SeVgİYe Daİr HeRşEy.... Mesaj Detayi Antoloji ...

Gönderen: Ekrem Öztürk
Tarih: 02.03.2011 09:16
Konu: GünaydınLaR..

GünaydınLaR..

Sessizligin icinde bir dost sesi duyarda........
sevincten ne yapacagini bilemez ya insan......
iste o sevinc halinin günün her aninda.......
yüreginde olması dilegiyle.........
GünaydınLar..

Ve.............,
gün uyandı mahmurluğu üzerinden sıyırarak,
tatlı bir tebessümle göründü ufuktan güneş,
gökyüzü sabahın neşesini kattı yeryüzüne,
yeryüzü çiğ taneleriyle yüzünü yıkadı,
son kalan yapraklar ve ağaçlar hafif
rüzgarla sallandı, gün gülümsedi...
gülümse...
Günaydınlar..
__________________

yağmur yağıyor ıslanıyorum ve yağmurla birlikte ıslanıyor ağaçlar, aklıma

Ahmet Telli'nin bir şiiri geliyor.

'Özletiyor seni bu yağmurlar',

özlenen yazın güneşli yüzünden öte birşey değil sanıyorum,

birde uzaklara düşmüş dostlar var tabii,

her koşulda ıslanarak katıl güne,

güneşi görmesende yağmuru hisset doyasıya...

yağmur yüklü sevgilerle...

GünaydınLaR..


Yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımı çaldılar:

“Eski gazeteniz var mı bayan? ”
Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletlervardı ve ayakları su içindeydi.
“İçeri girin de, size kakao yapayım”dedim. Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel, ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işlerimi yapmaya koyuldum. fakat oturma odasındaki sessizlik dikkatimi çektibir an ve başımı uzattım içeriye. Küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu…Erkek çocuğu bana döndü “Bayan, siz zengin misiniz? ” diye sordu. Zengin mi? “Yo hayır! ” diye yanıtlarken çocuğu, gözlerim bir an ayağımdaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve “Sizin fincanlarınız, fincan tabaklarınız takım” dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu. Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte bir şey yapmışlardı. Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı. Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler, başımızı sokacak bir evimiz vardı, bir eşim vardı ve eşimin de bir işi… Bunlar da fincanlarım ve fincan tabaklarım gibi bir uyum içindeydi. Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri, halının üzerindeydi halâ. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğimde. Olur unutuveririm ne denli zengin olduğumu…