Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
ZULÜM VE ADALET
Adalet; İnsan mal ilişkilerini, insanların birbirleriyle olan münasebetlerini ve insanın devletle olan alâkasını, Allah’ın indirdiği hükümlere göre düzenlemeye 'adalet' denir. Bu bir anlamda, Allahû Teâlâ’nın emrini, emrettiği şekilde yerine getirmektir.
İmam-ı Şafi’nin dediği gibi 'adalet, Allahû Teâlâ (cc) 'nın emrine uygun şekilde amelde bulunmaktır.'
Daha kısa bir ifade ile Her hak sahibine hakkını vermek ve doğruluktur adalet.
Adaletin zıddı, zulüm ve haddi aşmaktır. Allah’ın hükümleri dışına çıkan her şey ise zulüm ve haddi aşmaktır, Yani adaletsizliktir.
Kur'ân-ı Kerim'in ifadesiyle zulüm; Allah’a şirk koşmaktır, tâgûtun huzurunda muhakeme olmak ve tağuttan adalet istemektir. Çünkü tâgûtlar, Allah (cc) 'ın indirdiği hükümlerle değil, kendi hevâ ve heveslerinden kaynaklanan kanunlarla hükmederler. Bu ise adalet değil, zulümdür.
Mal ise; Bir kimsenin eli altında bulunan değerli olan şeylerdir. İnsan hiçbir zaman mal hükmünde değildir.
Allah ve Rasulüne iman eden bir Müslüman’a veya İslam toplumuna düşen vazife ise; Her hak sahibine hakkını tam ve eksiksiz olarak yerine getirmek olmalıdır. Her Müslüman şunu kesinlikle bilmelidir ki; İslam şeriatı/hukuku dışında kalan her hüküm bir zulümdür, adaletsizliktir.
İslâm topraklarında 'adalet' mefhumu korkunç değişikliğe uğramıştır. Tağuti iktidarlar/rejimler, kendi kanunlarını 'adalet' ıstılahını kullanarak kitlelere kabul ettirme gayretindedirler. Dolayısıyla zulüm, adalet olarak sunulmaktadır. Müslümanlar 'adalet' ve 'zulüm' kavramlarının mahiyetini kavradıkları zaman, İslam inkılâbı için büyük bir adım atmış olacaklardır.
Bazı hak sahipleri ve yerine getirilmesi gereken haklara birkaç örnek verirsek;
Allah’ın kulları üzerindeki hakkı; Kulların şirk koşmadan Allah’a iman etmeleri ve itaat etmeleri… Şirk ise en büyük zulümdür.
Peygamberin Ümmeti üzerindeki hakkı; Peygambere iman etmeleri, Yalnızca peygamber ve ashabının izinden gitmeleri, Ona salât ve selam getirmeleri, Ashabına ve ehli beytine buğzetmeden muhabbet beslemeleri… Peygambere iman etmemek ve ashabına buğzetmek ise zulüm ve küfürdür.
Anne ve Babanın evlatları üzerindeki hakkı; Allah’a isyan olmayan hususlarda onlara itaat etmesi, Yaşlandıkları zaman onlara öf bile demeden onlara bakıp hürmet etmesi… Anne ve babaya isyan zulümdür, nankörlüktür.
Kocanın hanımı üzerindeki hakkı; Kocasının meşru isteklerine itaat etmesi, Malını ve namusunu muhafaza etmesi… Bu hakların ihmali zulüm ve kul hakkıdır.
Hanımın kocası üzerindeki hakkı; Hanımının haklarını ihmal etmemesi, Hanımı ve ailesinin nafakasını helal yollardan temin etmeye çalışması, Yediğinden yedirmesi, Giydiğinden giydirmesi… Bu hakların ihmali zulüm ve kul hakkıdır.
Mazlumun ve zalimin otorite üzerindeki hakları; Çeşitli suçlardan dolayı mağdur olan mazlumların mağduriyetlerinin giderilmesi, suçluların ise İslam şeriatına/hukukuna göre cezalandırılmaları… İslam şeriatı/hukuku dışında verilecek bir ceza ise adalet değil adaletsizliktir, yani mazlumlara ve suçlulara yapılan bir zulümdür.
İslam’ın adalet anlayışı ile beşeri düzenlerin adalet anlayışları çok farklıdır. İslam her hak sahibine hak ettiği kadarının verilmesini ister. Bu dağıtım yetki ve sorumlulukla paralellik arz eder. Ferde hangi sorumluluk veriliyorsa onun beraberinde sorumluluk kadar yetkide verilir. Bu paylaşım aynı zamanda yaratılış fıtratında uygundur. Bu konuya verilecek en güzel örnek miras konusudur. Bazı insanlar “Efendim İslam miras hususunda niçin kadına bir Erkeğe iki hisse veriliyor bu zulüm değil mi? Haksızlık değil mi? ” Diyebilirler bu konuyu şöyle açıklanabilir; Adalet kişilere verilen sorumluluk oranında haklar verilmesidir. İslam kadına ve erkeğe yaratılışlarına uygun sorumluluklar oranında haklar vermiştir. Erkeğe mirastan iki hisse verince aynı zamanda ona ailenin nafakasını kazanma sorumluluğunu vermiştir. Kadına böyle bir sorumluluk verilmemiştir. Üstelik kadına birde evlenirken de kocasından mihr alma hakkı verilmiştir. Erkeğe ise böyle bir hak vermemiştir. Bu şekilde Allah erkeğe verdiği sorumluluğa karşılık haklarda vermiştir.
Bir toplum kadınları mirastan tamamen mahrum ederek haksızlığa zulme sebep oldukları gibi mirası erkeğe iki kadına bir hisse değil de erkeğe ve kadına eşit olarak paylaştırılması da haksızlık ve zulümdür. Adalet ise mirası İslam miras hukukunun emrettiği oranlara göre pay etmektir. Beşeri tağuti sistemler ise bu adaletten uzak oldukları için aile ve toplum fıtratını bozarak kadına veya erkeğe zulüm ve haksızlık yapmaktadır.
İslam; Toplumda emeğin hakkını tam ve eksiksiz verilmesini isterken Yeryüzüne hâkim olan tağuti sistemler adeta bir avuç insanı aşırı derecede zengin edebilmek için insanların emeklerini gasp etmektedir. Asgari ücretli, işçi, Memur, Köylü emeğinin karşılığını alamamakta bu insanların emeği birilerini aşırı derecede zengin etmek için gasp edilmektedir.
Bu beşeri düzenler sayesinde kölelik adeta yeniden ihya olmuş durumdadır. Eski toplumlar savaş yaptıkları toplumların erkeklerini esir alarak onları köle olarak çalıştırırlardı. Şimdiki toplumlar ise kendi vatandaşının bir kısmını karın tokluğuna sömürmektedir. Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir hisse vererek kurtları bile el insaf dedirtecek bir zulme sebep olmaktalar. Günde 10–12 saat çalışan asgari ücretli, köylü bu cahiliye toplumların köleleri konumundadır.
İslam; Ticareti, üretimi helal kılıp teşvik ederken Faizi şans oyunlarını ise şiddetle yasaklayarak insanları bu tür kazançlardan uzak durmalarını ister. Yeryüzüne hâkim durumda olan Bu tağuti düzenler ise devlet kontrolünde Faiz ile insanlar sömürülmekte her şeyleri gasp edilip elinden alınmaktadır. Bu faizcilerin bankaları batarsa devletler hemen yardıma koşar. Milletin parasıyla Bankalar kurtarılır. Ancak bu bankaların faizle batırdığı vatandaşa ise icra memuru gönderilir gasp edilecek bir şey bulamazlarsa, Bir polis bir gardiyan görevlendirilir. Faiz sebebiyle haksız olarak el değişen servetler, yıkılan yuvalar, intihar edenler, çöken ekonomiler, işsiz kalan insanlar ve haram olarak kazanılan paralar. İnsanlığın felaketine sebep olan faizden kurtulmak için insanlık iman ile şu çağrıya kulak verir mi acaba.
Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmutallib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. (Veda hutbesi Hz. Muhammed (s.a.v.)) diyerek faiz sistemine son verecek iman sahibi fert ve toplunlar nerede acaba. Bu ancak iman sahibi bir toplumun yapabileceği bir iştir.
Faizin haramlığına lakayt bir toplum sömürülmeye hortumlanmaya müstahaktır. Faiz sayesinde birileri çok zengin olsalar bile bu zenginlik onlar için ahrette ancak ateş olacaktır.
Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, 'Alış veriş de faiz gibidir' demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah'a kalmıştır. (Allah onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır. (Bakara Suresi: 275)
Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir) . Allah hiçbir günahkâr nankörü sevmez. (Bakara Suresi: 276)
Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı bırakın. (Bakara Suresi: 278)
Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasûlüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, anaparalarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur. (Bakara Suresi: 279)
Oysa Devlet ve Bankalar faiz sistemini terk etseler fert ve toplumların dünya ve ahret saadeti yolunda büyük bir adım atmış olurlar. Faiz yerine helal olan ticari faaliyetlerle bankacılık işini rahatlıkla yerine getirebilirler. Böylece mal konusunda ne zulmeden nede zulme uğrayan konumdan çıkarak adaleti yerine getirmiş olacaklardır.
İslam; Toplumda emek harcanmadan, şansa dayalı kazançları yasaklayarak insanları çalışmaya emek harcamaya sevk eder. Beşeri tağuti düzenler ise asgari ücretle, faizle yoksullaştırdığı toplumu boş hayaller peşinde koşturarak şans oyunları ile milyonlarca insanı tekrar sömürüp hortumlayarak birkaç kişiyi aşırı derecede zengin edebilmek için insanların emeğinin gasp edilmesine sebep olmaktadır. Birkaç kişi ise bir anda aşırı derecede zengin edilerek bireysel ve toplumsal dengeler alt üst edilmektedir. Allahu Teâlâ ise bu gibi kazançların şeytan işi pislik olduğunu ve bu kazançtan hayır gelmeyeceğini bildirerek Müslümanların bu tür şeytan işi pis kazançtan uzak durmalarını emretmektedir. Zaten bu yollardan para kazanan insanların kazandıklarından hayır görmediklerine defalarca şahitlik etmekteyiz.
Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir.Öyleyse bun(lar) dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. (Maide Suresi: 90)
İslam hukuku/şeriatı ile tağuti düzenlerin en büyük farkı Beşeri tağuti sistemlerde haramlar ve bu haramlara giden yollar açıktır. Bu sistemlerde devlet denetiminde kerhaneler, meyhaneler, faizle milleti soyan bankalar açılır, şans oyunlarıyla insanlar boş hayallerle avutulur. Böylece haksızlık, zulmün topluma egemen olur. Sonra bu beşeri düzenler riyakârca zinayı önleme, faizden batanları kurtarma, gelir dağılımını dengeleme edebiyatıyla kitleleri aldatırlar. Oysa bu tağuti düzenlerin bizzat kendileri zulüm ve adaletsizliktir. Bu düzenlerden adalet beklemek ölülerden yardım dilemek gibi ahmaklık ve küfürdür.
İlahi düzende ise Allah ve Resulünün hükümlerine itaat edilerek haramlar ve harama giden yollar tamamen kapatılarak yasaklanır. Bütün helal işler ise teşvik edilir ve helale giden yollar kolaylaştırılır. Böylece hak ve adalet yerine getirilerek zulüm kaldırılmış olur.
Şu an yeryüzüne hâkim olan düzenlerin fert, aile ve toplumların huzur ve mutluluğunu sağlamaları mümkün değildir, Ahretlerini kurtarması ise tamamen olanaksızdır. Çünkü bu düzenler insanı ve evreni taratan Allah’ın hükümlerine tabi olmak yerine Allah’ın hükümlerine karşı mücadele vermekteler. Oysa insanlık dünya ve Ahrete taalluk eden her şeylerini Allah’ın dinine teslim etmedikçe kurtuluşları mümkün olmayacaktır.
Beşeri tağuti Toplumlar mısır firavunlarının piramidine benzer bir şeklinde yapılanmıştır. Piramidin yukarısına çıkıldıkça toplumu madden ve manen sömüren kesimleri görürsünüz; kadın pazarlayan fuhuş sektörü, esrar eroin sektörü, ağalar, şeyhler, tefeciler (bankalar) , siyasetçiler…
Piramidin alt kısımlarına inildikçe sömürülen ve hortumlanan kesimleri görürsünüz; işçi, memur, asgari ücretli, köylü, garip, guraba…
Sömürenler ve sömürülenlerden oluşan bu tağuti düzenler yapılan bu tahribatlara birde maske takarak bizde kölelik yok, biz kadın hakları savunucularıyız, biz insan hakları savunucularıyız, biz çağdaşız… Diyerek riyakârca yalan söyleyerek insanları aldatmaya çalışırlar. Ancak bu beşeri tağuti düzenler Allah’ın yarattığı fıtratı tahrif etmekten ve yeryüzünde fitne çıkarmaktan başka bir şey yapmazlar. Bu düzenler yaptıkları tahribatla insanlığın dünya ahret saadetini harap etmeye devam etmekteler.
Bir kısım insanlar ise Allah ve Resulünün hükümlerini kabul ettiklerini söyleyerek Müslüman olduklarını iddia ederler. Bu insanlar Dinin bir kısmını ise işlerine gelmediği için ya görmezlikten gelirler, ya tevil ederek asıl maksadından saptırırlar, ya da inkâr ederler. Bu insanlar Allah’ın dinini sosyal hayatta devlet hayatına karıştırmayarak Allah’ın dinini sadece camiye ve kalplere hapsederler. Bu tür kişiler kâfir ve müşriklerin ta kendileridir. Allah Teâlâ bunun gibi insanları bakın nasıl tehdit ediyor: …Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir. (Bakara Suresi: 85)
“Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.(Maide Suresi:44)
“Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.(Maide Suresi:45)
Allah; İman eden kullara Allah ve Resulünün hükümlerini fert, aile, sosyal hayatın bütün alanlarına hakin kılınmasını emretmiştir. Allah tağuti düzenlere ise muhalefeti emretmiştir. İnsanlığı dünya ve ahret saadetine erdirecek tek bir düzen vardır. İslam nizamı geriye kalan bütün dünya düzenleri Cahiliye nizamıdırlar. Tek bir şeriat vardır. Allah’ın şeriatı geriye kalanların hepsi dizginlenemeyen arzulardır. Yeryüzünde tekbir hak ve adalet vardır oda Allah ve Resulünün hükümleridir. Bunun dışında kalan bütün düzen ve hükümler ise haksızlığın ve zulmün ta kendisidir.
“Yoksa cahiliye hükmünü mü arıyorlar iyi bilen bir toplum için Allah’tan daha güzel hüküm veren kim olabilir? ” (Maide Suresi: 50)
“Sonra sana katımızdan bir şeriat gösterdik; ona uy; bilmeyenlerin hevasına dizginlenemeyen arzularına) uyma.” (Casiye Suresi:8) ,
“Hayır, Rabbin hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme, içlerinden bir burukluk duymadan, tamamen teslim olmadıkça inanmış olmazlar.” (Nisa Suresi:65)
Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir. (Nisa Suresi:115)
'Sözü dinleyip de en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah'ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akledenlerin ta kendisidir.'(Zümer Suresi; 18)
Selam hidayete tabi olan kulların üzerine olsun.
ALLAHU EKBER, ALLAHU EKBER, ALLAHU EKBER…
Veysel AKPİNAR
[email protected]
DİPNOT: Tağut: Kelime manası; Arapça bir kelime olup “tağa” (haddini aştı) kökünden türemiştir ve “haddini aşan mahlûk” demektir.
Şer’i manası; Allah’ın koyduğu ölçüler dışında ölçüler koyan, insanı Allah’a ibadetten alıkoyan, Allah ve Resulüne tabi olmayı engelleyendir. Bu insi ve cinni şeytan, nefis, hayvan, ağaç, para, taş, kadın, mezar olabileceği gibi; Allah’ın hükümleri dışında hükümler koyan zalim bir diktatör, halkın seçtiği seçkin bir zümre, bir meclis, bir grup bilim adamı veya Allah’ın kitabın dan kaynaklanmayan adet, alışkanlık ve düşünce (ideoloji) de olabilir.