Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Bir dramdı bu düşüncede yaşamak…
Her acı, sonunda yeni bir umuda çıkıyordu…
Ama bu sefer bir şartı vardı,
adam gibi sevileceksin…
Artık gıdım gıdım tükenmek yoktu…
Tekrar tekrar da harcanmak yoktu…
İçindeki çocuğa,
bu nasıl sevmekti ki, yıllar geçti, üstüne toz bile tutamadı,
dedi…
Sevmekle ölmek arasında bir köprü vardı,
muhakkak…
İşte O köprünün orta yeri,
diz çöktüğüm yerdi…
Ne düşebiliyor, ne de yürüyebiliyordum…
İşte O nokta,
ihanetin tam orta yeriydi…
Düşemiyordum,
çıkamıyordum…
Sadece bocalıyordum…
Ne hürlük…
Ne de tutsaklıktı bu…
Sadece kusmak istemekti belki de…
Sadece kusmak… Sıkıntısı…
Bir dramdı bu düşüncede yaşamak…
Güçsüz ve sertleşmeden, bir çöküş belki de… Zavallılık…
Kan kusmanın başka bir tanımı bu, zavallılık ve çaresizlikle mühürlenen…
Acabaların arkasında çıkış bedelleri yoktu… Yoktular…
Ne tek başa ne de çoğul olarak…
Sadece bakışları buruşturan, bir tiksinti getiriyordu…
Zihin dediğimiz düşüncenin kontrol noktaları darmadağındı…
Kurgulara yer yoktu… Yaşanmışlıklar belki de bir düşünceydi… Belki de bir kuruntuydu, kıvrım kıvrım kıvrandıran…
Bilinçaltından fırlayan istekler, kelebek kanadı gibi, çıtırdayarak kırılıyordu…
Rüyalar tam orta düşüş noktasından kesiliyor ve hatırlanması puslu olan görüntülerde kalarak bedeni hırpalıyordu.
Beden titremeleri ellerde zonklamalar getirerek, titrek düşünceler kalem uçlarından, kağıtlara dökülüyordu…
Hazmedilemeyen binlerce, mürekkebi uçmuş yazılarda kalıyordu sadece…
Bir arayış, bir merak son var oluş çareleriydi…
Mustafa Yılmaz