Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Kanuni Evi
mavi ladinler secde eder
uslanmış yüreklere üfleyen ney’in sarhoşluğuna
ocakta dem alan şehzade çayının
begonvilleri çalan rengi
buz mavisi kuyruğuna takılır
günbatımın gecenin eşiğinde sayıklayan cilvesi
iner gök kubbeden saltanat şurasının altın tuğralı kaftanı
üç kıtada hüküm süren tahtına Osmanlı’nın
erik ağaçlarının gelinliği saçaklanır
sabahın koynu alık perçemine
ak kınasını yoğurur baharın kadifeli eli
nişanlı parmaklara
şafağın göz ucundan süzülen ana sütüyle
biz seninle öylece dalardık
avuçlarımızda rüyaya sıkışan
sevdamızın soluk soluğa vuslatına
efil efil denizden esen meltemlerde
dağılırdı saçlarımın siyahi telleri
Uçup ebemkuşağının kemerine takılırdı
omzunda umut ören yarınlarımız Zağnos’un
gülücüklerine kaçan gamzelerine
dolardı kirpiklerimin lerzan dokunuşları
etrafımızı çevreleyen taş duvardan
sarkardı mor salkımlar
mayhoş tadı şehzade çayının
hanımeli miskinliği çardağın
ortada çift fıskiyeli havuzda
kumruların banyosu
taşlıkta endamı uçuş uçuş aşka güvercinlerin
şaha kakmış atının heybetinde Yavuz Selim
iki katlı ahşap binanın sarı duvarlarında ısınan
güneşin saydam çehresi
turunç dalında asılı eski bir radyo
sedirden masalarda neyden hipnozlu insanlar
avlunun tam kuzeyinde
ahşap çatısıyla denize karşı dört katlı ikinci evin
safran duvarları
tutuşurdu semaların alık göğsünde karanfiller
hele baharsa ikindi sonrasına düşmüşse gün
ılık nisan yağmurlarına tutulmuşsanız
bahçede ki ıhlamurun benliğinizi okşayan
çiseli dudaklarından
Karadeniz’in hırçın dalgalarına sürüklenmişsinizdir
tir tir koyun eteklerine sığınan denizin
deli coşkusunda
bi parça ıhlamur bi tutam yosundur
aşka daldığınız vakitlerde Dalyan’da
şemsiyenin altında tüterken sıcak çay
ıslanan çatının saçaklarından
bir türkü tutturan karatavukların
martı çığlıklarına karışan senfonisiyle
ayılırsınız tekrar
ah armut çiçekleri
duvarları çevreleyen
limon çiçeklerinin rüzgar biçen esansı
az ileride şehri tepeden kesen
palmiyelerin kumsal kıskançlığı
ah güllerin ucundan
yüreğime damlayan aşkın aşı
kuzeydeki evin köşesindeki incir ağacının kibri
Zağnos’un sırtında şehre kuşbakışı sarı evin
düşmana ateş saçan gözleri
imparatorluklar körfezinin dik burnunda
adaletin keskin kılıcı
öylesi alır ki sizi esaretine
daha eteğini öpmeye varmadan
tanyelinin kabaran sinesinden
çaylarınıza damlarken sevdanın mavi şerbeti
birleşirken karasına Karadeniz kaçan
gözlerin kıskacında dudaklar
taşlıktan gelen topuk seslerini bastıran
bir haykırışla irkilirsiniz
destur! Sultan Süleyman Han Hazretleri
ve eğilir
Ortahisar’ın ihtişamına Trabzon’un efeli başı…
Filiz Kalkışım Çolak