// Gülce - Bahçe // Kıssa-ı Eyyûb’dan Gü ...

Ali Oskan
302

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

// Gülce - Bahçe // Kıssa-ı Eyyûb’dan Günümüze Yansımalar

İKİNCİ LEM’A

- Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile.-

………….. Rabbine şöyle niyazı oldu:
…………. “Bana gerçekten zarar dokundu.
………….. Sen ise merhamet edenlerin
………….. En fazla merhamet edenisin.” (Enbiya: 83.)

Sabır kahramanı Eyyûb Aleyhisselâmın
Şu yalvarışı aynen her hangi bir duanın,
Hem tecrübe edilmiş, tesirlisidir hem de.
Fakat ayetten şöyle iktibas suretinde,
Biz duamızda: Rabbim! “Bana dokundu ziyan.
En çok acıyanısın, Sense acıyanların.”

…………………………..… demeliyiz.

….. Ve Hazret-i Eyyûb Aleyhisselamın,
….. Bir özeti şudur meşhur kıssasının:

Pek çok yara ve bere içinde uzun zaman
Kalmış olduğu halde düşünüp hastalığın
Büyük mükâfatını; tahammül ederekten
Tam ve de mükemmel bir sabırla dayanmışken,
Sonra, meydana gelen kurtlar yaralarından,
Kalbine ve diline iliştikleri zaman
Zikir ile Allah’ı tanıma yeri olan
Kalp ile lisan yara aldığı için o an,
Kulluk vazifesine halel gelmesin diye,
Kendi istirahatı için değil, ya niye?
Allah’a kulluk için demiş: “Ya Rabbi! Geldi
Bana zarar. Lisanen zikrim ziyan eyledi
Kalben de kulluğuma halel getirdi.” diye
Münacat eylemiş, Allah da o halis ve
Garazsız, lillah için yalvarışı işitmiş
Ve gayet harika bir surette kabul etmiş.

- İşte bu Lem’ada “Beş Nükte” var:


BİRİNCİ NÜKTE

…………… Hazret-i Eyyûb Aleyhisselamın
…………… Zahiri yara hastalıklarının
…………… Karşılığı bizim batıni ve ruhi
…………… Hastalıklarımız vardır hem kalbi.
…………… Bir çevriliversek; iç dışa, dış içe,
…………… Hazret-i Eyyûb’dan daha ziyade
…………… Belki hep kanayan bin bir yaralı
…………… Belki şifasız pek çok hastalıklı
…………… Görüneceğiz. Çünkü, yaptığımız
…………… İşlediğimiz her bir günahımız
…………… Ve giren her şüphe şu aklımıza,
…………… Yaralar açar kalp ve ruhumuza.

O Hazretin yaraları, kısa dünya hayatını
Tehdit ediyordu. Bizde, uzun ebed hayatını
Tehdit eden var pek çok manevi yaralarımız,
O duaya bizler bin kez daha ziyade muhtacız.

Bilhassa, nasıl o zaman, yaralarından meydana
Gelen kurtlar ilişmişler, onun kalp ve lisanına.
Bizleriyse; günahlardan hasıl olan yara ve de
Yaralardan hâsıl olan vesveseler, şüpheler de
— Allah’a sığınırız ki – iman yeri olan kalbin
İçine girip imanı zedeler ve de imanın
Tercümanı olan dilin ruhani zevkine girer
Zikirden nefretkarane uzak hem de suskun eder.

Günah işlene işlene kalbi giderek karartır,
Ta iman nuru çıkana kadar tam katılaştırır.
Her bir günahın içinde küfre gidecek bir yol var.
O günah yok edilmezse; hemen yapılıp istiğfar,
Kurt değil, belki küçük bir manevi yılan olarak
Kalbi ısırır ve kalbi marazlandırır sokarak.

Mesela, utandıracak bir günahı gizli yapan
Bir adam ki, başkasının haberdar da olmasından
Çok utandığında, melek ile ruhların vücudu
Ona çok ağır geliyor. Ve inkâr etmeyi arzu
Ediyor artık onları, küçük birer emareyle.
Hem mesela Cehennemin azabı neticesiyle,
Büyük bir günah işleyen bir adam tehdîdâtını
İşittikçe Cehennemin, tevbe ve istiğfarını,
Ona karşı eğer siper vakti geçmeden yapmazsa,
Cehennemin yokluğunu an gelir bütün ruhuyla
Arzu etmekten dolayı, küçük bir iz ve bir şüphe
Cehennemin inkârına cesaret veriyor, böyle.

Hem mesela farz namazı kılmayan ve kulluğunun
Vazifesini yerine getirmeyen tembel kulun,
Allah’ın tekrarlı olan emirlerine karşılık
Farzlarındaki tembellik ona veriyor ağırlık,
Büyük sıkıntı veriyor, ondan kurtulmak istiyor
Ve manen: “Keşke o kulluk görevi olmasa.” diyor.
Bu istekten bir manevi Allah’a düşmanlığı da
Hissettiren bir inkârın arzusu uyanır onda.
Allah vücuduna dair bir şüphe de, kalbe gelse,
Kati delil gibi ona yapışmaya meyl ederse.
Ona kapısı açılır büyük bir mahvoluşun da.
O bedbaht bilmiyordur ki, inkâr sebebiyle çok da
Küçük bir sıkıntı, kulluk görevinden gelmesine
Karşın, inkârda milyonlar ile o elemden yine
Daha da müthiş manevi sıkıntılara kendini
Hedef eder. Bir sineğin sokmasından kaçıp deni’,
Yılan sokmasını kabul eder. Hakeza … Kıyası
Yapılsın ki, üç misale; “Doğrusu kazandıkları
Günahlar, birike birike kalplerini onların
Kaplayıp karartmıştır ” * ın gizli sırrı anlaşılsın.

* Müteaffin: 14.

İKİNCİ NÜKTE

Yirmi Altıncı Sözde
Kader sırrına dair
Beyan edildiği gibi,
Musibet ve hastalıklarda,
Üç vecihle hakları yoktur insanların şikâyete.

Birinci Vecih:

Allah, insana biçtiği güzel vücud libasını
Sanatına mazhar etmiş. Bir model yapmış insanı;
Üstünde keser, biçer ve halden hale değiştirir,
Çeşitli isimlerinin cilvelerini gösterir.
Rezzak ismi bir açlığı ettiği gibi iktiza,
Şafi ismi hastalığı istiyor bak. Ve hakeza…

……………………………… O mülkün sahibidir;
……………………………… Mülkünde istediği
………………………………Gibi tasarruf eder.

İkinci Vecih:

Hayat o musibetlerle tasaffi eder, yükselir
Kemal bulur, kuvvet bulur, ilerler, netice verir,
Mükemmelleşir ve yapar hayat vazifesi zatta.
Değişmeyen istirahat döşeğindeki hayat ta,
Hayrın ta kendisi olan vücuttan ziyade daha,
Safi şer olan yokluğa yakındır ve gider ona.

Üçüncü Vecih:

Şu dar-ı dünya, imtihan meydanı, hizmet yeridir.
Lezzet, ücret ve mükâfat yeri değil geçicidir.

Madem hizmet ve kulluğa özel bir yerdir aslıyla;
Hastalıklar ve belalar – dini olmamak şartıyla
Ve de sabretmek şartıyla – o hizmete, o kulluğa
Çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor hem kula.
Ve her bir saati geçer, bir gün ibadet hükmüne
Şikâyet değil, şükretmek gerektir varıp künhüne.

Evet, ibadetler iki kısımdır; bir kısmı müsbet,
Diğeri menfi. Malumdur onlardır ki; kısm-ı Müsbet.
Menfi olan kısmı ise, hastalık ve musibetle
Aczini ve zaafını hissedip musibetzede,
Rabb-i Rahimine edip ilticakâr teveccühle,
O’nu düşünüp ve anıp, O’na yalvarıp has kalple
Hem halis bir kulluk yapar. Bu kulluğa erişirse
Riya giremez, halistir. Ve de eğer sabrederse,
Musibet mükâfatını düşünüp, varsa şükrüne,
O vakit her bir saati bir gün ibadet hükmüne
Geçer. O kısacık ömrü olur uzun bir ömürlük.
Hatta bir kısmı da var ki, bir dakikası bir günlük
İbadet hükmüne geçer. Hatta bir ahret kardeşim,
Muhacir Hafız Ahmet’in pek çok fazla merak ettim,
Müthiş bir hastalığını. Kalbime ihtar edildi:
“Onu tebrik et. Bir günlük ibadet hükmüne geçti,
Her bir dakikası.” Zaten o zat sabır içindeydi
Şükrediyordu Rabbine. Sabır şükür iç içeydi.

ÜÇÜNCÜ NÜKTE

Bir iki Söz’de de beyan ettiğimiz gibi zahir,
Her bir insan geçmişteki hayatını düşünse bir,
Kalbiyle ve lisanıyla ya “ah” ve yahut ta “oh” der.
Yani, ya teessüf eder, ya “Elhamdülillah” çeker.
Teessüfü dedirten o eski zamanın çağının
Lezzetlerinin de sona erme ve ayrılığının
Meydana getirdiği bir çok manevi elemlerdir.
Çünkü, lezzetlerin sona ermesi acı, elemdir.
Bazen geçici bir lezzet daimi bir elem verir.
Düşünmekse o elemi deşer, teessüf ettirir.

Geçmişinde yaşadığı geçici elemlerinin
Sona ermesinden sonra meydana gelen halinin,
Manen ve daim lezzeti “Elhamdülillah” dedirtir.
Bu fıtri halle beraber, ona hem akıl ettirtir;
Belaların neticesi olan sevap ve ahiret
Mükâfatı ve kısacık ömrü ise, o musibet
Vasıtasıyla uzun bir ömür olması hükmüne
Geçmesini. Hem sabırdan ziyade, şükreder yine.

………… “İnkârcılık ve sapıklık dışında,
………… Her hal üzere hamd olsun Allah’a.” (*)

Demesini gerektirir.

(*) (Hadis: Feyzü’l-Kadir, 1; 368, Hadis No; 662.)

………… “Musibet zamanı uzundur”,
………… Meşhur bir sözdür.
………… Evet, uzundur musibet zamanı.
………… Fakat zannedildiği gibi an’anede
………… Sıkıntılı olduğundan uzun değil,
………… Belki uzun bir ömür gibi uzundur
………… Hayati neticeler verdiği için.

DÖRDÜNCÜ NÜKTE

Cenab-ı Hakkın insana verdiği kuvvet-i sabrı
Evhamda harcamaz ise; her bir musibete karşı
Kâfi gelebilir. Fakat evhamın zorlamasıyla
Ve insanın gafletiyle ve de baki sanmasıyla
Şu fani hayatı; sabır kuvvetini geçmişiyle
Geleceğine dağıtıp güçsüz kalan ruh haliyle
Bu andaki musibete karşı kâfi gelmez sabrı,
Şikâyetlere de başlar. Hem insanlara Allah’ı
Şekva eder. Hem de, haksız bir surette, divanece
Şekva edip sabırsızlık gösterir pür melalince.

Çünkü, geçmiş her bir gün, belaysa zahmeti bitmiş,
Rahatı kalmış; sıkıntı geçmiş, elemi de gitmiş,
Sevabı kalmış, hem kalmış zevalindeki lezzeti.
Bundan şikâyet değil de, belki alarak lezzeti
Şükür etmek lazım gelir. Onlara küsmek değildir,
Bilakis muhabbet etmek ve de sevinmek gerektir.
Onun geçmiş fani ömrü, vasıta-i musibetle
Baki ve mes’ud bir nevi, geçer bir ömür hükmüne.
Onlardaki elemleri, vehim ile düşünüp bir
Kısım sabrını onlara karşı saçmak, deliliktir.

Amma gelecek günlerse, madem gelmemişler daha,
Olacağı ihtimali hastalık ve belalara
Şimdiden endişe edip sabırsızlık sergilemek,
Şimdi oluyormuş gibi, ahmaklıktır şekva etmek.
“Yarın, öbür gün aç ve de susuz kalacağım” deyip
Ne kadar ahmakçasına bir delilik bu gün gidip
Mütemadiyen su içmek, yiyecek yemek. Öyle de,
Şimdi yok olan ve fakat olabilecek atide,
Bela ve hastalıkları düşünüp, şimdi onlardan
Elem çekmek, sabırsızlık, hiçbir mecburluk olmadan,
Öyle bir belahattır ki, zulmetmek kendi kendine,
Liyakati kaldırıyor ona şefkat, merhamete.

……. Elhasıl: Nasıl ki şükür nimetleri arttırır;
……. Öyle de, şikâyetler de, belaları arttırır.
……. Hem, merhamete layık olmayı da kaldırır.

Birinci cihan harbinin birinci senesindeydi,
Erzurum’da, mübarek bir zat pek fazla hasta idi.
Yanına gittiğim zaman, bana dedi: “Yüz gecedir
Yatamadım başım koyup yastığa” diye acı bir
Şikâyet etti. Ben de pek çok acıdım. Geldi birden
Hatırıma ve dedim ki: “Kardeşim, elemli geçen
Yüz günün şimdi sevinçli yüz gün hükmündedir aklet.
Onları düşünüp şekva etme. Onlara bak şükret.
Gelecek günlerse, daha gelmemişler, senin Rabbin
Rahmanirrahim Allah’ın rahmetini görsün kalbin
Dayak yemeden ağlama, hiçten korkma, vücut rengi
Verme yokluğa da. Düşün bu saati, bil sendeki
Gelir bu saate kâfi her zaman sabır kuvveti.
Divane veya ahmak bir kumandan gibi yapma ki,
Sol taraf düşman kuvveti onun sağ cephesine de
Katılarak ona taze bir kuvvet olduğu halde,
Sol cephedeki düşmanın sağ tarafı gelmediği
Pek erken bir zamanda o tutar merkez kuvvetini
Sağa sola dağıtarak merkezi desteksiz eyler
Düşman küçük bir kuvvetle merkezi tarumar eder.”
Dedim, “Kardeşim, sen öyle yapma bütün kuvvetini
Bu saat için topla da, hem Allah’ın rahmetini,
Ve hem uhrada olacak mükâfatını ve hem de
Şu geçici dünyadaki kısacık, anlık ömrü de,
Döndürdüğünü bir düşün, uzun ve sonsuz bir hale.
Ferahlı bir şükret, bu acı şikâyet yerine.”
O da tam ferah alarak, bir “Elhamdülillah,” dedi
Ve ekledi: “Hastalığım, şimdi ondan bire indi.”

BEŞİNCİ NÜKTE

Birinci Mesele:

Bil, asıl
Musibet ki ve
Muzır musibet, dine
Gelen musibettir. Hem dini
Belalardan Allah’ın dergâhına
Her vakit sığınarak feryat etmek gerek.
Fakat ki, dini olmayan tüm belalar, hakikat
Noktasında da bela değildirler. Bir kısmı Rahmani
İhtardır. Nasıl ki, başkalarının tarlasına
Tecavüz eden koyunlarına taş atar
Çoban, onlar o taştan anlarlar ki,
Ve hissederler ki, “Zararlı
Bir işten kurtarmaya
İhtardır” memnun
Dönerler.

Öyle de,
Zahir belalar
Vardır ki, İlahi bir
İhtar, birer ikazdırlar, bir
Kısmı da günahlara keffarettir.
Ve bir kısmı gafleti dağıtır, insanca
Aczini ve zayıflığını bildirip verir bir

Nevi huzur. Musibetin hastalık olan nevi de,
Daha önceden geçtiği gibi, o kısım mehil de,
Musibet değil, belki de Rab’den gelen iltifattır,
Bu bir temizlemedir. Ki bazı Rivayette vardır,
“Ermiş ağacı silkmekle nasıl meyveler düşüyor,
Sıtmanın titremesinden günahlar öyle düşüyor.”
Eyyub Aleyhisselam ki, Rabbe münacatında,
Nefsinin istirahatı için etmemiş hiç dua.

Ve belki ancak o dille ve hem kalple zikrine
Hem tefekkürüne mani olduğu zaman
Kulluğu için şifa talep etmiş.
Bizlerse, o münacat ile
Rabbimizden (birinci
Gayemiz şudur)
bütün hep

M a n e v i
Ve hem de ruhi;
Günahlardan meydana
G e l m i ş yaralarımızın da
Şifasını niyet etmeliyiz. Hem
Maddi hastalıklar için kulluğumuza
Mani olduğu z a m a n iltica edebiliriz.
Fakat değil; itirazkârane ve de şikâyetçi bir
Surette, hem hiçliğimizi bilip ve hem yardım
İstercesine iltica etmeli. Madem
O’nun Rabliğine razıyız ve o
Rablik ile verdiği şeye
Rıza Lazımdır. Kaza
Ve kader İçin
‘ah’ ve ‘of’

Ederek
İtiraz ihsas
Edecek bir tarz ile
Şikâyette Bulunmak ise
Bir nevi kaderi tenkittir, hem de
Rahimiyeti suçlamadır. Başını da
Örslere vurur, kırar tenkit edenler kaderi.
Rahmeti suçlayanlar, rahmetten mahrum kalır. Kırılan
Elle intikam almak için de o kırık eli kullanmak, o
Elin kırılmasını d a h a f a z l a arttırıyorsa ki;
Öyle de, musibete giriftar olan o adam
İtirazane bir şikâyetle, kaygıyla
Onu karşılar ise; her belası
Artar iki kat olur. Birken
İki olur, ikiyken
Dört O l ur

İkinci Mesele:

Maddi belaları büyük gördükçe büyür gözlerde,
Küçük gördükçe küçülür. Örnek; siyah gecelerde
İnsanın gözüne hayal görünür ve ona önem
Verdikçe şişer. Kaybolur, verilmezse hiçbir önem.
Arı sürüsü ederler fazla hücum takıldıkça
Dağılıp giderler onlar biraz lakayt kalındıkça.
Maddi musibetlere de sanki büyük nazarıyla,
Ehemmiyetle baktıkça büyür, edilen evhamla
O musibet cesetten de geçerek kalpte kökleşir,
Bir manevi musibeti ve dahi netice verir,
Ona dayanıp da, devam eder. Evhamı ne zaman,
Kazaya rıza, tevekkül ile yok etse o zaman,
Bir ağacın kökü dipten kesilmesi gibi, maddi
Musibetler hafifleşe hafifleşe biter, derdi
Kökü kesilmiş bir ağaç gibi kurur, gider böyle.
Bu hakikati ifade için bir gün dedim şöyle:

Bırak ey biçare feryadı beladan; kıl tevekkül,
Zira feryat, bela ender, hata ender beladır; bil.
Eğer bela vereni buldunsa, safa ender, ata ender beladır; bil.
Eğer bulmazsan, bütün dünya cefa ender, fena ender beladır; bil.
Cihan dolu bela başında varken, ne bağırırsın küçük bir beladan? Gel tevekkül kıl.
Tevekkül ile bela yüzünde gül, ta o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül.

……………… Nasıl ki bir kavgada
……………… Müthiş bir hasma karşı gülmekle,
……………… Küçülür, mahvolur düşmanlık,
……………… Döner barışa kavga,
……………… Döner kincilik şakaya,
……………… Öyledir karşı çıkmak da
……………… Tevekkül ile belaya.

Üçüncü Mesele:

Her zamanın bir hükmü var. Şu gaflet zamanında da
Şekil değiştirmiş bela. Olur ki bazı zamanda,
Bazı şahıslarda bela, bela değildir o, belki
Allah’ın bir lütfu ola. Ben artık şu zamandaki
Hastalıklı olan diğer bütün bela zedeleri
– şart ki; belaların dine zarar vermemeleri –
Bahtiyar gördüğüm için, hastalık ve belalara
Karşıtlık olmak yönünde bir fikir vermiyor bana.
Hem de onlara acımak hissi olmuyor havasta.
Çünkü, yanıma gelmişse hep her hangi bir genç hasta,
Gördüğüm, emsallerine hem nispeten bir derece
Dini görevlerine ve uhrasına da öylece
Bağlılığı var. Ondan da anlıyorum ki, öyleler
Hakkında o nev hastalık bela değildir bileler,
Bir nevi Allah nimeti. Çünkü, gerçi o hastalık
Onun şu yalan dünyada, geçici ve de kısacık
Hayatına da bir zahmet verir. Eğer bulsa sıhhat,
Gençlik sarhoşluğuyla ve nefisten gelen hevesat,
Elbette ki hastalığın haletini muhafaza
Ettirmeyecek, belki de atılacak seyyiata.

Hatime

Cenab-ı Hak, nihayetsiz, sonsuz ve dahi sınırsız
Rahmetini sergilemek için, insanda sınırsız
Bir acz, nihayetsiz bir fakr derc edip yapmış insanı.
Ve sayısız ve sınırsız esmasının nakışını
Göstermek için, öyle bir surette halk etmiş, elan
Ki hem hadsiz cihetlerle elem duyabilir olan,
Hem de hadsiz cihetlerle lezzet alan bir makine
Hükmünde yaratmış. Ve de o insan Makinesinde
Yüzer alet var. Bir de her birinin elemi ayrı,
Lezzeti ve vazifesi, mükâfatı ayrı ayrı.
Adeta bir büyük insan olan şu tüm kâinatta
Tecelli eden Allah’ın bütün isimleri, hatta
Bir küçük kâinat olan insanda nice meşherin,
Genellikle cilveleri var o bütün isimlerin.
Bunda sıhhat ve afiyet ve lezzetler gibi nafi’
Emirler nasıl da şükrü dedirtir, o makineyi
Çok cihetlerle sevk eder görevlerine, insan da
Bir şükür fabrikası gibi olur bu meyanda.
Ve öyle de, hastalıklar, belalar ve elemlerle,
Diğer heyecan veren ve diğer tahrik edenlerle,
O makinenin tüm diğer çarklarını harekete
Getirir ve hem coşturur. İnsanın mahiyetinde
İçine konmuş o, acz ve zaaf ve fakr madenini
İşlettiriyor daima, hissettirip hiçliğini.
Bir lisanla değil, belki her azanın lisanıyla
Bir sığınmak, bir istimdat hali verir duasıyla.
Güya insan o ârızlar(*) ile ayrı ayrı binler
Kalem içinde bulunan ve yazan çizen on binler
Bir kalem olur. Ve hayat sayfasında veya orda
Hayatının kaderini yazar misal levhasında,
Hem bir ilan name yapar isimlerine Allah’ın
Ve bütün noksanlıklardan uzak olan bir Allah’ın
Şiirsel bir kasidesi hükmüne geçip, ardından
Halk ediliş görevini yerine getirir candan…

(*) Ârız: Sonradan olan şey. Bir şeyin zâtına ve hakikatına ait ve lâzım olmayıp başka bir varlıktan bazan vâki ve kaim olan. Takılan. Yapışan.

14. Ağustos. 2010 – İzmir

Ali Oskan
Kayıt Tarihi : 16.8.2010 04:54:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


(İkinci Lem’a’yı sadeleştirerek aynen şiirleştirmeye çalıştım.)

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Kenan Kazancı
    Kenan Kazancı

    Aczen ezelden gelmişim, şevktir geçen her bir anım.
    Fakren ebedden geçmişim, meşktir gelen her bir anım.
    harika harika cennet gönlünü kutluyorum dostum

    Cevap Yaz
  • Mustafa Çalışkan
    Mustafa Çalışkan

    ……. Elhasıl: Nasıl ki şükür nimetleri arttırır;
    ……. Öyle de, şikâyetler de, belaları arttırır.
    ……. Hem, merhamete layık olmayı da kaldırır.

    Allah CC küfran-ı nimetten muhafaza kılsın, müsibetlere sabrın rahmeti celb edeceğini bizlere şuur ettirsin. Amin...
    Uzun soluklu keyifli bir çalışmaydı üstadım Kutlarım
    Kalbi Muhabbetlerimle...

    Cevap Yaz
  • Bilal Özcan
    Bilal Özcan

    Can-ı gönülden kutlarım muhabbetle kaleminiz daim ve kavi olsun
    saygılarımla

    Cevap Yaz
  • Namık Cem
    Namık Cem

    büyük emekle hazırlanan bir ziyafet sofrası değerli kalemden..
    kutlarım
    namık cem

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Ali Oskan