Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Can Dostlarım; gözü yaşlı bir arife sabahı gözünüze bir yaş da ben eklemek için geldim kabul eder misiniz? Yürek o kadar değerli ki sevdiği için nelerden vazgeçer neleri göze alır bilemeyiz…Yüreğinizde bana bir yer açar mısınız? Ve ömür o kadar uzun değil aslında …bir seni seviyorum kelimesini saklayacak kadar veya bir nefreti yıllarca uzatacak kadar … Aslında zamandan ziyade “an” var … Vaktinizden bir anlık yer tutsam izin verir misiniz? Doktor arkadaşımın yine gerçek bir anısıyla sizleri başbaşa bırakıyorum..Kendisine de teşekkür ediyorum paylaştığı için.. Yüreğinizden öpüyorum…
Kaybettiğimiz laborant arkadaşımın defterinden başlıyorum.“Sadece dört ay kalacağım sonra yine buradayım abartmana gerek yok, ne olur bu kadar uzatmayalım bu konuyu dedi ve sustu Deniz. Ben hiç konuşmuyordum,sadece kalbimin sesini dinliyordum.Ağlamak geliyordu içimden ama onun yanında yapamazdım.Onun üzüldüğünü görmek onun da ağladığını görmekte kötü olacaktı.Hem gelince en iyi hastanelerde çalışacağım.Her hemşirenin eline geçmez böyle bir fırsat ne olur artık susmayı bırak bir şeyler söyle,Ben sadece kendim için gitmiyorum uzaklara ikimiz için, düşlediğimiz hayaller için gidiyorum dedi Deniz.Ben onun o hüzünlü gözlerine bakıp, git dedim. Sen en iyisini bilirsin mutlu olacaksan git. Senin mutlu olman beni de mutlu eder. Hem ilerde kuracağımız hayat için gidiyorsun değil mi? , o hayat ki bizi birbirimize bağlayan, sadece ikimizin hayatı.Kısa süren hayatlara inat git. Bizim hayatımızın uzun olması için git.....
İki gün olmuştu Denizim gideli. Onun özlemi göğsümde hissettiğim ağrıdan daha kuvvetliydi. Doktora o gittikten sonra kematoropiye başlama sözü vermiştim. Ama iki gün olmuştu hala gitmemiştim hastaneye. Tedavimi, çalıştığım hastaneden başka hastanede yaptıracaktım. Kimsenin durumumu görmesini istemiyordum. Hayatımda sadece O ve çalıştığım hastanedeki insanlar ve hastalar vardı. Kanser olduğumu öğrendiğim gün nişanım vardı. Sanki böyle bir haberi beklermişçesine mutluluğumu bozmadım. Nişanda en mutlu kişiydim yine. Sadece O’nun Amerika da burs kazandığını öğrendiğim zaman yıkıldım. Çünkü biliyordum gideceğini onu hiçbir kuvvetin,kanser olduğumu söylemem dışında, durduramayacağını da biliyordum. Onun o günkü mutluluğunu hala hatırlıyorum. Sanki uçacaktı, şimdi bir martı olmak isterdim demişti, sana her an uçmak için uzaklardan, beni çağırdığında, seni özlediğimde hemen yanında olmak için, duyduğu an karar vermişti zaten gitmeye. Martılar o kadar uçamaz yarı yolda kalırlar dedim, ve özlediklerini belki de göremezler, Bir hayal işte hemencecik bozuyorsun beni demişti o güzel yüzünü asarak. Mutluğumu çok görme lütfen ortak ol bana diye ilave etti. Nasıl dayanırdım o bakışlara. Hem kalırsa ortak olurdu,döndüğünde belki de olmayacaktım yanında buna mı ortak olacaktı. Şimdi söylesem gitmeyecekti biliyordum ama o mutluluk sihrini nasıl bozabilirdim. Nasıl onun eline verilen oyuncağı alıp onu acılara sürüklerdim. Söylemedim. Sadece git ve çabuk gel dedim. Öylece sarılıp kız kulesinin etrafında uçan martıları seyrettik.....
Sessiz kalmak ayrılıklarda hep bir tarafı mutlu etmiştir diye düşündüm. Şimdi mutlu olan bir kişi vardı ama o hayatta en çok mutlu olmasını istediği tek kişiydi. Bu sefer sessizlik amacına ulaşamayacaktı.Tedaviye başlayalı iki gün olmuştu. O gideli bir hafta. Her gün arıyordum ve her aradığında başka beyaz yalanlarla karşılıyordum onu. Yıllık iznim yoktu ama doktor arkadaşım benim için bir şeyler ayarlamış ve iki aylık bir izin koparmıştı başhekimden. Hasta olduğumu sadece o biliyordu.
Saçlarım dökülmüştü. En çok saçlarımla oynardı Deniz ve eliyle tarar masaj yapardı. Şimdi birkaç cılız saçtan başka bir şey kalmamıştı kafamda. Çalışırken hastanede hep kemoteropi olan hastalar görürdüm. Ne hissettiklerini hiç düşünmemiştim. Belki duyarsızlıktı ama buna üzülmeme gerek yoktu artık, ne hissettiklerini çok iyi biliyorum şimdi. …….. bir durumdu ne yediğimin farkındayım ne içtiğimin her dakika mide bulantısı, garip bir duygu. Ölüm sanki ensemde soluyor.
Martıların sesini yattığım yerden duyabiliyorum. Garipti, deniz kokusunu alamıyorum ama denizin ve martıların sesini duyabiliyorum. İlaçlar koku alma duyumu hafifletmişti. Belki de iyi olmuştu, yediğim o garip yemeklerinde kokusunu almıyordum. Şimdi burada olsa onunda kokusunu alamayacaktım. O okyanus kokusuyla karışık gül kokusunu.
Saatlerce uyuyordum, telefonu titreşime almış elimin altına koymuştum kazayla bir kere bakmasın O’nun telefonuna, tedavide aldığı acılardan daha fazlasını yaşardım biliyorum.
Sonu olmadığını biliyordum bu tedavinin daha doğrusu kendisinin sonunun olduğunu biliyordum bu tedavinin. O şimdi uzaklarda hastalara nasıl yardım edeceğini öğreniyor.Ben ise bir hasta nasıl olur bunu görüyordum. Hastanede tanışmıştık. Ayrılığımızın ve acılarımızın bir hastane odasında başlamasını istemiyorum. Onu tanıdığım an ve en son gördüğüman ile hatırlamak istiyorum. Sana resimlerimi gönderdim maillerine bakarsın demişti telefonda ama o kafasındaki tüm şifreleri unutmuş sadece onun adını hatırlıyordu.” Deniz” Martıların üzerinde dans ettiği balıkların can bulduğu deniz. Elimde olsa denize atılmayı isterdim, sanki onun içinde kalacakmışım gibi. Ama toprakta olacaktım,geldiğim yer değil mi zaten........
Kimsecikler gelmiyordu ziyaretime.. ki zaten kimse bilmiyordu burada yattığımı.. ara sıra doktor arkadaşım geliyor yanımda bir saat duruyor sonra gidiyordu. Tam bir ay olmuştu o gideli,koca bir ay, şimdiye kadar iki günden fazla ayrı kalmamıştık. Her iki gün bir ay ederse tam on beş aydır ayrıyız..
Küçük bir arkadaşım vardı birde hastanede beş yaşında bir kız çocuğu, oda aynı tedaviyi görüyordu. Ara sıra yanıma geliyor bana yaptığı resimleri gösteriyordu. Son geldiğinde ona denizin üzerinde uçan martıları yaptığım resmi hediye etmiş altına da “iyileşip senle deniz kenarında gezelim” yazmıştım. Adı onunda Denizdi. Rastlantılara inanmazdım pek ama sanki onun eksikliğini doldurmak için çıkmıştı karşıma bu küçük kız. Ona bakıp gelecekle ilgili hayaller kurmak istiyordum ama göremediğim bir geleceği düşlemek içimi tuhaf yapıyordu.Bir keresinde yanıma gelip abi senin karın varmı? diye sormuş yoksa benimle evlenirmisin? demişti.Bende hemencecik kabul etmiştim bu garip evlilik teklifini, ertesi gün elinde bir gelin ve damat bulunan resimle gelmiş üstlerine adlarımızı yazmıştı. Deniz tedaviye iki ay dayanmıştı.Babasının kollarında can verdi yavrucak. Uzun yıllar ağlamadığımı hatırladım onun öldüğü gün ağlarken…
Her akşam dakikalarca konuşuyorduk Denizimle.., ben hiç konuşmadan onu dinliyor neden konuşmuyorsun dediğinde sen anlat burası aynı,bıraktığın gibi değişen bir şey yok haberler sende diyordum.O da hemencecik devam ediyordu, o gün gördüğü yerleri anlatıyor kaldığı evin penceresinden özgürlük anıtının gözüktüğünü söylüyordu.Ama kız kulesini hiçbir şeye değişmem diyordu. Penceresinin özgürlük anıtını gören yerine kız kulesinin resmini yapıştırmış birde altına resimlerini koymuştu sanki İstanbul’ daymış gibi. İyi ki İstanbul’da değilsin diye düşündüm iyi ki değilsin.
İki gündür hiçbir şey yemiyordum yediği her şeyi çıkarıyordum. Sadece biraz meyve suyu içiyor birazda pirinç lapası yiyordum. Gözümü pencereye dikiyor ara sıra gelen martıları kaçırmak istemiyordum. Baş ucuma asmıştım küçük Deniz’in yaptığı resmi birde O’nun resmini. Daha mı duygusal olmuştum bilmiyordum ama artık ağlıyordum. Özlemine,acısına artık dayanamıyordum. Onu görmeden gideceğimi en başından biliyordum,alıştırmıştım kendimi bunu ama artık olmuyordu. Özlüyordum O’nu lezzetini artık alamadığı su gibi ekmek gibi, Kız Kulesinin üzerinde uçan martılar gibi.
Martılar uzun zamandır gelmiyorlardı pencereme, denizin sesi yoktu artık, telefonun titreşimini de hissetmiyordum. İki gündür telefonumu şarja taktırmayı da unutmuştum.Onun sesini de duymuyordum artık duysam bile cevap veremezdim zaten.”
Defterde yazan bu kadar arkadaşlar.Ertesi gün arkadaşımızı kaybettik…
Ertesi gün belki Küçük Deniz geldi yanına, birde penceresine bir martı. Vakit gelmişti. Küçük Deniz elinden tuttu. Birlikte uçan martıyı takip ettiler mavi denizin üzerinden kız kulesini selamlayıp İstanbul’a veda ettiler …
Arzu AKSU