Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Uzun bir geceden yine uzunca bir sabaha bulundum
Ayak seslerini duydum
ölümün yahut ölümü hatırlatan kelimelerin
Bu şehrin ezelden midir bu sıskalığı
yahut onca evrimin içinden cehennemle mi döşenmiş?
Bu aklın şimdiden midir zoraki sürüklenmesi
yoksa ezelden miyim ben, tomurcuklar toplayan?
Gölgeler bedenine derin çukurlar örter
Çukurlar bilmez hangi yola paspas olduğunu
Ben söylesem yer yerinden oynayacak sanıyordum
Hoş değilmiş akan suya tereddütte bulunmak
sustum, yapacak birşey de yoktu
Beyaz yalanlar karanlık güzergahlarla selamlaştı
Simsiyah eller lekesiz bayraklar topladı
Biri yazgısını bir sırra bağlamakla kalmadı
Diğeri ekmeğini masanın üzerine koydu
üzerine bayraklar dikti
Yagmurla bilenmişti kirpikleri sevdiğimin
Omuzlarına uçurtmalalardan gökkuşağı bir atkı örmüştü
Bu afetin ezelden midir depremliği
yoksa üşümek Ay'ın bir yanını karanlık mı gösterir?
Sokak arasında dumanla yontulmuş ekmek kokuları
Sevdanın bir dizeyi bir türküyle seviştirmesi
Önce aydınlık yönü, ışığın tasavvufi sohbeti
ve şimdi yine aldatılan bizler
şimdiki zamanın gökyüzüne
Sonra uçurumlar zindanlara yol gösterir
Değildir isteyerek yarına uyanmak
yahut uykuya dalmak
Nasılsa çağa ayak uydurmuş notasız ilahiler sayıklandı
Sözcüklerimle çelişen bir korodan ayrıldım
Nasılsa nereye varacaksan külfeti küçüktür çiğ tanesinden
ya da büyüktür Alplerden, Olympuslardan
Ölüm ezelden mi böyle soluksuz beklenir
Yahut yaşamak nereye kadar?