Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Türkiye’de, herşey gibi yayın dünyası da anlaşılması ve izlenmesi zor bir gürültü ve karmaşa içinde olduğu için kimi zaman çok önemli yayınlar bile gözden kaçabiliyor. Avesta Yayınları’nın Mezopotamya Kültürü başlığı altında yayınladığı seri kitaplar bunun bir örneği. Sessizce, ard arda yayınlanan bu kitaplar kendi gerçeği ve tarihiyle buluşmak zorunda olan Türkiye için çok önemli. Rahatsızlık verse bile, daha uygar ve demokratik bir gelecek için, bu farklı gerçek ve geçmişle hesaplaşmak bir zorunluluk. Bu buluşma ve hesaplaşmanın en önemli adımlarından biri de resmi belagatın ötesindeki farklı okumalar, farklı tarih yorumları, farklı bakışlar ve tanıklıklardır. Avesta Yayınları’nın Mezopotamya Kültürü serisi bu nedenle de önemli; seri, sadece Kürtler, Ermeniler, Asuriler ve yoğun baskılardan dolayı kendisini ifade etmekte çok güçlük çeken öteki halklar için değil, onlar kadar Tüm Türkiye, hatta tüm Ortadoğu için önemli bir referans.
Yayınevinin yeni kitabı İnsanlığın Beşiği, Kürdistan’da Yaşam, sözkonusu serinin ne kadar önemli olduğunu yeniden bize gösteriyor. İlk yayınlandığı tarihten (1914) günümüze kadar tüm orientalistlerin, Doğu ve Mezopotamya’yla ilgilenen akademisyenlerin, diplomatların, istihbarat örgütlerinin, seyyahların, yazar ve gazetecilerin başucu kitabı olan bu eserin, çok uzun bir gecikmeyle de olsa, Türkçe yayınlanması bile başlı başına bir olay. Wigramların (W.A. Wigram-Edgar T.A. Wigram) eseri, eşsiz bir hazine. Eserde o kadar çok bilgi, olay, ilişki, isim, referans var ki bunları özetlemek bile mümkün değil. Eser, hem yazarların bölgede bulunduğu dönem olan çok acılı 1900-1918 yıllarına ilişkin muazzam bir tarihi, sosyolojik panorama çiziyor hem de kökleri Tevrat’a kadar giden bir uygarlıklar silsilesinin (geleneğinin) canlı bir tanıklığını yapıyor. Eser, zor bir dönemde, çok zor bir bölgenin tasvirini sunuyor. Esere kısa bir giriş yazısı yazan Edgar T.A. Wigram, 'burası erişilmesi kolay bir ülke değildir,' dediği Yukarı Mezopotamya’nın önemini şöyle tanımlıyor; 'Doğu Kürdistan, başlı başına son derece yoğun ve değişik ilgiyi üzerine çekiyor. Dünyadaki en büyük manzaralardan ve en saygın eski eserlerden birkaçı bu ülkededir. Burası tam da Hint-Avrupalı atalarımızın fons et origo’sudur (kaynağı ve kökeni.) Efsaneleri, bu kökeni Cennet Bahçesi, Nuh ve İbrahim’le ilişkili kılar. Folkloru ilkin maymunun beyninden çıkan eski Doğaya Tapınma ibadetini halen korur. Tarihi; uygarlığın şafağını, büyük imparatorların doğuşunu ve çöküşünü kaydeder.'