Sevdalıların değili
Sevdanın şehri
Şehri’stanbul…
…
Üç yüz bin yılı
Koynunda insanla kucaklamış
Sen
Bir çift ela göz,
Gül'ce duru bir bakış olsaydın da
Bakmazdım.
Seni gömdüğüm dağlarca,
Asalet yüklü bozkurtça duruş olsaydın da,
Diline ballar,dudağına allar sürdüm.
Boynuna şallar,ayağına halhallar.
Üstüne rengarenk libaslar ördüm
Yetimine sevdanın.
Sevdamın yetimine
Yüz gülümlüğü diye
Sen yaşa sevdam yüreğimin kanını,
Sen yaşa.
Ötelerin hesaplarının vahlarından
Yalan dünyadaki hesapsızlığımı.
Bir tesbihin taneleri gibi yavaş yavaş
Sana tamamlanışımı.
Kilis’eydi yolumuz,
Elmalı Köprüsü üzerinde bir silüet vardı
‘’Düşman cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez’’
Coşkusunda Şahince yardı.
‘Şahinbey bu yiğit’demiştin,
Anıtında.
Kastamonu yollarında
Toza bürünüp yanarken,
Bir vahaydı soluklandığımız, saklandığımız
Ilgaz.
İnişte inerken aşklı hayallerimizden
Kalesinde dalgalanışını gördüğümüz
Bir düş gördüm dün gece,
Kayıp bir şehrin sokaklarında
Kayıp bir ruhtaydı ayaklarım.
Ben miydim/sen miydim?
Bir süzülüş sessizliğiyle çığlığım,
Çığlığım boğazındaydı.
Her uyandığımda,
Gecenin üçü,
Sabahın altısı.
Hep teyakkuzdasın.
Hey Nöbetçi!
Madem öyle,
Gün,yar,aşk…
Gün geçer,
Saatleri takıp takıştırıp
Koluna,boynuna,ayaklarına
Gün geçer.
Mutlulukları sürüp sürüştürüp
Ne sensizliğe söyleneceğim artık,
Ne Kabristanbul’a
Ne de yanışıma.
Bir başka büyüyeceğim,
Bir başka bakacağım
Kara yazıma
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!