Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
TAHRİFÇİ VE HAİN İSLAMCILAR!
Bakınız, TC tarihi boyunca İslami kesimin ve Müslüman halkın “tasması” bir sıkıldı bir serbestlik verildi. “Biraz ipi gevşetip hareket alanı vermeleri ile iyice sıkıp bunaltmaları” arasında git geller ile geçti ve rejimin ömrü böylece uzadı bu güne geldi. Bir patlama veya kıyam ya ara ara ip gevşetilerek atlatıldı ya da Solcu Sağcı, Kürtçü Türkçü çatışmaları vs veya Yahudi-Mason tezgahı yapay İktisadi kriz ve kıtlıklarla, ya da Kore, Kıbrıs, Kardak vs entrika ve saçmalıklarda görüldüğü gibi dış düşmanlara karşı milli(?) birliği pekiştiren hilelerle vs enerjiler başka yerlere kanalize edildi. Devlete karşı bir İslami kıyam böylece her seferinde ber taraf edildi.
TC tarihi şundan ibarettir, Bir dönemde Kemalist Laikçi bir parti iktidar edildi bir dönemde de sözde İslamcı veya Muhafazakâr bir parti iktidar edildi. Aralardaki balans ayarı dedikleri askeri darbeleri de saymalıyız. Böylece İslamcı takılanlarla Laikçiler arasında dönüşümlü olarak bu eş başkanlık icra edile geldi.
Bir dönemde Kemalist tek parti; sonra İslamcı takılan veya etrafında canı yanan tüm Muhafazakârların kümelendiği bir parti; sonra darbe ve ip sıkıldı, tekrar Kemalist tek parti; sonra tekrar ip gevşetildi ve bir İslamcı parti daha, derken yine darbe ve Kemalist tek parti. Şeyh Said Kıyamı, Menemen Olayları veya İzmir suikastı tezgâhları bahane edilip iki defa daha put Kemal hayatta iken Kemalist tek parti darbesi yapıldı ve İslamcı takılan iki parti kapatıldı. Sonra yine ip sıkı tutuldu, Hayım Nahum’un Lozan’daki ortağı İnönü devri Laikçi tek parti. Ezanlar vs tamamen yasaklanacak camileri ahıra çevirecek kadar aşırı baskı kuruldu. Sonra Menderes hâşâ mehdi gibi çıkartıldı öne, yani ip yeniden gevşedi. Olası patlamalar da böylece fiyasko oldu ta baştan. Bunda Said Nursi gibi aldanan hastalıklı Hocaların basiretsizliğinin de rolü olduğu bir yana, direk “Her namazda Menderes ve Özal’a dua etmeyenin namazı olmaz” diyecek kadar Tağut Sezarın Pavlusu olan Mahmut Ustabelam gibi kafir ve hain şeyhlerin veya “Ben bu devletin askeriyesine Hacca gider gibi giderim” diyen Fethos Gülenos gibi baş Pavlusların yakasına yapışacak bir gün bu Ümmetin Gazileri! Evet iki İslamcı parti kapanmış, üçüncüsü de Menderes’in partisi olma yolundaydı. Derken beklenen oldu ve yine askeri darbe. Sonra karışık ama Kemalist baskılı yıllar. Sonra birden Özal Mesih gibi hâşâ çıkartıldı ortaya. Bu kez de ona yüklendi tüm muhafazakâr oylar! Sonra karışık amma Kemalist bir takım dönemler. Ve 28 Şubat darbesi ile İslam’a yeniden baskılar arttı. Ve bu kez de Tayyip Erdoğan çıkartıldı. İpi epeyce gevşettiler bu kez. Muhafazakârların İslamcıların Cemaat ve Tarikatların hemen hemen tamamı ve Halkın yarısı ona yüklendi. Şimdiden sonra da, ister laikçiler ister İslamcılar gelsin, netice değişmeyecek, Cihatsız bir İslam Devleti de asla olmayacaktır. Kaldı ki bundan sonra tamamen sözde İslamcı bir devlete doğru gidişat var. Bakınız Ergenekon davası adıyla kamufle edilmiş bir BÇG tasfiyesi ve Kemalist kıyımı var. Ben bayram ediyorum her haberi duyduğumda gördüğümde, nice Laikçi elitler paşalar rektörler savcılar iş adamları vs yargılanıyor vs. Bunun sebebi bunların bize Müslümanlara çok çektirmiş olmasıdır. Amma bu sevinmenin ardından hemen kendime geliyorum ve ben ne yapıyorum diyor ve uyuşmuyor uyumuyorum! İyi biliyorum ki Karabekir, Menderes, Özal, Erdoğan; sadece ipin gevşetilerek gazın alındığı, belki daha büyük ihanetin kuklalarıdır. Ve daha bir sureti haktan göründükleri için daha tehlikelidirler. EN TEHLİKELİ BATIL EN ÇOK HAK GİBİ PAZARLANANDIR! İnsanlar da cahil gafil mazlum mustazaf ve başsız darmadağın biçareler, denize düşen yılana sarılır misali bu ılımlı İslamcılara ister istemez bir yakınlık duymaktadır. İşkence altındaki şerefsiz sorgulardaki “iyi polis-kötü polis” numarası gibi bu da. Biri ipi sıkar öbürü gevşetir. Temelde hiçbir farkları olmadığı gibi iyi polis daha tehlikelidir. Zira öbürüne nispet edip daha iyidir denmesinin köreltici uyutucu etkisi her zaman işe yarar işkenceci düzen lehinde..
Evet, “Biz ıslah edicileriz” diyenler direk “Biz ifsadcıyız” diyen veya ima edenlerden daha tehlikelidir, daha uyutucu ve uyuşturucu ve tahrif edici ve daha haindir…
Bu Millet, Put Kemal, İ İnönü, C Bayar, C Gürsel, C Sunay, F Korutürk, Madanoğlu, A Türkeş, K Evren, S Demirel, E İnönü, B Ecevit, T Koman, A Yalman, G Erkaya, S Dervişoğlu, Yalçın Işımer, A Doğan, V Koç, vs Kemalist kafirlerin ne mal olduğunu bilir; Bunların kafirliklerini deşifre etmek de boynumuzun borcudur, edeceğiz de, ve lakin bir o kadar da K Karabekir, A Menderes, T Özal, T Erdoğan gibilerin ne olduğunu deşifre etmek gerekiyor.
Aksi takdirde insanları bir batıldan kışalarız, onlar da başka bir batılın kümesine doluşurlar.
“Bu ülkeye komünizm bile gelecekse onu biz getiririz” diyen Vali Tandoğan gibi Yahudi-Sabatayist mum söndü piçlerinin gördüğümüz gibi kendi ağzından kaçırarak kendini ele verdiği bir sinsi taktiktir bunlar! Çünkü üstte de belirttiğim gibi, Tağutlar artık halkın isteklerine taleplerine, bilhassa İslami cihette artan şikâyet ve taleplere, daha fazla duyarsız kalamayacakları ve bir patlama bekledikleri anlarda bu sıkışan gazı şöyle alırlar, Sıkışan enerjiyi şöyle ziyan ettirir, şöyle boşa çıkarırlar;
1) Ya direk ve istedikleri yerde istedikleri zamanda ayarlayarak patlatırlar(?) , erken doğum yaptırtıp düşük yaptırtmak için, henüz zayıfken daha da zayıflatıp İslami Hareketin tepesine çullanmak için. Bazı görüşlere göre Şeyh Said hazretlerinin kıyamında yaptıkları gibi. Tağut bazen, baskın, darbe, işkence, hapis vs zulümde aşırı giderek, tahrik ederek veya içerden bazı hainleri ya da gafilleri kullanarak yahut canı tez genç Müslümanların sabrını taşırıp bu yönde kışkırtıp manipüle ederek erkenden saldırmalarını sağlayarak vs emekleri bir manada boşa çıkartır. Şeyh Said kıyamının en az birkaç ay daha varken belki kıyama, hadisatın birden ve tam hazırlık olmadan başladığı ve yer yer kontrol dışı şeylerin olduğu çok belli. Bazı provakatif ve kontrol dışı gelişen olaylar hakkında çok şey yazıldı söylendi, burada girmeyeceğiz. Böyle durumlarda, görüldüğü gibi, kıyam olur amma galibiyet netice vermez. Allah bu erlerin hepsine rahmet etsin. Amelleri salihti ve niyetleri de öyle inşallah. Fakat mesela, en basitinden herkesin bildiği bir acı hatıradan; canıtezlik acelecilik babından bir misal olarak; Uhud okçularının Emire, Plana itaatsizliği ve Tezcanlılığından doğan musibetten ibret alınmalı değil miydi? Ya da Hz Hüseyin Radıyallahuanh’ın Abdullah Bin Zübeyr ve Abdullah İbni Ömer’in nasihatine münasip davranmayıp, Kufenin dönek ve hain Şiilerinin sözde biatine kanması ve neticede o musibetin olmasından ibret alınmalı değil miydi? Hilafet yazımda da dediğim gibi, İmam seyyid şühedadır, baş tacımızdır, amma keşke o iki kardeşiyle o iki büyük sahabi ile kalsaydı, belki sonradan hep birlikte ve topyekûn bir kıyam veya bir ıslahat yapabilirlerdi. Kısacası ne İmam Hüseyin ne Uhud okçularının Radıyallahuanhumecmaiyn bizim gözümüzde hâşâ değeri düşemez, aksine baş tacımızdır; kıyamete dek! Ve ne de Şeyh Said hazretleri ve beraberindeki erlere dil uzattığımız düşünülmesin, lakin İslam tarihinden ibretler ve hikmetler çıkarmak lazımdır. Yoksa manen zafer elde edilir, yani şahadet. Amma Devletleşmek hayal olur. Yeryüzünde İktidar olmanın yolları bellidir. Sadece cesaret değil feraset de lazımdır. Ve her konuda, ibret için de hikmet için de en güzel misaller yine seleftedir.
2) Ya da dış işgal ve düşmana karşı milli(?) birlik beraberlik edebiyatıyla kullanarak telef ederler. Mesela, Mısır tağutunun; İsrail’le yaptığı 6 gün savaşları adlı danışıklı dövüşte, Müslüman gönüllü birimleri, ellerinde ucuz bozuk piyade tüfekleri İle, ve işin daha kahpece ve acı yanı şu ki, dağıtılan mermilerin kalibresinin eldeki tüfeklere uymadığı yani abartısız söylüyorum, bir tek el dahi ateş edilemez silahlarla bu bir kurşun dahi atamayan piyade tüfekleriyle Sina’nın tam göbeğinde bırakıp asıl mekanize birlikleri, büyük orduyu birden geri çekerek binlerce Müslüman dan, onları ağır silahlı, hava kara deniz her tür ordusu olan süper güç konumundaki Yahudilere yem yapıp binlercesinden birden nasıl bir anda kurtulduğundaki gibidir durum. Mısır tağutunun hediye dağıttığı mermilerle silahların namlusu farklı kalibrededir. Bizim burada henüz o vakitler Devletin de İslam Devleti olduğu ve bunun da verdiği güvenle aldanan askerimizin, Yahudi Sabatay Münafıkların Çanakkale’de askerin elinden iğnesi mekanizması sökülüp alınmış tüfekleri verip süngü tak yere yat emriyle telef olmasından bile daha mantıksız ve tam bir faciadır bu! Zira süngü harbinde yine bir netice alınabilir düşmana zarar vermek adına. Yani askerin buna aldanmasını anlarız da. Ve nihayetinde bazı subaylar mum söndü piçi idi ise de neticede devlet Hilafet idi. Bahsettiğimiz subaylar avdeti idi münafık takiyyeci Sabatayist Yahudiler idi. O gün için bu günkü gibi bilinmekte değildiler. Yoksa Çanakkale bir cihattır. Ve Ümmetin Ümmet olarak yaptığı son savaştır. Bayburtlu ile Bağdatlı, Bakülü ile Yan yana, Halepli ile Vanlı yan yana yatar orada! .. Oysa Sina harbindeki tam bir gaflet ve kıyım olmuştur! .. Orada da İsrail’in büyük zulmü ve işgalleri aldatmıştır muhakkak. Amma, dış tağuta karşı iç tağutu dost edinme veya onun cahiliye sancağı altında savaşma, ya da onlarla yardımlaşma hatası.. Allah burada can veren kardeşlere de rahmet etsin, nasıl böyle bir gaflete kapıldılar! Bunu da yapar bazen tağutlar. Ya direk savaştırır, ya da en azından milli birliği beraberliği pekiştiren bir yumuşama, içteki kâfirlerle dışa karşı yakınlaşma sapmasına sebebiyet verir. Böylece içteki yerli Tağuta kıyam olmaz ya da fırsat olmaz vesselam. Evet, “Kim cahiliye ya da körü körüne açılmış bir sancak altında savaşır ölürse cahiliye üzere ölür” hadisine ittiba edilmeli değil miydi? Belki direk devletin sancağı altında savaşmadılar bazı Müslümanlar, amma onlarla aynı anda bir savaşta aynı safta gözükmek bile bir hata değil midir?
Veya en azından bu tağutun bir kahpelik yapacağını düşünmeleri ve bir gözleri elleri tetikte karşı düşmana bakıyorsa bir gözleri de arkada olmalı değil miydi? Gerçi elde bir defa bile patlamayan tüfekle de ne olur ki? Balık baştan kokmuş vesselam. Böylesi bir savaşa katılmak herhalde şöyle caiz olur; bir tane Yahudi asker vuruyorsan, dönüp bir tane de yerli tağuttan, ve mümkünse rütbeli vuracaksın! Bu şartla belki olur. Tabi biz fetva mercii değiliz, biz Mütefekkiriz, Alimlere danışmak lazım bu hususta.
3) Ya da bir iç kargaşa, fine veya Cahili çatışmada bir taraf olmalarını sağlarlar. Mesela; Kürt-Türk, Solcu-Sağcı çatışmalarındaki gibi. Müslüman’ın Cahili davalarda ne işi olur? Müslüman bu cahiliye savaşlarında herhangi bir safın tarafı olabilir mi? Amma cahil gafil halkın bir kısmı bu çatışmalarda taraf olmuştur olmaktadır. Bazısı direk elle olmasa da dille veya kalben bir taraf olmakta veya meyl etmektedir. Bu da enerjiyi batıl yollara kanalize eder, neticesinde de ne şahadet olur ne gaza. Cahiliye üzere bir savaştır böylesi. Ve günümüzde çok sağlam imanlılar hariç bir çok kimse bu tür batıl ve yapay saflaşmalarda taraf olmada veya meyl etmektedir, cahiliye ye bulaşmaktadır. En İslamcısında bile Kürtçülük veya Türkçülük veya Sol eğilim veya Sağ eğilim gözlemlenebilmektedir. Azıcık kaşıdığında, az biraz manipüle edildiğinde en İslamcı takılan bazılarının bile ırkçı damarı kabarabilmektedir. Oysa bu, bizim savaşımız değil! Bizim davamız Tevhid’dir, gerisi batıldır. Ayrıca Müslümanların kendi içinde de başka yapay tefrikalara düşmesi, tağut tarafından ortaya atılan ya da varsa da tağut tarafından hazır fırsat denip körüklenen fitneler sayesinde birbirinden farklı ve sürtüşen fırkalara bölünmesini sağlamak da bir diğer taktiktir…
4) Ya da Yahudi-Mason uydurması yapay Ekonomik kriz ve kıtlıklarla, bu tür iktisadi ve sosyal buhranlarla insanları kendi canını derdine düşürerek, böylece olası Kıyamları peşinen bertaraf ederler. Bu da büyük sıkıntıdır, fakat belki Müslümanların iç dayanışması ve cemaatleşmesi yeterli olursa bu da aşılabilir.
5) Ya da bir beşinci ve daha sık başvurulan bir yol vardır ki son ve en aldatan taktiktir; yerli ve iç tağutlar; ne provokasyonlarla kıyam ettirirler vakitsizce, ne dışa karşı birleştirici kahramanlıklara soyunurlar; ne iç çatışmalarda saf tuttururlar ne de kıtlıkla vs oyalarlar, bu ve çoğu kez daha sinsice davranıp, sözde İslami parti-oy vs oyalayıcı ve rejimlerinin ömrünü uzatıcı taktiklerle veya da İslami bir düzene(?) geçiş yaparak. Elbette başvurulan tüm taktikler bu 5 maddede saydığımdan ibaret değildir. Ben ilk aklıma gelen önemlileri saydım sadece. Amma en yıkıcı, en tehlikeli ve uyutucu-uyuşturucu olanı bu son saydığımdır ve risalemiz boyunca anlattığımdır. Yani dini tahrif ederek resmen kabul etme şeytanlığı! Roma’daki Pavlus’çu Muharref İseviliğin devletleşmesi gibi. İşte bu tehlikeye karşı daha hassas olmalı Müslüman. Zira bazen, en tehlikeli batıl Hakka en yakın durandır, uzak olan değil. İyi polis kötü polisten tehlikelidir. Ayrıca bütün bu hile ve fitneleri, zulümleri bir de aynı anda hepsini veya bir kaçını birden denerler, iş daha da zorlaşır günümüzdeki gibi. Ama dediğim gibi, hem konumuz bu olduğu için hem de en risklisi en yıkıcısı olduğu için vurguluyorum; tahrif ve ihanet. Evet dini, kitabı sünneti lafzen edemese de manen tahrif ederek kabul etmek. Buna dikkat! Roma, bunun sayesinde becerdi o kadar şeytanlığı!
Az önce direk İfsat edici kimlikle gelenlerle Biz Islah edicileriz diyenler arasındaki farkı ülkemizden ve son asırdaki hadisattan misallerle ve kronolojik sıralamayla izah etmiştim. Evet, bir laikçilere bir İslamcılara mavi boncuk dağıtan bu modern Roma, artık çift başlı geçiş dönemini bitiriyor ve direk muharref hale getirmeye çalışarak İslam’ı resmi din ilan etme yolunda ilerliyor. Daha doğrusu geriliyor. İki bin sene kadar önce Roma’nın yaptığını yapıyor. Artık o bahsettiğim git-geller bitiyor, sistemin laikçilerle muhafzakarlara mavi boncuk dağıttığı ve zaman zaman birbirine karşı şantaj yaparak birini öne alıp diğerini ezdiği ve bu döngüyle ömür uzattığı uygulama bitiyor, direk “din devleti” olma yolundalar şimdi. Tabi manen tahrif edilmiş bir İslam. Evet, İslami(?) bir devlet oluyor TC!
Yıllar önce Mekke Emiri Şerif Hüseyin adlı Müslüman’ın(?) fetvasıyla İslam kökenli birileri Hilafet Devleti’ne Osmanlı’ya vurunca İngilizle birlik olup, Osmanlı yıkılıp o coğrafyalarda kurulan Müslüman(?) devletler yani Suudi, Ürdün vs ne idi ise bu gün TC de aynı İslam’a(?) kaymaktadır. Mekke hâşâ bir Amerikan İngiliz kasabası haline getirildi başındaki köpekler de kasaba Şerifliğine atandı, göğsüne görünmez bir siyon yıldızı şeriflik yıldızı ve tapınakçı haçı takılarak! Fahd kafiri böylesi bir haçı açıktan tasma olarak taşımıştır boynunda! Evet, TC de aynen onlar gibi İslamileşmektedir…
AKINCI ZÜLFİKAR.
DİPNOT: (1) Tağut; Kelime manası; Arapça bir kelime olup “tağa” (haddini aştı) kökünden türemiştir ve “haddini aşan mahlûk” demektir.
Şer’i manası; Allah’ın koyduğu ölçüler dışında ölçüler koyan, insanı Allah’a ibadetten alıkoyan, Allah ve Resulüne tabi olmayı engelleyendir. Bu insi ve cinni şeytan, nefis, hayvan, ağaç, para, taş, kadın, mezar olabileceği gibi; Allah’ın hükümleri dışında hükümler koyan zalim bir diktatör, halkın seçtiği seçkin bir zümre, bir meclis, bir grup bilim adamı veya Allah’ın kitabın dan kaynaklanmayan adet, alışkanlık ve düşünce (ideoloji) de olabilir.