına.
Yansın her bir anında, yansın O Bir, tek yâre,
Yansın parçalarsında, dökülsün pare pare.
Dökülsün her parçası, bölünsün bin parçaya,
Bölünsün her parçası girsin her bir gayyaya.
Girsin, yaksın narları, yaksın cehennemleri,
Yaksın da yakamasın, cehennem kimseleri…
5. Kasım. 2009 – İzmir
Ali OskanKayıt Tarihi : 2.11.2009 03:00:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ali Oskan](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/11/02/gulce-zincirleme-vezinli-yakamasin-cehennem-kimseleri-2.jpg)
Yaksın da yakamasın, cehennem kimseleri…
Eyvallah...
üstadım;
bir mümin tüm insanlık için ancak bu kadar güzel duygularla düşünebilir ..
emek verilerek yazılmış,akıcı ve duygu yüklü imanlı yüreğinizin sesi olan çalışmanızı beğenerek okudum..
kutlarım saygın kaleminizi ve sevgi dolu yüreğinizi..tam puan 10..akçaydan selam ve saygılarımla...ibrahim yılmaz
Hakkında çok bilgi olmayan bir sahabi. Ama Efendimiz (s.a.v.)'i en iyi anlayan sahabelerden biri. Ashabın tümünden Cenâb-ı Hak razı olduğunu buyurmuştur. Fakat Ebu Bekir Sıddık (r.a.) başta olmak üzere imanda, aşkta, sadakatte bir derecelenme olduğu muhakkak. Büyüğümüzün ifadesiyle, ashabın Hz. Peygamber'i anlama ve bu anlayışa göre O'na yönelme, tutunma, istifade ve hizmet etme tutumları derece derece idi. İşte bu yazımızda Hz. Mikdat (r.a.) ekseninde açmaya, anlamaya çalışacağımız hadisede Hz. Mikdat'ın iyi bir gözlemci olma, araştırma ve yoğunlaştığı konunun inceliklerine vakıf olma çabasını göreceğiz ki tefekkürün başlangıç noktası da budur.
Konuya geçmeden Hz. Mikdat'ı bilebildiğimiz birkaç rivayetle tanımaya çalışalım. Bedir gününde Efendimiz (s.a.v.) kervanın kaçması ve müşrik Mekke ordusuyla karşı karşıya kalınması durumunda ashabıyla istişare eder. İbn-i İshak'ın ayrıntılı rivayetine göre önce Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a.) sonra Hz. Ömer (r.a.) konuşur sonra sözü Hz. Mikdat (r.a.) alır ve şöyle der:
— 'Ey Allah'ın Rasûlü, biz sana İsrailoğulları'nın Hz. Musa'ya dediği gibi 'Sen ve Rabbin gidin savaşın, biz burada oturucularız!' demiyoruz. Diyoruz ki senin sağında, solunda, önünde yer alıp seninle birlikte küf-fara karşı savaşacağız. Seni hak ile gönderen Zat'a yemin olsun ki bizi Berki İ uımat a da sevk etsen senin yanında olacağız.'
İki günlük yürüyüş nedeni ile 'Hayır vallahi, bizim bunlarla savaşacak mecalimiz yok!' diye konuşan Ensar, Hz. Mikdat'ın sözlerinden sonra -yine Ensar'dan Ebu Eyyüb'ün ifadesiyle- 'Keşke biz Ensar takımı da Mikdat gibi söyleseydik!' temennisinde bulunurlar. Hatta İbni Mesut (r.a.) gibi birçok sahabi 'O sözün sahibi olmak bize her şeyden daha sevimli geldi.' diyecektir. Sonuçta Ensar da Efendimiz (a.s.)'in istediği yönde görüş beyan ederek birlik sağlandı. Bu rivayette Hz. Mikdat'ın, Efendimizin ümmeti ile Hz. Musa (a.s.)'nın ümmeti arasındaki nübüvvete bakış farkını ortaya koyduğunu görüyoruz. Nitekim İsrailoğulları asa, Yed-i Beyza, suların kan akması, Nil'in yarılması ve Firavun'un helaki, bıldırcın eti ve kudret helvası gibi birçok nimet-mucize görmesine rağmen gerçek sevgiyi, bağlanışı, yönelişi özünde oluşturamadığı için şahsiyetsiz tavırlar takınarak Hz. Musa'ya 'Sen ve Rabbin gidin savaşın!' diyebilmişlerdir.
Fatihayı Şerifte tüm müminlerin talep ettiği hidayet ve müstakim olmak Hz. Mikdat (r.a.)'ta kendini göstererek Ensar'ın gıpta etmesi sağlanmış, Efendimiz (a.s.)'in isteğini tercih etmeleriyle rıza belirginleşmiştir. Cenâbı Hak ümmet içerisinde Efendimiz (a.s.)'i aşkla, sadakatle anlayan bireyler ile toplumu rıza mertebelerinde ilerletmiştir.
Bir rivayette de Ashab-ı Suffa içerisinde kalan Hz. Mikdat'ın geç vakit mescide gelerek kendisine ayrılan sütü içtiğini ama doymaması üzerine kalan sütü de içmek istediğini 'O Rasûlullah'ın hakkıdır!' denilerek engellendiğini görüyoruz. Aç karnına uyumaya çalışan Hz. Mikdat, uyku tutmayınca kalkıp 'Nasıl olsa Allah, Rasûlü'nü doyuracaktır!' diyerek kalan sütü içer. Bir süre sonra Efendimiz (a.s.) mescide gelip kendisine ayrılan sütü sorar. Hz. Mikdat'ın içtiği söylenince onu
çağırıp nedenini sorar. O da:
—Ey Allah'ın Rasûlü, nasıl olsa Allah seni doyurur diye düşündüm der. Efendimiz gülümser.
—Süt sağılabilecek bir koyun var mı? diye sorar. Sütü sağılmış ve daha sütü kalmamış bir koyun gösterilir. Efendimiz mübarek elleriyle koyunun memesini sıvazlayınca oluk oluk süt akmaya başlar. Efendimiz doldurur ve Mikdat'a verir.
—İç... buyurur. Hz. Mikdat içer, Efendimiz tekrar doldurur verir.
—İç... buyurur Hz. Mikdat içer. Efendimiz gülümsemektedir. Bu iş o kadar sürer ki 'Başımı öne eğsem ağzımdan süt döküleceğini sandım! diye düşünen Hz. Mikdat:
— Artık içecek yerim kalmadı ey Allah'ın Rasûlü der. Bu esnada Efendimiz (a.s.) bütün dişleri görününceye kadar gülümsemektedir. Mevlâsı Rasûlünü doyurduğu gibi dostunu da doyurmuştur. Zor zamanlarda dirayeti olduğu kadarıyla günlük hayatta şakalaşması, dostluğuyla da Hz. Mikdat Efendisinin yanındadır.
İşte bu güzel insan İslam'ın ilk yıllarında Süheyb, Ammar, Bilal (r.a.) gibi çok işkenceler gören ve 'Kalbiniz Allah ve Rasûlü ile beraberse dilinizle inkârınızın önemi yoktur.' ruhsat ve müjdesine nail olarak beden ameli ile gönül amelini ayırmayı başaran Hz. Mikdat bir gün Efendimiz (s.a.v.)'e gelir ve sorar.
—Ya Rasûlullah üç arkadaşım da sizden üç ayrı şey rivayet ediyor. Hangisi doğru?
—Ebu Hureyre (r.a.) diyor ki: 'Bir saat tefekkür bir yıllık ibadete denktir.'İbn-i Abbas (r.a.) diyor ki: 'Bir saat tefekkür üç yıllık ibadete denktir.' Ebu Bekir Sıddık (r.a.) diyor ki 'Bir saat tefekkür yetmiş yıllık ibadete denktir.' Hangisi doğru ey Allah'ın Rasûlü?
Efendimiz onları çağırmasını buyurur. Mezkûr üç sahabi gelir ve Efendimiz sorar:
—Sizler neyi tefekkür ediyorsunuz?
Ebu Hureyre (r.a.) cevap verir:
—Ya Rasûlallah, yaratılışı düşünüyorum. Yeryüzünü, gökyüzünü varlıkları, kâinatı tefekkür
ediyor, ibret almaya çalışıyorum.
—İşte bu tefekkür bir yıllık ibadete denktir. buyurur. Sonra İbn-i Abbas (r.a.) cevap verir:
—Ya Rasûlallah, ben de öldüğümü düşünüyorum. Kıyameti, hasrı, mizanı orada nasıl hesap vereceğimi kendime soruyor, nefsimi hesaba çekiyorum.
—İşte bu tefekkür üç yıllık ibadete denktir. Son olarak Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a.):
—Ya Rasûlallah, ahiret gününde mizanın kurulduğunu ve insanların bölük bölük cehenneme atıldığını düşünüyorum ve diyorum ki, ya Rabbi beni cehenneme at ve orada gövdemi öyle büyüt, öyle büyüt ki oraya benden başka kimse girmesin.
Kâinatın Efendisi ve bütün insanlığın terbiye edicisi (s.a.v.):
—İşte bu tefekkür de yetmiş yıllık nafile ibadete denktir buyurur.
SELAM SANA VE SEVDİKLERİNE.........
kutluyorum
namık cem
TÜM YORUMLAR (13)