Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
İLKÖĞRETMENİM
Hani denir ya, “yolu yok, suyu yok, elektriği yok.” İşte tam öyle bir köy. Bakımsızlıklar içinde bir Anadolu köyü. Cumhuriyetin ışığı, daha ulaşamamış. İç Anadolu, ya da, doğu değil. Öyle, sürgün yeri de değil. Bir güzel batı Anadolu köyü. Hatta kıyı ege sayılır. Oradan buradan gelmiş, toplama insanlarla daha dün kurulmuş bir köy de değil. Fatih Sultan Mehmet, Manisa’da bebekken, O’na süt anneliği yapan, Elma(Halime) Hatun’un köyü burası. Kısacası, kuruluşu oldukça eski.
Bu şanssız köyün, şanslı beş altı çocuğu(biri ben) , sıcak sonbahar günlerinden birinde, köyün Baslama mevkisinde oynuyoruz. Balsama mevkisi, dağın eteğinde, yüksekçe bir yer. Köye kasabadan gelen patika yol, çok net görülür buradan. Kasaba yolunda bir toz bulutu ki, hem de ne toz. Toz bulutunu gören herkes anlar. Köye cip (jeep) geliyor. Cip her zaman gelmez. Senede birkaç defa, jandarma, mahkeme, tapu vs. için gelir. Aracın geldiğini gören her çocuk, köy meydanına koşar. Biz de öyle yaptık. Koş babam koş. Nerede olursak olalım, cip, hep bizden önce gelir köyün meydanına.
Yine öyle oldu. Bizim geldiğimizde cip boştu. İlk iş, cipi incelemekti. En çok direksiyonuna farlarına ve arkada asılı duran yedek lastiğine bakardık. Biz cipi hayran hayran izlerken, gelenler muhtar odasının yanındaki kahveden çıkmaya başladılar. On beş yirmi çocuk, yöneldik onlara doğru.
Muhtarın hareketlerinden, gelenlerin önemli birileri olduğu anlaşılıyordu. Muhtar, hem bizimkilere emirler yağdırıyor, hem de, misafirlere arz-ı endamda bulunuyordu. Sandalye getir, masayı çek, buyurun müdürüm, tamam efendim…
Kravatlı, beyaz saçlı adamlardı hepsi. Biri hariç… Yirmi yaşlarında, kılık kıyafeti ile, saçı başı ile, güzel mi güzel bir kız. Onun da sandalyesi vardı. Oturmadı. Bize doğru geldi. Çok güzel bakıyordu. Konuşmuyordu. Bizi inceliyordu. Gülümsemesi, yüzü hiç değişmedi dakikalarca. Biz de O’nu izliyorduk hayran hayran. Hiç kimse konuşmuyordu. Bütün o ablak yüzlü oğlanlar, saçı başı dağınık, eli yüzü kirli kızlar, herkes bu güzel kıza odaklanmıştı. Sessizliği, kendisi kadar güzel sesi bozdu. Kravatlı, beyaz saçlı adama dönerek: “ hepsi yalınayak” dedi.
O güzel kız, bize güzel güzel bakan o çok güzel kız, sizdiniz Suna Öğretmenim. Benim ve köyümün tarihindeki ilk öğretmeni. Benim ve köyümün yazgısını değiştiren, o güzel insan, ömrünün ilk baharında bize koşan, canım öğretmenim, sizdiniz. 1957 yılında okulumuzu ve bahtımızı açtığınız için, size minnettarız.
İsmail Tektekin