SeVgİYe Daİr HeRşEy.... Mesaj Detayi Antoloji ...

Gönderen: Ekrem Öztürk
Tarih: 19.03.2009 13:57
Konu: Günaydınım, Nar çiçeğim...

Günaydınım, Nar çiçeğim...

NAR ÇİÇEĞİ

Duvarlarından asmalar sarkan küçük avluda beş ağaç var. Biri dut, biri incir, üçü de nar. Evet o meyvenin ağacı, yani üç nar ağacı.

Ben, bizim oraların (Nevşehir, Kayseri, Yozgat) elma ve iğde çiçeklerini çok severim. İğde çiçeğinin insanın içini bayıltan kokusu, elma çiçeğinin görünüşündeyse kızların saflığı vardır. Bir de zambak, süt beyaz zambakları severim. Bunu belirtmeden geçemem.

Zaman aktı, mekân değişti. Kader işte. Şimdi lâleler ve şehzadeler şehrinin küçük bir ilçesinde; sokakları kavun kokan, ovasını trenlerin böldüğü, zeytin yapraklarının gümüş ışıltısına rağmen, güneşi iki saat evvelden akşama teslim eden yerde; Kırkağaç'tayım. Buraya geleli sekiz dokuz ay olmuş. Balkondan Yusuf Dede'nin küçük avlusuna bakıyorum. O da ne?

Nar ağacı çiçek açmış, nar çiçeği... Nar çiçeğini görüyorum. Şu anda hiçbir çiçek umurumda değil, karşımda birer ateş damlası gibi tutuşmuş nar çiçeğini görüyorum. Aman Yarabbi! Hazreti İbrahim'in atıldığı ateşin rengi midir bu? Yoksa, Yusuf Peygamberin arkadan yırtılan kan kırmızı gömleğinin şiiri mi? Bilmiyorum. Bilemiyorum ama gözlerimi alıyor, içimi yakıyor. Evet, otuz sekiz yıllık ömrümde ilk defa bu kadar çok nar çiçeğini yakından görüyorum. Son güzde kırmızı pırıltılar saçan tanelerini bin bir sevinçle yediğimiz narın çiçeğini hayret ve hayranlıkla seyretmeye doyamıyorum. Şiirlerde okuduğum, türkülerde, şarkılarda dinlediğim, bilmecelerde, efsanelerde duyduğum ve hep merak ettiğim meyvenin çiçeği demek bu! .. Çocuklar gibi sevinerek, türlü çılgınlıklar yaparak günlerce nar ağacının dibinde oturabilirim. Ta ki çiçekler meyveye durana kadar oturabilirim.

Balkondan aşağıya nasıl indiğimi hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde ağacın yanındaydım. Şu an, üç nar ağacının yanındayım. Gözlerime inanamıyorum, gözlerimde sevinçten müthiş bir pırıltı olduğunu hissediyorum. “Demek nar çiçeği bu! ” diye hayıflanıp duruyorum, önce nar ağacının koyu yeşil, küçük yapraklarına dokunuyorum. Sonra hafif dikenli dalları ve gövdesine. En sonunda ise insanın içini tırtıklayan, bir hoş eden, ateş gibi çiçeklerine dokunuyorum. Ruh kayıtsız kalamıyor bu kışkırtıcı, bu iç gıcıklayan güzellik karşısında. Dokundum ve yandım. Tepeden tırnağa ağacı, yapraklarını, özellikle göz alıcı, tehlikeli ve alevli çiçeklerini bütün cazibesi ile iyice süzüyorum. Ağaçların dallarında gezinen karıncalar var. Yoksa onlar da mı tutkun nar çiçeğine? Kim bilir?

Üç nar çiçeği koparmış muhacir hocanın kızı, evdeyim, sanki üç nar ağacını eve getirmiş gibi.

-Al, belki bunları aktarın gül odasında yaşatırsın, diyor. Üç nar ağacını alır gibi alıyorum çiçekleri. Aşkın ateşiyle kırmızı kâseye dönüşüyor ellerimde çiçekler. Ellerim nar oluyor. Ben nar oluyorum. Kendim oluyorum böylece.

BİR NAR ÇİÇEĞİ EFSANESİ

Cinuçen Tanrıkorur'dan hiç dinlediniz mi “ Günaydınım, Nar Çiçeğim ”i? Kulaklarımda uğuldamaya başlıyor bu şarkı müziğiyle..
“Anarkali” isimli bir Hint efsanesine konu olduğunu duymuştum nar çiçeğinin.

Anarkali, halktan bir gence âşık olan Hint prensesi'nin adı… Anarkali'nin babasının askerleri, bu iki genci aşktayken yakalarlar.. Ve güzel Anarkali'yi, diri diri duvara gömerler. Prensesin gömüldüğü yerde, her bahar nar çiçekleri açarmış. Zaten “Anarkali”, Hint dilinde nar çiçeği demekmiş..

Bu efsanenin çiçeği, Fevzi Halıcı'nın ünlü şiirine kaynak, Cinuçen Tanrıkorur'un da udunun tellerinde hayat bulan, Kürdîlihicazkâr şarkıya dönüşmüş..

“ Şavkıması sana doğru yolların
Sana doğru denizlerin çağrısı
Çırıl çırıl ötelerde bir güzel
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim.

……………

Vurdum tellerine seni sazımın
Sende anahtarı alınyazımın
Yağmur yağdı serpil yalnızlığıma
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim …”

NAR, NAR ÇİÇEĞİ VE ŞİİR

Yahya Kemal' in zil, şal ve gülle bütünleşen İspanyol güzelini çağrıştırıyor bu çiçek, şu an bende. Evet, “nar çiçeğim” diyor şair, sevgilisi için. Kimindi, hatırlamıyorum ama bir kitabın ruhumuzu tutuşturan ve unutamadığım bir adı vardı: “Narlı Ev”. Sezai Karakoç'un, nar çiçeklerini niçin bir kadının parmaklarına ezdirdiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Bu müthiş bir hesaplaşma. “ Ellerin, ellerin ve parmakların / Bir nar çiçeğini eziyor gibi! ..” Kadının elleri ve nar çiçeği. Ellerinden belli olduğu gibi kadın, çiçeğinden mi belli olur bir ağaç?

Evet, önemli olan nar, nar çiçeği ve şiir! Gerisi hep dedikodu.

Nar, çocukluk. Nar, şiirdir. Nar çiçeği çocukluğun büyük şiiri. Nar çiçeği bir aşk şiiridir. Nar, sestir. Nar çiçeği çocukluğun süren ırmak sesi. Nar, dağdır. Tepesindeki volkanın bir gün mutlaka patlayacağı beklenen yanardağdır nar çiçeği. Nar, evdir. Tek bir bütünün içerisinde var olan aynı tadı, aynı rengi, aynı ışıltıyı taşıyan binlerce küçük tanenin birleştiği uyumlu ve büyülü bir evdir. Bir iken bin olandır yani nar. Uzun bir rüya, yedi vadiden geçen kuşların birliği söyleştiği yolculuktur nar. Orda bizi bekleyense nar çiçeği. Tanelerin ve kuşların birliği, birin ve çoğun işareti: Simurg ve Nar! ..

Nar berekettir. Kabuğu çatlatıldığında “ Çarşıdan aldım bir tane / Eve geldim bin tane ” olan ve tek tek bütün tanelerin tadına varılan içi dolu meyve. Nar; yörük, efe ve zeybeklerle meleklerin türküler söylediği sulak vadilerde yetişen şifa ve zakkumların dili. Küçük dikenlerinin olması ayrı bir cilve.

Nar ışık, nar çiçeği sıla sıcaklığıdır. Bir çatlasa nar, görünür içimdeki bozkırın kanayan dili. Bir çatlasa nar, görünür içindeki yâr.

Nar, anne; nar çiçeği ise yârdır.

* * *

İlkin elma çiçekleri
Tınla, ey çocuk
Köpük köpük ruhunda

Sürüyor şimdi akış
Nar çiçeğinin ateşinde
Tınla, kader şarkınla

Tınla, ey çocuk
Tınla, kader şarkınla
Kader aşk, kader nar!

Narla yürüyorum…

haziran - temmuz 2005
PÖRÇÜK MEŞKLER
İsmail KARAKURT

Haşiye: Türkçe kaynakların aksine efsane yabancı kaynaklarda çok daha farklı aktarılmış. Hem fikir oldukları nokta Anarkali'nin diri diri duvara gömülmüş olması. Şimdi biraz yoruldum daha sonra tercüme ederim

Yarım kaldığımız yerden devam edelim; Hikayenin yabancı kaynaklarına göre efsane genel hatları ile şöyle biliniyor:

According to legend, Muġ al Prince Salī m, later to become Emperor Jahā ngī r, fell in love with a girl named Anā rkalī as a young prince. As she was a dancing girl, not of noble birth, the romance was forbidden by the prince's father, Muġ al Emperor Akbar. Anā rkalī , whose title means 'pomegranate blossom' (bestowed for her beauty) , was buried alive in a wall said to be located within the bazaar, by the order of Emperor Akbar. It is believed that her original name was Nā dira or Sharf-un-Nisā .

Whether or not Anā rkalī existed is controversial as there is no evidence that Prince Salī m ever fell in love with the courtesan, including no reference to her in Salī m's autobiography.


'Efsaneye göre, daha sonradan Jahangir İmparatoru olan Mugar Prensi Salim, genç bir prensken Anarkali isimli bir kıza aşık olur. Fakat kız dansçıdır ve ve asil bir kandan doğmamıştır. Bu aşk Prensin babası olan Mugal İmparatoru Akbar tarafından yasaklanır. Anarkali İmparator Akbar'ın emriyle, çarşının içerisindeki bir duvara canlı canlı gömülür.Onun güzelliğini anlatmak için Anarkali ismi ona bağışlanır. orjinal isminin Nā dira ya da Sharf-un-Nisā olduğuna inanılır.

Anarkali'nin var olup olmadığı tartışma konusuyken, Prens Salim'in de saray halkından biriyle bir aşk yaşadığının içeren hiç bir referans bulunamamıştır biyografisinde...'

Hâsıl-ı kelâm hemen hemen tüm yabancı kaynaklarda efsane bu şekilde anlatılmış olmakla birlikte, bütün türkçe kaynaklarda da İsmail Karakurt'un yazısında olduğu gibi geçmiş.

Imaginary painting of Anā rkalī by renowned artist Abdul Rehman Chughtai