Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Sivil siyaset, militarizmi aştı.
Hayat, mücadele ve yarıştan ibaret… Yarışı kaybedenlerin şiddete başvurduğu bir ülkede yaşamaktayız.
1980’de ‘’sosyal mücadele ekonomik mücadeleyi aştı’’ diye darbe yapanlar, Osmanlı devletinin içinden gelip Türkiye cumhuriyeti ile daha da oturan teamüllerle gelenekleşmiş terfi ve atamalarla devlete tümüyle hakimdiler. Konumlarını korumak için de sık sık demokrasiyi askıya almaktan çekinmediler. Yalnız 1980 darbesinden bu yana onbinleri aşan cinayetin sorumlusu oldukları günden güne daha da net olarak ortaya çıkıyor.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez sivil siyaset, bu teamülleri bozarak etkisini gösterdi. Son otuz yıldır ‘sol’a vurulan en büyük militarist darbe olduğu halde, ‘sol’un önemli kesimi bundan rahatsız. Mustafa Suphi’lerin boğulmasından sonra bile İttihat ve terakki ideolojisinden ayrılamayan solun belli kesimini hatırladıkça bu da sürpriz sayılmaz…
Bu günlerde de ‘’ sivil siyaset militarizmi aştı’’ diye dişini bileyenler çok…
Bir türlü demokrasi diye bir şeye alışamayacağız!
Ya benimle olacaksın, ya da bana düşman. Bizdeki politika anlayışı bu… Ya tam, ya hiç…
1980 öncesinde iktidar ve hükümet ortaklığı bile yasaları değiştirmekte zorlanıyorlardı… İşçi sınıfının direnci küçümsenemezdi.
Bu nedenle Ordu darbe yaptı, anayasayı istediği gibi değiştirdi. Militarizmin gücünü kıran anayasadaki değişiklik yetersiz… Kimse memnun değil… Her kesimin istekleri de farklı… Her kesimin isteğine göre anayasa yapmak da mümkün değil… 1980 örneğinde olduğu gibi en güçlüler bile kendi istediği anayasayı yapmak için darbe yapıyor.
Yani Anayasayı değiştirmek olağanüstü güç istiyor. Hem çok şey istiyoruz, hem gücümüz yok…
Nerede yanlış yapıyoruz?
Birincisi hedef belli değil. İktidar olmak mı? Öyleyse kitlelere gideceksin, kitlelerle kaynaşacaksın, sorunlarını anlayacaksın, doğru çözümler bulacaksın, güven vereceksin, doğru ittifaklar kuracaksın, alternatif güç olarak ortaya çıkabileceksin…
Kendini kabul ettireceksin… Bunun için de en yakınların ile iyi ilişkiler kuracaksın. Diğerlerini de dinlemeyi bileceksin,
Anlayıp saygı duyacaksın… Yani sınıflar eksenindeki yerini diğerleriyle birlikte alacaksın…
Görülen o ki kimsenin aslında iktidar diye bir derdi yok. Kendine güveni yok. Kendine güveni olmayanın başkasına da güveni olmaz. O halde ne koparabilirse onunla, dar guruplar halinde oyun oynamak… Yıllardır değişmeyen bir oyun…
İkinci olarak; kendin olamayınca yapılacak bir şey var. Karşıtından beklemek. Muhalefet demek, yalnızca istemek olmuş. Hem düşmanın olarak gör hem de çıkarlarının koruyucusu olarak gör. Hangi gücüne dayanarak istediğin anayasayı bekliyorsun?
Kendi beceriksizliğini, örgütsüzlüğünü gizlemek için iş yapıyormuş görünmek… 30-40 kişilik guruplarla basın toplantılarıyla işin kolayına kaçmak.
İşçi sınıfını örgütlemek için, taşeronlaşmanın başını çeken, sosyal demokratların kuyrukçuluğuna soyunmak.
Olaylardan ders alıp toparlanmak, güçlenmek yerine, aksine birbirini en olmadık damgalarla damgalanmaya başlandı…
Amerikan işbirlikçileri vs…
Üçüncüsü ilkesizlik; Sosyalizm unutuldu, Komünizm unutuldu. Bütün toplumu içine alan yuvarlak bir sol deyimi,
AKP den militarist güçlere kadar herkes sol…
Soldan kimin ne anladığı belli değil… Solcu geçinen ve devrimi burjuvaziden bekleyenler de var.
Demokrasiyi ve adaleti kelimelerden ibaret görmek en büyük yanılgı…
İşçi sınıfını temsil ettiğine inanır ama hiç kimse siz ne istiyorsunuz diye o sınıfın bireylerine gitmez. Onlar adına karar verir.
Dördüncü; Anayasada yapılan değişikliklerle kim ne elde edecek, ona irdelemek yerine anayasayı kim değiştiriyor?
Değiştiren solcu değilse muhalefet, solcu değiştirirse hepsine evet.
Onbinlerce kayıp ve ölümün sorumluları bir tarafta, gelecekte İslam cumhuriyeti kuracakları varsayılanlar bir tarafta.
Anayasa böyle bir cumhuriyetin kurulması için yeterliyse, neden 1980 de Anayasa darbeden önce değiştirip de darbe yapmadılar?
Demek ki önce güç gerekli…
Yapılacak iş kayıtsız şartsız güçlenmek. İşçi sınıfını temsil ediyorsan, güvenini kazanabileceğin milyonlar var.
Daha bir ay önce işçi emeklilerine 20 TL zam verildi. Bu konuda kimin sesi çıktı. Gülüp dalga geçildi…
Neden bunu kabul etmiyoruz diye bir kampanya açılmadı? Çünkü bunun ardında ordu yoktu. İşçiler vardı.
Genler İttihat ve Terakki ırmağından gelmekte…
Anayasa’da yapılan değişiklik de emeklilere verilen zam gibi, küçük bir pay, bunu neden reddediyoruz?
Kemalizm’in gelişmesine ket vuruyor… Ordu rahatsız oluyor… Tanrılar için onbinlerce insanın kayıp ve ölümüne göz yumarız deniliyor…
gerekçesi de değişikliği yapan ‘dinci’ bir parti.
Demokrasiyi en iyi darbeciler, demokrasiyi askıya alanlar korur… Bravo şaşkın sosyalistlere ve demokratlara…
Yıldız hayranı romantiklere…
Bir bardak su ile saksı sulanır ama orman sulanmaz… hayalle anayasa yapılmaz, kabını büyütmeden kabından büyük şeyler bekleme…
Bu referandum Erdoğan’ı oylamaktır diyenler bakalım referandumdan sonra seçim yapılmıştır, seçime gerek yok diyecekler mi?
AKP yi meşru görmeyenler %7-8 oyla kendilerini meşru ilan ediyorlar neden, arkalarında ordu olduğu için…
İşte demokrasi anlayışları… Ordu mensuplarının sivil mahkemelerde yargılanmasını kabul edemiyorlar ama,
Sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına da sesleri çıkmaz…
Kazanımları küçük olması mikro-evrime karşı gelmek gibi bir şey…
Fazlası için ya gücün olacak, ya da küçük kazanımları reddetmeyeceksin…
Emekliye verilen 20TL zammı reddetmediğin gibi…
Su 100 dereceye gelmeden buharlaşmaz, 20 derecede bağıra çağıra değiştiremezsin…
Hayalci olup imkansızı isteme, gerçekçi ol gerçekleştir.