Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Octavio Paz Hayatı ve Eserleri
Octavio Paz, (31 Mart 1914 - 19 Nisan 1998) . Meksikalı yazar, şair ve diplomat.
31 Mart 1914'te Meksika'nın Mexico kentinde doğdu. Meksikalı deneme yazarı, şair. 1990 Nobel Edebayit Ödülü sahibi. İspanyol bir anne ile Emiliano Zapata'yı destekleyen yerli kökenli Meksikalı avukat bir babanın oğlu. Ailesi iç savaş nedeniyle parasal sıkıntıya düştüğü için zor koşullarda büyüdü. Bir Katolik okulunda okudu. Meksika Üniversitesi'nde eğitim gördü. İlk şiir kitabı 'Ormandaki Ay' 19 yaşındayken yayılandı. 1937'de İspanyaya giderek Cumhuriyetçiler'i destekledi. Ardından Paris'e geçti. Kendisini derinden etkileyen Robert Desnos ve diğer gerçeküstücü şairlerle tanıştı. Meksika'ya dönüşünde edebiyat dergileri kurdu yönetti. 1970'lerde siyaset ve edebiyat dergisi Plural'ın yayın yönetmenliğini üstlendi. 1963'te Meksika'nın Hindistan Büyükelçisi oldu. Meksika hükümetinin radikal üniversite öğrencilerine karşı sert tutumunu protesto için 1968'de istifa etti. Fransa, İngiltere ve ABD'de yaşadı. İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde kısa bir süre ders verdi. 1990'da edebiyata katkıları nedeniyle Nobel Edebiyat Ödülü'ne değer bulundu. Solcu görüşlere eleştiriler yöneltti, solcular tarafından eleştirildi. Ama kendisini sosyalist olarak adlandırmayı sürdürdü. Şiir ve yazılarında Meksika halk edebiyatı ve folklor öğeleriyle gerçeküstücülüğü bağdaştıran bir tutum izledi.
BAZI ESERLERİ:
ŞİİR:
Aydınlık Gölgen Altında ve Öbür Şiirler (1937)
İnsanın Kökleri (1937)
Güneş Taşı ve Başka Şiirler (1963)
Doğu Bayırı (1971)
Bataklık Çocukları: Romantizmden Avant Garde Çağdaş Şiir (1974)
Maymun Gramerci (1974)
Siren ve Deniz Kabuğu (1976)
Havadan Doğma (1981)
Çarmıhtaki Rahibe Juana İnes ya da İnanç Sahtekarları (1982)
Uzak Komşu (1985, Türkiye'de yayınlanan seçme şiirleri)
İNCELEME-ELEŞTİRİ:
Yalnızlık Dolambacı (1950, 1978)
Kartal mı Güneş mi (1951, 1984)
Değişken Akım (1967)
Dipnot (1970)
Birleşme ve Ayrılıklar (1970)
Öbür Meksika - Piramidin Eleştirisi (1972)
Ödülleri
Nobel Edebiyat Ödülü (1990)
Alman kitap yayımcıları barış ödülü
Cervantes Ödülü
Ulusal Edebiyat Ödülü (Meksika)
Premio Mondello (Palermo, İtalya)
Alfonso Reyes Ödülü
1 Ocak
Günün kapıları açılır
dilin kapıları gibi,
bilinmeyene.
Dün gece anlattın bana:
Yarın
imleri düşünmek zorunda olacağız,
görünümü çizmek, planı tasarlamak
çift katlı sayfası üzerine
kağıdın ve günün.
Yarın, yaratmak zorunda kalacağız,
yeniden
bu dünya gerçeğini.
Gözlerimi geç açtım.
Saniyenin bir anı için
Aztek'in duyumsadıklarını duyumsadım,
uzanıp beklerken
dağlık durunun kıvrımında
ufuktaki çatlaklar arasından
zamanın kesin olmayan dönüşünü.
Fakat hayır, yıl geri dönmüştü.
Bütün odayı doldurdu
ve bakışım neredeyse dokundu ona.
Zaman, bizden yardım almadan,
yerleştirmişti
tıpkı dünkü düzen içinde
boş cadde üzerine evleri,
evler üzerine karı
kar üzerine sessizliği.
Yanımdaydın,
hala uykuda.
Gün yaratmıştı seni
fakat henüz onaylamamıştın
gün tarafından yaratılmayı.
-Benim yaratılmamı da belki.
Bir başka gündeydin.
Yanımdaydın
ve gördüm seni, kar gibi,
görünüşler arasında uyuyan.
Zaman, bizden yardım almadan,
evleri yaratır, caddeleri ağaçları
uyuyan kadınları.
Gözlerini açtığında
yürüyeceğiz, bir kez daha,
saatler ve yarattığı şeyler arasında.
Görünüşler arasında yürüyeceğiz
zamana ve birleştirdiklerine tanık olacağız.
Belki günün kapılarını açacağız.
Ve sonra bilinmeyene gireceğiz.
Cambridge, Massachusetts, 1 Ocak 1975
Dokunuş
Ellerim
varlığının perdelerini açar
seni daha derin bir çıplaklıkla giydirir
gövdenin gövdelerini ortaya çıkarır
ellerim
gövden için başkabir gövde yaratır
(Türkçesi: Ali Cegizkan, V yayınları)
Unutuş
Yum gözlerini, yitir kendini karanlıkta
göz kapaklarının kırmızı yaprakları altında.
Gömül vızıldayan sesin
düşen sesin halklarına
ve uzaklarda yankılanan
dilsiz bir çağlayan gibi,
davulların çalındığı yerde.
Bırak kendini karanlığa,
kendi etine gömül,
kendi yüreğine;
kemik, o mor şimşek,
kamaştırsın gözlerini, kör etsin,
mavi göğsünü göstersin akşam ışığı
körfezler ve gölgeli koyaklar arasında.
O sıvı karanlığında uykunun
ıslat çıplaklığını;
kıyıya kimbilir kimin bıraktığı gövdeni,
o köpek danteli unut.
Sonsuz kadın, yitir kendini
kendi benliğinin sonsuzluğunda,
bir başka denizde buluşan bir deniz gibi
unut kendini, beni unut.
Dudaklar, öpüşler, aşk, her şey
yeniden doğar
o ölümsüz, o yalın unutuşta:
gecenin kızlarıdır yıldızlar.
(Türkçesi: Ülkü Tamer)
KLİŞE YOK ARTIK
Güzel yüz,
Güneşe taç yapraklarını açan papatya gibi
Sen de bana açar mısın kendini
Ben sayfayı çevirirken.
Büyüleyici gülümseyiş,
Etkilersin erkekleri.
Ah, magazin güzelliği!
Kaç şiir yazıldı sana?
Kaç Dante yazdı sana, Beatrice?
Akıldan çıkmayan aldatıcı görüntüne,
Yapay fantezine.
Ama bugün bir klişe daha yapmayacağım
Ve sana bu şiiri yazıyorum.
Hayır, klişe yok artık.
Bu şiirim,
Güzelliği uydurma görüntülerinde değil,
Beyinlerinde,
Kişiliklerinde olan
O kadınlara adandı.
Bu şiir, siz
Şehrazat gibi her gün
Anlatılacak yeni bir masalla uyanan kadınlara;
Bir masal ki değişim için şarkı söyler,
Savaşımlar umar:
Birleşmiş insanoğlu aşkı için savaşımlar,
Yeni günle canlanan tutkular için savaşımlar,
İhmal edilmiş haklar için savaşımlar
Ya da yalnızca bir gece daha hayatta kalmak için savaşımlar.
Evet, siz acı bir dünyanın kadınlarına,
Siz bu hep veren evrenin parlak yıldızlarına,
Siz bin bir kavganın kavgacılarına,
Siz yürek dostlarıma.
Bundan böyle bakmayacağım magazine,
Geceye
Ve parlak yıldızlarına kafa yoracağım daha çok,
Bu nedenle klişe yok artık.
Octavio Paz
(Çeviren: Baki Yiğit)
Şafak
Soğuk hızlı eller
çeker geri teker teker
karanlığın sargılarını
açarım gözlerimi
hâlâ
yaşıyorum
ortasında
henüz taze bir yaranın.
Octavia Paz (1914-1998)
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy
Güneş Taşı
Anımsama ile yiten yüz,
dokunuşum ile parçalanan el,
bin yıllık gülümseyişler üzerinde
örümcek sürülerinin döndürdüğü saçlar, geçiyor önümden
yola çıkarak alnımdan, arıyorum bir şeyler,
arıyorum istediğimi bulamadan, bir an'ı arıyorum,
fırtınadan yüzler ve şimşek ışıltıları
koşuşuyor gecenin ağaçlarında,
karartılmış bir bahçede, yağmurdan bir yüz,
yanımdan akan acımasız su duruyor,
arıyorum istediğimi bulmadan, tek başıma bunları yazıyorum,
kimse yok burada, ve bitiyor gün,
geçiyor yıllar, o anla birlikte yitiyorum,
derinliklere düşüyorum, aynaların üstündeki
görünmez patikaya, yeniden çıkarıyor o parçalanmış imgemi,
günlerin arasında dolaşıyorum, parçalanmış anlarda,
dolaşıyorum gölgemin düşünceleri arasında,
bir an'ı arayarak, dolaşıyorum gölgemin içinde,
bir kuş kadar canlı, bir an'ı arıyorum,
gözenekli taşın dışıyla tavlanmış
akşamüstü güneşi için:
üzüm salkımlarının olgunlaştırdığı o saat,
ve fışkırarak, kızlar taştı meyveden,
okulun taşlık avlusuna dağıldılar,
uzundu birisi bir sonbahar kadar
ve yürüdü...
Octavio Paz
Alev, Konuşma
Okurum bir şiirde:
Konuşmak kutsaldır.
Ama konuşmaz tanrılar
yaratır ve yıkarlar dünyaları
insanlar konuşurken.
Onlar, sözsüz
oynar en tehlikeli oyunları.
Tin iner,
ve gevşetir dilleri
ama söz çıkmaz:
Konuştuğu alevdir. Dil yakılınca
bir tanrı tarafından
bir öngörü olur
alevden ve bir kule
dumandan ve çöküşü
yanmış hecelerin:
Anlamı kalmayan kül.
İnsanın sözü
ölümün kızı.
Konuşuruz çünkü
ölümlüyüz: Sözler
im değildir, yıldır.
Söylediklerini söyleyerek
söylediğimiz sözler
zamanı söyler: Bizi adlandırırlar.
Biz zamanın adlarıyız.
Suskundur, ölüler de
ama söylerler sözleri
yaşayanların söylediği.
Dil evidir herşeyin
ve açacak gibi durur
uçurumun kıyısında.
Konuşmak insana özgü.
Octavio Paz
Ozanın Gömütüne Yazıt
Şarkı söylemeye çalıştı
anımsamamak için
yalanlardan oluşan gerçek yaşamını
ve anımsamak için
gerçekler üstüne yalan söyleyen yaşamını.
Çeviri: Ali CENGİZKAN
Octavio Paz
Yaya
Yürüyordu kalabalığın arasında
Sebastó bulvarında
düşünerek bir şeyler.
Kırmızı ışık durdurdu Onu.
Baktı yukarı:
üzerinde
boz damların, gümüş
bir balık uçuyordu
kahverengi kuşların arasında.
Yeşil ışık yandı.
Caddeyi geçerken merak etti
ne düşünmekte olduğunu.
Türkçe� ye çeviren: İsmail Aksoy
Octavio Paz