Türk Şairler Birliği Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Ahmet Yağmur
Alan:   Grup:Türk Şairler Birliği
Tarih: 07.11.2010 23:42
Konu: KAHROLASI İNSAN...

KAHROLASI İNSAN…

Rabbi kendisini yaratıp saymakla bitmeyecek nimetleri kendisine ikram ettiği halde o rabbine karşı nankördür. Namaz kılmaz, sadaka vermez, Rabbine itaat etmez 'Kahrolası insan ne de nankördür' (Bkz. Zuhruf sûrei, 15; Abese sûesi 17-23; Isrâ sûresi 67,)

Bütün sahte ilahları ret edip sadece Allah’ın ilahlığını kabul edip ona itaat etmesi gerekirken O Rabbinin yanı sıra başka ilahlarda edinerek Rabbine karşı şirk koşar ve nankörlük eder… “Andolsun ki, sana da, senden öncekilere de şu vahyedildi: 'Yemin ederim ki, eğer şirk koşarsan bütün çalışmaların boşa gider ve mutlaka kendine yazık edenlerden olursun.' (Zümer, 65)

Kendisini yaratan nimetleriyle rızıklandıran Rabbine kul olmayı bırakır da, Kendisi gibi kullara kul olur. O kulların batıl ve aynı zamanda küfür olan ilke ve yasalarını kendisine yol/din edinerek bu kişiyi ilah edinirde onun heykeli/putu huzurunda tapınırda tapınır…
“Kim, Allah'a karşı yalan uyduran veya onun âyetlerini yalanlayanlardan daha zalimdir? İşte onlara kitaptan payları erişir. Sonunda kendilerine melek elçilerimiz, canlarını almak için geldiğinde, 'Hani Allah'ı bırakıp tapınmakta olduğunuz şeyler nerede? ' derler. Onlar da, 'Bizi yüzüstü bırakıp kayboldular' derler ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.” (Araf, 37)


İzzet ve şeref ancak Allah’ın, Resulünün ve Müminlerin yanında olduğu halde, O izzet ve şerefi batıl yollarda, fasık insanların izinde arar...
“Onlar (münâfıklar) ‘Andolsun, Medine'ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan (eazz -en aziz olan-) , düşkün ve zayıf olanı (ezell) elbette oradan sürüp çıkaracaktır’ diyorlardı. Hâlbuki izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Rasûlü'nün ve müminlerindir. Fakat münâfıklar bunu bilmiyorlar.” (Münâfıkun, 8)

Kâfirlerin küfrünü görür ancak memleketi onlardan kurtarıp kâfirlerden daha tehlikeli ve daha şerli münafık ve müşriklere Memleketi teslim etmeyi ve onların batıl düzenini ise başarı ve zafer sanır… Kuran ın hükmünü kaldırıp kâfirlerin yasalarını ithal eden Münafıkların ve Müşriklerin küfrünü görmez… “Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanlardır.” (Maide, 44)

Rabbinin nimetlerini görmez, Rabbine kul olmaz, Ama kulların cehenneme götüren yollarını nimetten sayarda cehenneme giden yolda atalarının izini takip eder, ilkelerine tabi olur… “Bunlara: «Gelin Allah'ın indirdiği hükümlere ve peygambere.» denildiği zaman: «Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter! » derler. Ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda bulunmayan kimseler idiyseler de mi? ” (Maide, 104)

İşgalcilerin tecavüzünü görür(!) ama Münafıkların ve Müşriklerin kurduğu düzende namusların pazarlandığı fuhuş haneleri, meyhaneleri, faizci ve küfür düzeni görmez… Münafıkların zayıfken ve iktidar değilken söyledikleri “şahitlik ederiz ki, sen Allah'ın peygamberisin” “Bütün Müslümanlar Peygambere tabi olmalı” gibi sözlerini görür ama… Allah Münafıklara güç ve iktidar verince; Münafıkların Allah’a, Peygamber’e ve Müslümanlara karşı yaptıklarını ve ağızlarından çıkan salyaları görmez, Onları da Müslümanlardan sanır…
“Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki dayanmış keresteler gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın. Allah onları kahretsin! Nasıl olup da döndürülüyorlar? ” (Münafikun, 4)


Rabbi ona Kitaba(Kuran’a) ve hikmete (Sünnete) gel ona uy fert, aile ve devlet işlerini buna göre tanzim et dediği halde O her şeyi bilen hüküm ve hikmet sahibi rabbinin yolunu bırakırda Efendilerinin ve atalarının batıl yolunu izini tercih ederler… “Onlara; Allah'ın indirdiğine ve Resul'e (yani İslâm şeriatı'na) gelin, denildiği zaman münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün” (Nisa, 61)

Tağuta küfredip, Rabbinin şeriatına iman edip teslim olması gerekirken o Tağut’a kul olur. Kâfire teslim olur. Allah’ın adaletine (şeriatına) yüz çevirirde, Adaleti tağuti düzenlerde aramaya kalkışır… “...Tâğût'u tanımamaları kendilerine emrolunduğu halde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” (Nisa, 60)

Başı sıkışınca, hasta olunca, felaket kapıya dayanınca Rabbim yetiş, kuluna yardım et, emrindeyim Rabbim der… Genişe çıkınca Rabbim sen bana karışma, sen dünya işlerini bilmezsin, ben seni tanımam. Ben putların ve tağutların kuluyum onların izinden giderim onların ilkeleri inkılâpları beni bağlar der… “Sizi karada ve denizde gezdirip dolaştıran O'dur. Hatta gemilerde bulunduğunuz ve o gemiler, içindekilerle beraber hoş bir esinti ile akıp gittikleri ve tam keyiflendikleri sırada o gemilere şiddetli bir fırtına gelir çatar ve her taraftan onlara dalgalar gelmeye başlar. Bütünüyle kuşatılıp artık bittiklerini sanırlar. İşte o vakit tam ihlâs ile Allah'a yalvarır ve dindar olurlar: «Eğer bizi buradan kurtarırsan, andolsun ki, şükredenlerden olacağız.» derler.” (Yunus, 22)

Bir kula bir tokat vurmayı zulümden sayarda en büyük zulüm olan Rabbine şirk koşmayı aklı almaz, gözü görmez. Göklerde Rabbinin ilah olduğunu kabul ederde, Yeryüzünde kâfirler ile Rabbinin ilahlığına karşı savaş açar…
Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.(Lokman 13)

Rabbinin yüceliği hakkı için, onları peşlerinden gittikleri şeytanları ile birlikte bir araya getireceğiz, sonra da dizüstü çöktürerek cehennemin çevresinde toplayacağız. (Meryem Suresi 68)
Veysel AKPINAR
[email protected]

DİP NOTLAR:

İLAH;
Tapınılan, kendisine ibadet edilen demektir. İlâh; ibadet edilmeye lâyık, yani kudret ve kuvveti önünde huşu ile boyun eğip ibadet ve itaat etme gereği duyulan, her şeyin O'na muhtaç olduğu bir varlık demektir.
İlâh kelimesi, gizlilik ve esrarengizlik manalarına da gelir ki, böylece ilâh, görülmez ve ulaşılmaz bir varlıktır.
İlâh, İslâmî ıstılahta şu anlamlara da gelir: 'Otorite sahibi, kanun koyan, ibadet edilen, rızık veren, hesaba çeken, kendisine ihtiyaç duyulan.' İlâhlık ve otorite birbirini gerektirir. İlâh denildiğinde, aklımıza, hayatımız için kanun koyan, nizam ve hukuk belirleyen ve kayıtsız şartsız hâkimiyet sahibi Allah (c.c.) gelmelidir.
Bu vasıfların Allah tan başkasına verilmesi bu şeyleri ilah edinme anlamına gelir. Bunlar Cin, melek, lider, parti, örgüt, kurum, put, insan, hayvan veya herhangi bir nesne olabilir. Hak olsun ya da olmasın insanların kendisine tapındığı her şey birer ilahtır.
Allah tan başka ilahlar yoktur, (Allah tan başka bütün ilahlar batıldır.)

TAĞUT:
Kelime manası; Arapça bir kelime olup “tağa” (haddini aştı) kökünden türemiştir ve “haddini aşan mahlûk” demektir.
Şer’i manası; Allah’ın koyduğu ölçüler dışında ölçüler koyan, insanı Allah’a ibadetten alıkoyan, Allah ve Resulüne tabi olmayı engelleyendir. Bu insi ve cinni şeytan, nefis, hayvan, ağaç, para, taş, kadın, mezar olabileceği gibi; Allah’ın hükümleri dışında hükümler koyan zalim bir diktatör, halkın seçtiği seçkin bir zümre, bir meclis, bir grup bilim adamı veya Allah’ın kitabın dan kaynaklanmayan adet, alışkanlık ve düşünce (ideoloji) de olabilir.