Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Gunaydin Dostlar guzel bir hafta sonu sizlerle olsun
Hacı Bayram-ı Veli Hayatı ve Eserleri
Hacı Bayram Veli, (Ankara, 1352 - Ankara, 1429) Türk mutasavvıf ve şair.
Doğum ismi, Numan bin Ahmed, lakabı 'Hacı Bayram'dır. 1352 (H. 753) tarihinde Ankara'nın Çubuk Çayı üzerinde Zülfadl (Sol-fasol) köyünde doğdu. Hacı Bayram-ı Veli, 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu'da yetişti. Eserlerini Türkçe olarak yazarak Türkçe kulanımını Anadolu'da önemli şekilde etkiledi.
Sultan Murad Han verdiği ünlü bir fermanda, Hacı Bayram-ı Veli'nin talebelerinin, yalnız ilim ile meşgul olmaları için, onların vergi ve askerlikten muaf tutulduğu bildirmiştir.
Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u feth edeceğini II. Mehmed'in babası II. Murad'a bildirdiği rivayet olunur.
Bir gün medreseye birisi gelerek; 'İsmim Şüca-i Karamani'dir. Hocam Hamideddin-i Veli'nin selamı var. Sizi Kayseri'ye davet ediyor. Bu vazife ile huzurunuza geldim.' dedi. O da, Hamidüddin ismini duyunca; 'Baş üstüne, bu davete icabet lazımdır. Hemen gidelim.' diyerek müderrisliği bıraktı. Birlikte Kayseri'ye yöneldiler ve Somuncu Baba diye bilinen Hamideddin-i Veli ile Kurban Bayramında buluştular. O zaman Hamideddin-i Veli; 'İki bayramı birden kutluyoruz! ' buyurdu ve ona Bayram lakabını verdi. Talebeliğe kabul etti. Din ve fen ilimlerinde yüksek derecelere kavuşturdu.
Hacı Bayram-ı Veli, hocasının vefatından sonra Ankara'ya gelerek doğduğu köye yerleşti. Yeniden talebe yetiştirmekle meşgul oldu. Sohbetleriyle hasta kalplere şifa dağıttı. Talebelerini daha çok sanata ve ziraate sevk ederdi. Kendisi de geçimini ziraatle sağlardı. Açtığı ilim ve irfan ocağına, devrinin meşhur alimleri, hak aşıkları akın etti. Damadı Eşrefoğlu Rumi, Şeyh Akbıyık, Bıçakçı Ömer Sekini, Göynüklü Uzun Selahaddin, Edirne ve Bursa ziyaretlerinde talebeliğe kabul ettiği Yazıcızade Ahmed (Bican) ve Mehmed (Bican) kardeşler ile Fatih Sultan Mehmed Hanın hocası Akşemseddin bunların en meşhurlarıdır.
Fatih'in babası Sultan İkinci Murad Han, Hacı Bayram-ı Veli'yi Edirne'ye davet edip, ilim ve manevi derecesini anlayınca, fevkalade hürmet göstermiş, Eski Cami'de vazettirmiş, tekrar Ankara'ya uğurlamıştır.
Sultan İkinci Murad Han kendisinden nasihat isteyince; İmam-ı Azam'ın, talebesi Ebu Yusuf'a yaptığı uzun nasihatı yaptı: 'Tebean içinde herkesin yerini tanıyıp bil; ileri gelenlere ikramda bulun. İlim sahiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster. Halka yaklaş, fasıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. Kimseyi küçümseyip hafife alma. İnsanlığında kusur etme. Sırrını kimseye açma. İyice yakınlık peyda etmedikçe kimsenin arkadaşlığına güvenme. Cimri ve alçak kimselerle ahbablık kurma. Kötü olduğunu bildiğin hiçbir şeye ülfet etme. Bir şeye hemen muhalefet etme. Sana bir şey sorulursa ona herkesin bildiği şekilde cevap ver. Seni ziyarete gelenlere faydalanmaları için ilimden bir şey öğret ve herkes öğrettiğin şeyi belleyip tatbik etsin. Onlara umumi şeyleri öğret, ince meseleleri açma. Herkese itimad ver, ahbablık kur. Zira dostluk, ilme devamı sağlar. Bazan da onlara yemek ikram et. İhtiyaçlarını temin et. Onların değer ve itibarlarını iyi tanı ve kusurlarını görme. Halka yumuşak muamele et. Müsamaha göster. Hiçbir şeye karşı bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran.'
Hacı Bayram-ı Veli, ömrünün sonuna kadar İslamiyeti yaymak için çalıştı. 1429 (H. 833) tarihinde Ankara'da vefat etti. Türbesi kendi ismiyle anılan Hacı Bayram Camii'ne bitişik olup, ziyaret mahallidir. Vefatından sonra Bayramiyye yolunu talebelerinden Akşemsettin ve Bıçakçı Ömer Efendi devam ettirdiler.
Hacı Bayram-ı Veli, Yunus Emre tarzında şiirler söylemiştir. Şiirlerinde 'Bayrami' mahlasını kullanmıştır.
Hacı Bayram-ı Veli'nin Sosyal ve Kültürel Hayattaki Rolü
Hacı Bayram-ı Veli herşeyden önce bilim ve tasavvufu birleştirmeyi başarmış bir sufidir. İslamiyeti ilmi açıdan ele alarak iyice anlamış, önce profesör olarak medresede öğrenci yetiştirmiş sonrada tasavvuf hayatına adımını atmıştır. Tasavvuf felsefesi bakımından kendinden öncekilere göre bir yenilik getirmemiştir. Ancak mutasavvıf olarak dünyayı red ve terk yerine, onu imara yönelmiş etrafındakileri de teşvik etmiştir. Hacı Bayram-ı Veli'nin bu yanı devrine göre çok ileri görüşü simgeler. Hacı Bayram-ı Veli'nin etrafında okuma yazma bilmeyenler ve o devrin her çeşit meslek gruplarından insanlar bulunduğu gibi başta Akşemseddin olmak üzere Germiyanoğlu Şeyhi, Eşrefoğlu Rumi, Ahmed Bican, Yazıcıoğlu Muhammed gibi bilimadamları da bulunuyordu. Bu kadar farklı kültür gruplarını aynı potada eritmesi de büyük bir başarıdır. Müridlerini el emeği ile geçinmeye yani toprağı işlemeye ve el sanatlarına yönlendirmiştir. Kısacası herkese çalışma tavsiyesinde bulunmuş kendisi de buğday, arpa, burçak yetiştirerek onlara yaşayan örnek olmuştur. Bu şekilde müridlerini toprağa bağlı yaşamaya teşvik ederek Anadolu'ya Orta Asya'dan gelen Türk göçerlerin yerleşik hayata geçmesini sağlamış, Anadolu'da kalıcı Türk birliğinin sağlanmasında ve Osmanlı Devleti'nin medeniyet yolunda aşama kaydetmesinde önemli rol oynamıştır. Hacı Bayram-ı Veli'nin koyduğu imece usulü, yani hasadı bütün köylülerin katılımı ile ortaklaşa toplama yöntemi bugün bile hala Anadolu'da uygulanmaktadır. Anadolu'da ondan başka aynı etkiyi sağlamış bir mutasavvıf gösterilemez.
Hacı Bayram-ı Veli'ye göre toplum iki ana kesime ayrılır: Zenginler ve yoksullar. Bu iki grubun arasında köprü kurulması ve yoksulların sosyo ekonomik güvenliğinin sağlanması görevini yaşadığı dönemde Hacı Bayram-ı Veli gerçekleştirmiştir. Mübarek aylarda müridleriyle beraber Ankara'nın ticari merkezlerinde dolaşır, dükkân sahiplerinden isteyenler zekat ve sadakalarını dervişlerin taşıdığı büyük bir torba içine atarlardı. Bu paralar bir yardım sandığında toplanır kimsesiz yaşlılara, dul bayanlara, öksüzlere, evlenemeyecek kadar fakir genç kızlara ve erkeklere, kitap alamayacak kadar fakir öğrencilere kısacası tüm ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı. Görüldüğü gibi günümüzün Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Bağkur gibi sosyal yardımlaşma organizasyonlarının temeli bundan beş buçuk asır önce Hacı Bayram-ı Veli tarafından atılmıştır.
Hacı Bayram-ı Veli'nin güzel adetlerinden biri de tekkesinde sürekli bir kazan kaynatmasıdır ki bu adet kök olarak Orta Asya tasavvuf geleneğine, Hoca Ahmet Yesevi'ye dayanır. Tekkesindeki bu kazanda sürekli gece gündüz burçak çorbası kaynar; gelen geçen, zengin fakir, büyük küçük, kadın erkek herkes içerdi.
Hacı Bayram Camii tekkesinde hergün sabah ve yatsıdan sonra zikir meclisleri kurulur, öğle namazından önce ve sonra başta müridler olmak üzere her gruptan insana tefsir, fıkıh, hadis, kelam hatta felsefi ağırlıklı tasavvuf dersleri verilirdi. Bu şekilde toplumun eğitimi de gerçekleştiriliyordu.
Hacı Bayram-ı Veli Anadolu'da dil ve kültür birliğinin sağlanması için Türkçe eserler yazılmasında Leme'at ve Gülşen-i Raz gibi eserlerin Türkçeleştirilmesinde etkili olmuş kendisi de halkın anlayacağı dilden, Ahmet Yesevi geleneğine uygun olarak şiirler yazmıştır. Devrinde Arapça ve Farsça eser vermek revaçta iken, Hacı Bayram-ı Veli'nin halk ile diyalog kurabileceği Türkçe'yi tercih etmesi belli bir misyona delalet eder. Bu misyon Anadolu'da dil birliğinin sağlanması ve Türk kültürürün hakim olmasıdır. Türkçecilik akımı müridlerini de etkilemiş, bu sufiler özellikle Türkçe eserler vermişlerdir. Yazıcıoğlu Muhammed, Ahmet Bican, Eşrefoğlu Rumi gibi öğrencilerinin Envaru-l Aşıkin, Muhammediye, Müzekki'n Nüfus gibi eserleri Anadolu'da yıllarca kolaylıkla okunmuştur halkın elinden düşmemiştir.
Hacı Bayram-ı Veli Camii Çilehanesi
Bayramilik'te manevi olgunluğu elde etmek üzere kırk gün süre ile insanlardan ayrılıp küçük bir çile odasında kalıp Allah'ı düşünmek, ona ibadet etmek, onun isimlerini anmak, susmak, az yemek, az içmek gibi uygulamalar büyük önem arzeder. Burda amaç zihnin Allah düşüncesi üzerinde yoğunlaşma yeteneği elde etmesidir. Bu uygulamanın temelinde Peygamber Muhammed'in peygamberlik gelmeden önce Hira mağarasında bir süre insanlardan uzak kalması, yine onun Ramazan ayının son on gününde itikafa çekilmesi vardır.
Çilehanenin biri caminin doğu kapısına açılan ancak şimdi ızgara ile kapatılan, diğeri ise son cemaat yerinin doğu köşesinde olmak üzere iki asıl girişi vardır. Ayrıca caminin içinden de merdivenli bir girişi bulunmaktadır. Günümüzde girişler son cemaat yerinden yapılmaktadır.
Çilehanenin bulunduğu alan cami gibi dikdörtgen planlıdır. Ancak bu dikdörtgen düzgün kenarlı değildir. Taş duvarlar, beyaz badanalı ve sadedir. Süsleme yapılmamıştır. Her iki girişten merdivenle, harimin yaklaşık 1/10 büyüklüğündeki düzgün olmayan bir dikdörtgen şeklindeki odaya inilir. Bu odanın batısında, yarı büyüklüğünde ikinci bir oda daha vardır. Bu odalardan ilki çeşitli amaçlarla kullanılabilecek bir giriş, diğeri abdest odasıdır. Günümüzde bu odalar ibadet amaçlı kullanılmaktadır.
Çilehanenin çile odaları ilk odaya açılan düzgün olmayan bir koridor boyu sıralanmışlardır. Bunlar dört tanedir. En sondaki çile odası mihrabın altına oldukça yakındır. Düzgün olmayan kare planlı bu odaların havalandırma bacaları vardır. Bu odaları Hacı Bayram-ı Veli ve öğrencileri Akşemseddin, Şeyh Eşrefoğlu Rumi ile tarikat üyeleri kullanmışlardır.
Hacı Bayram-ı Velî'den Nasihatler
Hiddet ve kin, hakîkatleri gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır.
Hiçbir günâhı küçümsemeyin, çok çalışın. Boş gezenler, zengin bile olsa, arkadaşları şeytan, kalbleri şeytanın konağı olur.
İnsanların fitnesinden kurtulmak istiyorsanız, çarşı ve pazarlarda sık sık bulunmayınız
Dünyâ gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyâret ediniz.
Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşâ etmeyiniz. Çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emânettir. Emânete hiyânet ise, çirkin bir harekettir. Emaneti koruyunuz.
Eserleri ve Şiirleri
HACI BAYRAM-I VELİ’NİN ESERLERİ Hacı Bayram Velî Türkçe şiirler yazmış bir mutasavıftır. Onun günümüze kadar gelen şiirlerinin sayısı, dörttür. Çeşitli kaynaklardan tesbit edebildiğimiz şiirler, üslûb olarak musiki kıvraklığındadır. Tesbit edilen bu dört şiir şunlardır:
İLAHİ
1.Bilmek istersen seni,
Can içre ara canı.
2.Geç canından bul anı,
Sen seni bil, sen seni.
3.Kim bildi efalini,
Ol bildi sıfatını.
4.Anda gördü zatını,
Sen seni bil, sen seni.
5.Görünen sıfatındır,
Anı gören zatındır.
6.Gayrı ne hacetindir,
Sen seni bil, sen seni.
7.Kim ki hayrete vardı,
Nura müstağrak oldu.
8.Tevhidi zatı buldu,
Sen seni bil, sen seni.
9.BAYRAM özünü bildi,
Bileni anda buldu.
10.Bulan ol kendi oldu,
Sen seni bil, sen seni.
Bu şiirin yorumu şu şekilde yapılabilir.
1.Hacı Bayram-ı Veli’nin burada iki senden bahsettiğini görüyoruz.Bunlardan birincisi nefs dediğimiz beşeri ‘BEN’,diğeri ruh dediğimiz ilahi ‘BEN’ dir.İnsanın Allah’tan kopup gelen ilahi yönüne ulaşması için nefsinden uzaklaşması, o yönünü aşması gerekir.
2.Canından geçmekle insan kendi özüne ulaşır.Sen seni bil sen seni mısrası şu sözü hatırlatır; ‘Kendini bilen Rabbini bilir’.Zira insanın özü ilahi asla bağlıdır.Oradan gelmiş oraya dönecektir.
3.Yaptığı işlerin iç yüzünü düşünen kişi o işlerin insandaki hangi sıfatın, hangi özelliğin sonucu olduğunu bilir.
4.Sıfatını bilen kişi sıfatın dayandığı yeri de bilir ki o da insanın özü yani kendi zatıdır.
5.Bir kimse, kendi sıfatını zatı vasıtasıyla görür, yani o sıfatı düşünür.Düşünme özelliği zatın kendisinde mevcuttur.
6.Başka bir şeye ihtiyacın kalmaz, eğer kendini bu iç gözlem ile bilebilir, aslına ulaşırsan...İnsan özüne yabancılaşırsa kendini tanımaz, aslını bilmez.Eğer insan sıfat, fiil çokluğundan kurtulup zattaki vahdete yani tekliğe ulaşırsa kendi aslına kavuşmuş yabancılaşmadan kurtulmuş olur.İşte burada huzuru bulur.
7.Hayrete varmak bir tür gaybet halidir.Bu şekilde aklın aşıldığı bir hal elde edilir.Allah’ın varlığını anlayan kişi artık nura dalmıştır.Tepeden tırnağa nur olmuştur.Yani hakikat ışığını bulmuş hakikate ermiştir.
8.İşte bu nura dalan, artık zata ait tevhide de ulaşmış, zati tecellilere mazhar olmuş demektir.Zat bilinemez olduğu için, ancak sezgi yoluyla bilgisine ulaşılır.Allah’ın Zatındaki gayblık durumu zatı anlayan kişiyede intikal eder ve bir tür hayret hali yani aklın aşıldığı bir hal elde edilir.
9. Hacı Bayram-ı Veli kendi özünü bilmiş yani yabancılaşmadan kurtularak aslına ulaşmış ikilikten kurtulmuş ve tevhidi bulmuştur.Bu durumda O hem bilen hemde bilinen olmuştur.Bilen ve bilinen ikiliği kalkmış zati tevhid elde edilmiştir.
10.Bulan yine Hacı Bayram-ı Veli’nin kendisi olmuştur.Bu dünyada gerçeği bulamayan kendi özüne ulaşamayan kimseler öbür dünyada karanlıkta kalacaklardır.Bu dünyada özüne yabancı kalan ahirette yabancılaşmanın bedelini ödeyecektir.Tabii olarak öze ulaşmanın birinci şartı İslam’ı tam olarak yaşamak ve bu şekilde nefsani duygulardan arınmaktır.İslamı tam olarak yaşamayan kimselerin öze dönmesi mümkün değildir.Kısaca öze dönüş yaşanarak elde edilir.Bir sufinin manevi olarak ilerlerken çeşitli makamlardan geçtiğini çeşitli gizli halleri öğrendiğini biliyoruz.Bunlar tamamen yaşanarak elde edilen tecrübelerdir.Hacı Bayram-ı Veli Hz.leri de bu manevi tecrübeleri kendi şiirinde bu şekilde anlatmaya çalışmıştır.Bu tecrübelerin gerçek içyüzü nedir, nasıldır, bu yönleri bizce bilinmemektedir.
İLAHİ ZİKİR
1.Noldu bu gönlüm,noldu bu gönlüm?
Derdü gam ile doldu bu gönlüm.
2.Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm,
Yanmada derman buldu bu gönlüm.
3.Gerçi ki yandı gerçeğe yandı,
Rengine aşkın cümle boyandı.
4.Kendi de buldu kendi de buldu,
Matlabını hoş buldu bu gönlüm.
5.Elfakru fahri elfakru fahri,
Demedi mi alemlerin fahri.
6.Fakrını zikret fakrını zikret,
Mahv u fenada buldu bu gönlüm.
7.Sevda-yı a’zam sevda-yı a’zam,
Bana k’oluptur arş-ı muazzam.
8.Mesken-i canan mesken-i canan,
Olsa acep mi şimdi bu gönlüm.
9.Bayrami imdi bayrami imdi,
Yar ile bayram eyledi şimdi.
10.Hamd senalar hamd-ü senalar,
Yar ile bayram etti bu gönlüm.
Açıklaması şöyledir;
1. Hacı Bayram-ı Veli, gönlünde iç dünyasında meydana gelen değişikliği anlatıyor.Akıl düşünme, gönül sevme yeridir.Onun kutsal gönlü, Mevlasının aşkına tutulmuş o aşk ile yanmakta, sevdiği Mevlasının derdiyle, iç alemi ile meşgul olmaktadır.Buradaki dert sevgiliden ayrı kalmanın verdiği acıdır.Allah’a en çok aşık olanlar O’nu en çok sevenlerdir.
2.Burada, iç aleminin ayrılık ateşiyle yandığını belirten Hacı Bayram-ı Veli, bu ateşin kendisini olgunlaştırdığını ifade ediyor, yanmada derman yani şifa bulduğunu söylüyor.
3.Gönlüm bu aşk ateşiyle her ne kadar yanıyorsa da bu yanma maddi çıkar değil mutlak güzellik sahibi Allah içindir.Yani boşuna değil faydalı bir yanma. Hacı Bayram-ı Veli bu yanmanın bütün vücudunu sardığını tepeden tırnağa Allah sevgisiyle dolduğunu belirtiyor.
4.Allah’ı dışarda değil iç dünyasında bulduğunu söylüyor.Müminin kalbi Allah’ın evidir.İnsan iç dünyasını kötülüklerden temizleyebilirse orada Allah’ı bulur.
5.Bu mısralarda Hacı Bayram-ı Veli fakr ve mahv gibi hallerden bahsediyor.İnsanın sırf Allah’a muhtaç hale gelmesi onu diğer insanlara muhtaç olmaktan kurtarır.Fakr’da insanın gerçek özgürlüğü vardır.Bu durumda olan kişi gerçek kulluğa da yaklaşır.Her şeyi Allah’tan bilir.Allah’tan başka herşeyi geçici ve fani olarak görür. Hacı Bayram-ı Veli’nin burada Peygamberimizin ‘ Fakirlik benim öğüncümdür’ hadisini zikretmesi, Peygamberimizi her konuda örnek aldığını göstermektedir.
6.Fakrını zikret’ten amaç hiçliğini anla demektir.Bu makamda olan kişi, nefsini yok bilince nefsine ait kötü yanları siler yerine iyi huyları hakim olur.İnsanın iyi huyları elde etmesi için nefsini bu şekilde terbiye etmesi gereklidir.Tasavvuf işte bu ahlakı sağlayacak kısa yoldur.
7.İnsanın içinde çeşitli alemler vardır.Bunu bilicine ulaşan insan ne kadar büyük bir varlık olduğunu anlar.İnsan Allah’ın yeryüzünde halifesi olduğuna göre halifeninde önemli bir varlık olması gerekir.Bu makama ulaşmış insan öyle yücelir ki bütün alemleri hissedebilir, beşeri ve maddi bağlardan sıyrılır ilahi planda bir çeşit varlık elde eder.
8. Hacı Bayram-ı Veli’nin gönlü artık Allah’ın evi olmuştur.O, ihsan mertebesine erişmiş, her an Allah’ı görür gibi kulluk etmenin bilincindedir.Bu durumda olan kişi sürekli beraber olduğu Allah’ın isteği şekilde ahlaklanır, kalbi Allah’ın evi olur.
9.İlahinin başından beri Hacı Bayram-ı Veli geçirdiği tasavvufi tecrübeleri anlatmaktaydı.Bu mısrada artık O,sevgiliye yani Mevlasına kavuşmuştur.İşte Allah’a vuslatı, Hacı Bayram-ı Veli’nin ifadesiyle büyük bayramdır.Aynı vuslata Mevlana Celaleddini Rumi Şeb-i Aruz ismini vermektedir.Allah’a aşık olan kişiye bu dünya içindeki sıkıntılar önemsiz gelir, stresten, huzursuzluklardan kurtulur her gününü bir bayram sevinci ile geçirir.
10.Bu mısrada Hacı Bayram-ı Veli kendisini bu makama eriştiren Yüce Allah’a hamd ediyor.Allah’a vuslat makamı tasavvufta en yüce makamdır.
İLAHİ TAKSİM
1.Çalabım bir şar yaratmış,
İki cihan arasında.
2.Bakıcak Didar görünür,
Ol şarın kenaresinde.
3.Nagihan bir şara vardım,
Anı ben yapılır gördüm.
4.Ben dahi bile yapıldım,
Taş ve toprak arasında.
5.Şakirtleri taş yonarlar,
Yonup üstada sunarlar.
6.Mevlanın adın anarlar,
Taşın her paresinde.
7.Ol şardan oklar atılır,
Gelür sineme batılır,
8.Aşıklar canı satılır,
Ol şarın bazaresinde.
9.Şar dedikleri gönüldür,
Ne alimdür ne cahildür.
10.Aşıklar kanı sebildür,
Ol şarın kenaresinde.
11.Bu sözümü arif anlar,
Cahiller bilmeyüp tanlar.
12.Hacı Bayram kendi banlar,
Ol şarın minaresinde.
Açıklaması şu şekildedir;
1.Çalap Allah demektir.Allah ise iki cihan arasında bir şehir yaratmıştır.Bu şehir insan gönlüdür,kalbidir.Bir yönü maddi aleme diğer yönü ahirete bakar.
2.Allah akılla idrak edilemez ancak kalp ile sevilir.Yani Allah’ı anlama yeri kalptir.Allah’ın kalpten bu şekilde bir görülebilirliği vardır ki bu, akıl üstü görmedir.
3.Hacı Bayram-ı Veli aniden bu şehre girdim diyor,yani tasavvuf eğitimine adım atışından bahsediyor. Hacı Bayram-ı Veli’nin onu yani gönlünü yapılır görmesi gönlünün sürekli gelişim halinde olması, sürekli manevi olgunluğa yönelişi diye tanımlanabilir.Bu yöneliş gönlün yani kalbin noksanlıklardan nefsi duygulardan temizlenerek olumlu yöne yönelmesi demektir.
4. Hacı Bayram-ı Veli taş ve toprak arasında ben yapıldım diyor.Taş insandaki olumsuz yönler toprak ise iyilikler ve güzelliklerdir.Bu iki yönün düzenlenmesi kalbin olgunlaşması onun inşa edilişi demektir. Hacı Bayram-ı Veli, Ebu Hamid’in nezaretindeki manevi olgunlaşma sürecini taş ve toprak arasında yapılmak diye tanımlıyor.Bu ifade de ayrıca topraktan ruhun tekamülü taştan da nefsin tekamülü anlaşılabilir.
5.Şakirdlerin taş yontması nefsin kötü yanının giderilmesi kötü ahlakı bırakmak demektir.Şeyh öğrencisinin manevi olgunluğunun gelişimini sürekli takip eder. Hacı Bayram-ı Veli ‘de kendisine verilen tasavvufi görevleri yapmış, yaptıkça da hocasının yani Ebu Hamid’in kontrolüne sunmuştur.
6.Taşı yontarken yani kalbi temizlerken araç Allah’ın adını zikretmektir.Zikir hatırlamak anlamına gelen bir Kur’an tabiridir.Bir kişi hatırladığını düşünür,düşündükçe sever yada sevdiğini düşünür, düşündükçe hatırlar.Zikrin Allah’a ulaştırmadaki fonksiyonu budur.Sürekli Allah’ı düşünmek, düşünce ve ruhi planda O’nunla birlikte olmak insanı ihsan mertebesine ulaştırır.İşte sürekli zikr ihsan oluşumunu, bu da Allah’ı sevmeyi ve güzel ahlak elde etmeyi sağlar.
7.Gönül şehrinden ok atılması ve onun göğsünü yakması, Allah aşkına uğrayan kişilerin sıkıntıların artması demektir.Allah ‘da bu şekilde kulunun kendini tam olarak sevip sevmediğini kontrol etmek için çeşitli sıkıntılara,imtihanlara,hastalıklara maruz bırakır.
8.Hacı Bayram-ı Veli burada Allah aşkı için candan bile geçmenin gerekliliğini vurgular.İnsanın canı herşeydir.Onu feda etmesi herşeyini feda etmesi anlamına gelir.Allah’ı sevme yolu gerekirse bu uğurda canı da feda etmeyi gerektirir.Bu mısralarda gönlün pazara benzetilmesi ve orada canın satılması, Kur’an da Allah’ın razı olduğu kimseler hakkında alışveriş olayına benzer.Tevbe 111 de ‘ Allah, cennet karşılığında onların canlarını ve mallarını satın aldı ’ buyurulmaktadır.
9.Şar gönüldür.İnsan gönlü bir şehire benzer.Şehir çok geniş bir alandır ve içinde herşey bulunur.Gönül de o kadar büyüktür ki yere göğe sığmayan alan Allah’ı seven inançlı kulun kalbine sığar.Ancak gönülde ilim ve zıddı cahillik olmaz, orada sezgisel yönü olan irfan ve inkar bulunur.Allah’da gönülde sezgiye dayalı bu irfan ile bilinebilir.Bu bilişin temelinde Allah sevgisi ve sevginin kalpte meydana getirdiği sezgi bulunur. Hacı Bayram-ı Veli burada Allah’ı bu yolla anladığını, ilim ve zıddı cahilliğin bir kalp ameli olmadığını vurguluyor.Çünkü ilim bir beyinsel faaliyet ürünüdür ve bu faaliyet insanı Allah’a ulaştırmaz.
10.Gönül evinin daha doğrusu gönül şehrinin kenarında yani pazarında aşıkların kanı bedava akar.Yani canın bir önemi yoktur.Bu uğurda çok sayıda Allah dostu canlarını feda etmişlerdir.
11. Hacı Bayram-ı Veli tasavvufta özel bir konum olan Tadmayan Bilmez hususuna işaret eder.Tasavvuftaki, bu sevgi,ölüm, herşeyini feda, fena, beka gibi hallerin anlaşılması o hallerin yaşanması ile mümkündür.Yaşamayan cahiller boşuna söz söyler kuru gürültü yaparlar.
12.Bu son mısralarda Hacı Bayram-ı Veli ben bu tasavvufi tecrübeleri yaşadım, bu şiirimle size anlatıyorum diyor.Gönül şehrinin sokaklarını her yeriyle iyice öğrenen Hacı Bayram-ı Veli şehrin minaresine çıkarak yani şeyhlik makamını elde ederek öğrendiklerini insanlara anlatıyor, onları doğru yola çağırıyor.
İLAHİ SAVT
1.Hiç kimse çekebilmez,
Pektir feleğin yayı.
2.Derdine gönül verme,
Bir gün götürür vayı.
3.Gelür güle oynaya,
Al (da) dır seni çapüktür.
4.Bir bunculayın fitne,
Kande bulurarayı
5.Bir fani vefasızdır,
Kavline inanma hiç.
6.Gah yoksulu bay eyler,
Gah yoksul eder bayı.
7.Çün yüzün dündürdü,
Bir lahza karar etmez.
8.Nice seri pay eder,
Döner ser eder payı.
9.Denir vahit vahdette,
Kasretde kanı tefrik.
10.Hızr ermedi bu sırra,
Bildirmedi Musa’yı.
11.Hayran kamu alimler,
Bu ma’ninin altında.
12.Kaf’dan Kaf’a hükmeden,
Bilmez bu muammayı.
13.Miskin Hacı Bayram sen,
Dünyaya gönül verme.
14.Bir ulu imarettir,
Alma başa sevdayı.
Bu şiirin açıklaması şu şekilde yapılabilir;
1.Hacı Bayram-ı Veli bu mısrada dünya denilen imtihan yerinin çeşitli sıkıntılarla ve zorluklarla dolu olduğunu ifade ediyor.Kuran-ı Kerimde ise Allahü Teala Bakara 155’de ‘ Elbette biz sizi biraz korku biraz açlık ve mallardan,canlardan,ürünlerden eksiltmekle sınarız,sabredenleri müjdele’ buyurmaktadır.
2.Dünyanın derdine fazla dalma, onun stresinden kendini çek çıkar, onun malına mülküne süsüne aldanma zira hepsinin sonu ‘ Vay ’ dır.Yani pişmanlıktır.
3.Dünyanın yüzü tatlıdır, insanı çeken parası, altını, elbisesi, süsü, çeşitli eşyaları vardır.Dünyaya dalan ahiretini ihmal eder, bu nedenle eli çabuk olan dünya herkesi çabucak kendine çeker.
4.Dünya o kadar fitne dolu ki bunlara dayanamamaktan kaynaklanan aman feryatları ne kadar çok, ne kadar yaygındır.İnsanların geneli dünyaya aldanır.
5.Dünya geçicidir, fanidir, kendisine bağlanana vefası yoktur.Onu mezara kadar takip eder ancak kendisini çok seven insanı orada bırakır, insan mezarda yanlız kalır.
6.Dünya o kadar vefasızdır ki bir bakarsın fakiri zengin etmiş, bir bakarsın onu yeniden fakir etmiş, hiç düzeni ve kararı yoktur.Bu yüzden insan zenginliğine güvenmemeli fakirliği içinde üzülmemelidir.
7.İnsana yüzünü döndürdü mü bir an beklemez elinden geleni yapar ve ahireti unutturur bu nedenle iki yüzlüdür, dünyaya güvenilmez.
8.Dünya nice ayağı baş yapar, bazende başları ayak yapar.
9.Vahid (bir) vahdette (birlik halinde) dir.Kesret (çokluk yani dünya) düşünülünce nerede kalır aradaki fark.Allah’ın birliğinin yanında bu dünyanın çokluğu.Kendisi bir olan Allah, çoklukta da bir olarak kendisini göstermektedir.Ancak bu ikisinin arasındaki farkı nasıl anlayacağız?
10.Bu sırrı Hızır bile bilmedi, Allah Musa’ya bildirmedi.Teklikte teklik ile çoklukta teklik arasındaki fark nedir? En üstün insanlar bile bunun sırrına eremedi.Dünya çokluğunda Allah’ın tecelli etmesi bu tecelli olmadan da bir olması...İkisi de aynı neticeye varıyor, ama aradaki ince sır gibi fark nedir?
11.Bunun ifade ettiği anlam o kadar derin ki çok bilgisi olan insanlar bile bu işin içinden çıkamadılar.
12.Kaf’tan Kafa’a hükmeden yani bütün dünyayı yöneten hükümdarlar bile dünya ve ifade ettiği vahdet sırrı konusunda aciz kaldılar.Dünya ile içiçe olan onlar ve dünyayı en iyi bilende onlar ama bu konuda çaresizler.
13.Ey Hacı Bayram dünyanın durumu bu.. O halde bu vefasız aldatıcı dünyaya gönül verme ona kanma.Tasavvufta insanı Allah’a ulaştırmada engel olan herşeye dünya denmiştir.Bu bakımdan Hacı Bayram-ı Veli Hz.’leri kendine dünyaya gönül verme, ona tapma, sadece Allah’ı bil, O’na kul ol demektedir.
14.Sevda büyük imarettir, Allah’tan başka bu büyük imaret yeri olan dünyaya meyletme, bu dünyayı sevme.. Hacı Bayram-ı Veli’nin hem dünyadan uzak kalması hem de dünyada yaşaması,kalben vahdeti cismende kesrette vahdeti yaşamasından başka birşey değildir.Çünkü mutasavvıflara göre dünya kalınıp sürekli bağlanılacak yer değildir.Ama dünyanın da imar edilmesi red edilmemiş Hacı Bayram-ı Veli tarafından dünyevi sosyal faaliyetler (üretim,tarım, hayvancılık,fakirlere yardım) özellikle desteklenmiştir ve çalışma tavsiye edilmiştir.
Hacı Bayram Veli’nin tasavvuf felsefesi incelediğimizde günümüze kadar gelen bu dört şiirde de görüldüğü gibi çeşitli tasavvufi tecrübeler yansıtılmaktadır. Şiirlerde geçen,fakr, fena,mahv,muhabbet,yanmak,tanrının adını anmak, dünyaya dönül vermemek,kendini bilmek nura dayanmak gibi konular tasavvufun ana temalarını oluşturmaktadır.Hacı Bayram Veli’nin günümüze değin gelen kesin dört eseri olmakla birlikte Osmanlı Devleti’ni ahlaki,dini,iktisadi ve siyasi açıdan geniş ölçüde etkilemiştir.Hacı Bayram-ı Veli yazılı eser vermekten ziyade, ahlakçı rol oynamış insan yetiştirmeye önem vermiştir.