Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Risale-i Nurlar hakkında sürdürülen seviyesiz bir karalama propagandasından menfi olarak etkilenen bir dosta yazmış olduğum yazıdır. İlgi duyan dostlar okuma zahmetinde bulunu ise sevinirim.
Değerli Dostum.
Bilgileriniz doğrultusunda düşüncelerinizde elbette haklısınız veya en azından kendi kanaatinizce haklı sayılabilirsiniz.
Amma şunu da takdir edersiniz ki hiç bir şey kimsenin şahsi bilgisi ile sınırlı ve tek açıdan bakılarak verdiği karala bağımlı değildir.
Hikmetini bilmediğimiz şeyler hakkında vereceğimiz her hüküm yanış olmasa da hatadan hali değildir.
Sonra burada Risale-i Nurlara şiddetle saldıran ve aşağılayan bir takım insanlar var. Okuduğunuz yazım onların bu seviyesiz ve haksız saldırıları karşısında yazılmış bir savunma yazısıdır.
Hiç bir İslam âlimi bir diğerini yok saymaz ve sayamaz.
Her âlim ilim ve marifetini, feyiz ve kemalatını kendilerinden önceki hocalarına ve fazilet kaynağı büyüklerine borçludur.
İşte Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i nurlarda geçen bir sözü. 'İmam rabbani Hz. Hindistan’da gelmiş deseler, yayan olarak ziyaretine gider elini öper duasını alırım'.
Cemaatlerin veya cemaat müntesiplerinin hata veya yanlışları yahut dışarıdan hata veya yanlış gibi görünen stratejileri ile Kuranın muasır tefsirleri karalanamaz.
Onlardan istifade yolları tıkanamaz.
Risale-i Nurlardan bilgisini geliştirmek isteyenler, ille de bir cemaat mensubu olmaları gerekmez.
Birilerinden emir ve talimat almalarına ihtiyaç yoktur.
Fakat en basit bir ders kitabının bile konusunda uzaman bir öğretici ve danışmanı olduğu tezinden hareket edersek,
Dilin kasden hızla erozyona tabi tutulduğu bir zamanda,
Yine dini değerlerin fazla itibar görmediği, hatta toplum nezdinde gericilik ve yobazlık olarak mahkûm edildiği, dindarlardan vebalı gibi sakınılıp kaçınıldığı, devlet tarafından potansiyel suçlu ilan edilip kamusal alandan tecrit edildiği bir ülkede; elli yüz sene önce, zor ve ilkel şartlarda,
Takip ve baskı altında yazılmış,
Toplumun elit geçinen seçkinler tarafından şiddetli red edilip, baskı ve saldırıya maruz kalmakla savunmasız kalan inancın,
Asrın inkârcı mantığını ikna ihtiyacından kaynaklanan, kategorisi çok net olarak belirlenemeyen (Fıkıh, Tefsir, Kelam, Siyer, hadis, tefsir) kapsamlı, kapasiteli ve de İDDİALI bir külliyatı bir kişinin;
iş veya meslek hayatından arta kalan zamanını hobi olarak değerlendirmek için yapacağı çalışma ile istenilen sonucu alabileceğine de inanamıyorum.
Fakat bütün bu menfi şartlar altında Risale-i nurlar Türkiye’de ve bütün dünyada hak ettiği ilgiyi gördü ve bu ilgi her geçen gün biraz daha artarak devam ediyor.
Tabi evin öküzü ev sahibine devamlı buzağı görünür.
Gerçek manada ıslahatçı hiçbir âlim yaşamış olduğu zamanın statükocuları tarafından tanınmak istenmemiş.
Tanınmasına fırsat verilmemiş.
Amma güneş balçıkla sıvanmaz kaidesi ile onların muhalefetleri güneşlerin doğmasını engelleyememiş. Sadece yükselişini biraz geciktirmiştir.
Oda, yeni mesajlar veren yeni zihniyeti anlayabilecek kabul edebilecek statükonun dar mantığından rahatsız olan bir neslin gelmesini beklemiştir.
İşte hem ülkemizde hem dünyada, evrensel ve çağdaş düşünen bir nesil Risale-i nurları asrın mantık ihtiyacı doğrultusunda anlayıp Allah’ın insanlığa takdir ettiği son din olan İslam,
Son kitap olan Kur-an ve son peygamber olan Hz. Muhammed’in (Asv.) mesajını evrensel bir platforma taşıyıp;
İslam dinini Arap veya Türk geleneği olmanın dar sınırlarından kurtarıyor.
Çünki Bediüzzaman Said Nursi
“ AKLIN NURU FÜNUN-İ MEDENİYE, KALBİN ZİYASI ULUM-İ DİNİYEDİR.”
Derken,
Aklını fen ilimlerine kapatmış olan klasik ve gelenekçi İslam anlayışına,
Kalbine imanın fazilet ve mutluluk kaynağı olan İMAN VE İBADETİ YASAKLAMIŞ OLAN materyalist mantığa angaje olmuş fen otoritelerine insanlığın dünya saadetinin, ahiret selametinin iman ve ibadette olduğunun mesajını vermiştir.
Hayatı yaşamanın anlamının, Allah’a ve ahrete iman ile mümkün olacağının altını çizmiş,
İmansız ve ibadetsiz bir hayatın hiçbir anlamı olmayan sonu sıfır dramatik bir sahneden başka bir şey olmadığını Kur-an delilleri ile aklın nazarına sunup; aklı her şey sayan zihniyeti AKLLI VE MANTIKLI DÜŞÜNMEYE VE DAVRANMAYA MECBURİYET NOKTASINDA davet etmiştir.
Değerli kardeşim.
Tıp alanında bile her asrı tehdit eden farklı bir hastalık olduğu gibi inancı da hehdit eden asri düşünce sapmaları vardır ve olacaktır. Gelişen dünya ve değişen mantık bunu kaçınılmaz kılıyor. Yeni derde yeni deva olduğu gibi (eczaneden.)
Yeni fitne, inkar, isyan, itirazlar ad kaynaktan bağımsız olmamak kaydı ile yeni tez ve yeni söylemler lazımdır.
Her asır kendi İmam-ı Rabbanilerini, İmam Gazzalilerini, Mevlana Celaleddinlerini, Mevlana Halidlerini Vs. lerini yetiştirmek zorundadır. Yani her mevsim aynı toprakta kendi meyvesini yetiştirir.
İşte Bediüzzaman ve Risle-i nur külliyatı da eczahene-i Kur-aniyeden bu asrın inkar ve ilhad derdine özel bir şifa kaynağıdır.
Merhum vatan şairimizin dediği gibi,
“DİREK KUR-ANDAN ALIP İLHAMI,
ASRIN İDRAKİNE SÖYLETMELİYİZ İSLAMI”
Sözünün güzel bir örneği olduğuna inanıyorum.
Bütün bunlar acizane benim düşünce ve kanaatlerimdir.
Kimseyi bağlamayacağı gibi kimsenin de kabul etmek mecburiyeti yoktur.
Fakat ben Müslümanlar şunu da söylemeden edemeyeceğim.
Yüce Rabbimiz dünya ve ahret hayatımızın mutluluk ve saadet kaynağı olan kutsal kitabımız olan kur-anımızda; “Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz. 49/6 diyor. Dinimiz hakkında ulu orta lehte, seviyesiz ve haksızca aleyhte yazılan yazıları esas kaynak veya dinde Rasih (ehliyetli, güvenilir, ehliyet ve güvenini de mal ve makam temini için almış olduğu diplomasında değil, inanların gönül mektebi vicdan mühürlü diplomasından alan) âlimler dinlenmeli. Onların sözlerine itibar edilmeli ve onlar takip ve taklit edilmeli.
Duyarlılığınızdan dolayı tebrik ederim.
Sevgi ve Saygılarımla.