Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Günümüzde sanatta bir rahatsızlık olmamakla birlikte sanatçıda bir “rahatsızlık” bir “sorun” olduğunu yadsımıyoruz. Bu “rahatsızlık” daha çok sanata kişisellik aynasından bakanlarda görülüyor. Bu “tip”ler, kendi rahatsızlıklarını sanatın rahatsızlığı olarak ortaya sürme çabasındalar.
Arkadaşımız Lütfiye Bozdağ, bu sayımızdaki yazısında bu tür bir “rahatsızlık”ı irdeliyor, eleştiriyor. Kendi konforlu atölyesindeki üretme kabızlığına kişiselliğini afişe etme çaresini bulabiliyor burjuva sanatçısı. Hâlbuki sanat şahsî değil, sanat insanın yaşamını, kendisi ve toplumu için yeniden üretme çabasından başka nedir?
Elbette hayat denilen garip ve geçici konukluk sırasında hepimizin içinde bilinçaltı bir rahatsızlık vardır. Ancak bu rahatsızlığın giderilmesi, sanatla, onun verileriyle olmalıdır. Afşar Timuçin’in de vurguladığı gibi çiğnenmiş lokma arayanların sanattan uzak durmaları iyi olur. Zaten sanat, yararsızın araştırılması ve teşhir edilmesi değil midir?
Sanat, sanatçının kendi bireyselliğinde başlar. Ama Melih Cevdet Anday işin doğrusunu ve gerekli olanını gösteriyor: “Sanatçının, kendi bireyini yaratırken, kendi olmayanı (başkasının bireyini) de yaratma sürecidir sanatı vazgeçilmez kılan.” Görülüyor ki, sanatın özünde üç şey mutlak olarak yer alır: anlamak, özgürlük ve değiştirmek.
Biliyoruz ki, yaşamı değiştirmek, sanatın sürekli hedefidir. İçimizde ya da dışımızdaki gerçeğin üzerini örten tozu, küfü süpürüp atar sanat. Nihat Ateş bu konuda doğru saptamayı yapıyor: “Sanatçı her zaman sokakta birlikte yaşadığı insanı doğru anlama kaygısı gütmelidir. Onun sorunu, o bireydir ve bireylerin oluşturduğu toplumdur çünkü.” Sanat, görünmeyeni, görünemeyeni görünür kılmaktır.
Sanatçı kendisi için konuşamayanların yerine konuşandır. Kim olduğumuzu, ne olduğumuzu, nerede olduğumuzu sanat yoluyla öğreniriz. Neler düşündüğümüzü, duyduğumuzu, neler duyacağımızı bizlere anlatmak, öğretmek sanatın görevidir. Sonuç olarak “rahatsızlık” sanatta değil, burjuva sanat ortamındadır. Bize düşen sorumluluk, düş kurma özürlü bir ortamın sanatta yerinin olamayacağını bir kez daha haykırmaktır. Emeğin sanatçısı; toplumsal yankılara ve özellikle duyarlıklara, düşüncelere, yeni davranışlara yol açan tarihi kavramış, sırası geldiğinde dünyayı ve kendini aynı anda anlatabilmiş sanatçıdır.
http://emeginsanati.blogspot.com/
EMEĞİN SANATI'NDAN 106. MERHABA
ÖZLEM KESKİN:.....giller
ADNAN DURMAZ: Pervane Olmak İçin Yanmak Gerekir
MEHMET RAYMAN: Sığıntı
ERCAN CENGİZ: Yürek İşçisi...
İRFAN SARİ: Özgürüz
VEYSEL KEBANLI: Diyorum ki
ÖZER GENÇ: Nöbet
ARAM ALZAN: Sonbahar
METİN KAYA: “Yağmur Alazı”
ERHAN TIĞLI:Kurban Kim...
LÜTFİYE BOZDAĞ: “DİYARBAKIR HAPİSHANESİ NE YANA DÜŞER” Sergisi Neden Çok Önemli? ....
SABİT KEMAL BAYILDIRAN:Manzumenin Üç Hali: Vatan, Millet, Bayrak
NOT: E-Dergimize yapıt göndermek isteyen dostlar, [email protected] adresine gönderebilirler. Ayrıca grubumuza üye olarak, grup adresi yoluyla da bizlerle ilişki kurabilirsiniz: http://gruplar.antoloji.com/emegin-sanati