Sevgi Toplumu Grubu Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Mustafa Yılmaz
Alan:   Grup:Sevgi Toplumu Grubu
Tarih: 31.12.2009 10:48
Konu: Dalı dikenli bir gül benim yaşamım… DENEME

Dalı dikenli bir gül benim yaşamım… DENEME

Ölümle beni yenemezsin be canım, yenemezsin…

Ben seni tanıdığım gün ölmüşüm zaten de farkında değilmişim… Yaşayan ve mutlu yaşayan ve öyle sanan, yaşayan bir ölüymüşüm…

Sen gittikten sonra acıları tatmışım…
İşte o zaman öldüğünü anlayan bir ruh kalmışım ben…

Söyler misin bu nasıl ölmek?
Hani insan bir kere ölürmüş be can…
Bunda da mı yalan söyledin?

Ne güzel de bilmişsin benim ne çabuk öleceğimi…
Öyle bir beden, kırık dökük bir ruh bıraktın ki bende, ben, sen gittikten sonra öğrendim, seni tanımakla acılara adım attığımı…

Sana kızamıyorum biliyor musun şimdi kabahat benim. Sevmekle yok oluşa zaten adım atıyormuş bazen insan…

Neresi boş, neresi dolu bu senlilik yaşantım…
Nerden bilebilirdim sevgiye yenileceğimi…

Dalı dikenli bir gül benim yaşamım…
nereye gittiysem,
nereden geldiysem,
nerede biraz kaldıysam,
hep sana dönüyormuşum… Hep kendimi kendimle kanatıyormuşum…

Yazmayacağım seni diyorum, ama olmuyor, olmuyor…
Bitmiyor sana söylemek istediklerim…
Yıllar yılları ardında bıraktı, bak yine de bitmiyor…
Hoş sen varken de bitmiyordu birbirimize söylediklerimiz…

Sen o zamanlar hep ağlardın… Bense sen ağlıyorsun diye ağlardım…
İkimizin bir yamalı ceketimiz vardı. Bir ucunu sen diker, ben tutar, bir ucunu ben diker sen tutardın…
Tamamlardık ikimiz bir olup tamamlanamayacakları…
Sanki bir imeceydi bu…
Simidin ortasından böler sana verirdim, sonra benim hissemi tekrar böler sana verirdim…
Sende kendi hisseni bana verir tamamlanırdık birbirimizde…
Ne günlermiş onlar…
Keşke saatler geri geri çalışsa da O günleri, şikayet ettiğimiz O günleri tekrar yaşasak…

Geç be güzelim geç, karpuzumuz çatladı, bir kere içi dışına karıştı…
Sen beni öldürmek için ne lazımsa yaptın… Elin kanadı kanını bana sıçrattın…
Biliyor musun sen de bende yok oldun ama yongalarını bir türlü toplayamıyorum…
Gövdelerimiz çürüdü,
ruhlarımız büzüldü,
kanımızın rengi değişti,
gözlerimizden karartılarımız kayboldu…
Bir birimizde güç deneyemiyoruz… İntikam hislerimizi bizden önce gömdük…
Duramıyoruz artık yerimizde, bitiremiyoruz bu kendi kendimize devinimizi…
Kendimizi eziyoruz, kendimize gülemiyoruz…
Aynadaki aksimize tükürüyoruz, bitiyoruz be can bitiyoruz… Belki de bittik de birbirimize diyemiyoruz, zorluyoruz kendimizi… Bu öyküyü bitirmek istiyoruz ama bitmiyor…
Ağaçla çatırdıyor yıllarla bedenlerinden… Biz gümbürtüye gidiyoruz…

Ben yorgunum…
Yoruldum ben…
Senden ses seda çıkmıyor,
yoksa,
sen,
çoktan mı bittin…
Yaşam be can...
Kaç can doğdu…
Kuşların yumurtaları çatladı…
Bizim bakışlarımız değişti…
Soğuk kış donması oldu bedenimiz…
Kendi kendimizle kavga eder olduk…
Belki de hayatı sevmiyoruz…
Bak yeni yeni filimler çıkıyor, diziler falan oluyor televizyonlarda, haberimiz olmuyor. Düşmüşük kendi derdimize, sisten haberimiz yok, bu hayat küfleniyor be can…

Sen bana sevgilim “bi tanem” derdin, duyulmaz oldu bu sesler, boş ver be can…

Hayat sürtelaş gidiyor, biz de bir yerlere gidiyoruz…
İşte…

Neden yazıyorum ki bunları,
bu gün seninle gittiğimiz parktaydım, gözlerim buğulandı, simit de orada aklıma geldi. Boş ver yeme dedim kendime.
Kuru kuruya geçiyor bu yaşam…
Boş ver be can boş ver…

Hayat yanık kokuyor…

Mustafa Yılmaz
Deneme yazımın devamı 5. sayfamda 86. sıradadır...