Öğretmenler Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Vasfi Okur
Alan:   Grup:Öğretmenler
Tarih: 01.08.2010 13:24
Konu: slm

Hıçkırık

HIÇKIRIK 23.05.2007

Antalya dendiği zaman Lara plajıyla ünlü veya caddeleri turistlerle dolu bir şehrimiz hiçbir zaman aklıma gelmez. Oysaki Antalya şehrimizin bizde çok daha farklı bir etkisi ve hazin bir hikâyesi vardır.
1991 kışının Ocak ayında vatani görevimizi yapmak için Muş garnizonundayız. Ocak ve şubat ayları orada kışın en kesif ve en acımasız aylarıdır. Haftalarca kar yağışının ardından keskin bir ayaz başlar, geceleri hava sıcaklığı -50c geçer, ayaz dışarıdaki termometreleri patlatır. Kar kalınlığı bazı yerlerde 2-3 m’yi aşardı.
Dışarıda ki bu keskin soğuğa karşın içerde kızgın bir hareket başlamış; Irak savaşının en azgın günleri bizi kendi girdabına almış, hummalı bir çalışma içerisine girmiştik. Ha savaşa girdik ha gireceğiz. Bölüklerin bütün teçhizatı arabalara yüklendi, bütün bölükler tam mevcuda getirildi. Asker; silahı ve mermileriyle beraber elbiselerini çıkarmadan yatıp kalkıyor, her an alarm verilecek ve görev yerlerimize intikal edeceğiz diye tetikte bekliyoruz..
Elli kişilik olan bölük mevcudumuz, bir anda yüzün üzerine çıkmıştı. Tabiî ki yeni gelenlerin hiç birisini tanımıyordum. Bölük çavuşu olarak hepsiyle tek tek ilgilenip eksiklerini gediklerini tamamlamam lazımdı. Tamamladık ta.
Ama içlerinden; ince, cılız birazda rengi soluk, tavşan dişli birisi vardı. Antalyalı. Geceleri öksürük den yatamıyor beni de uyutmuyordu. İki üç saat olan uykumu bölüyor, ikimiz birlikte sabahlıyorduk.
Durumun nazikliği sebebiyle viziteye çıkmak da yasaktı.
Ama sabredemedim.
Bölük komutanına daha önceden durumu anlatmıştım bir iki gün sabret demişti. Bu sefer sesini çıkarmadı. Ancak çok acil durumlar da viziteye çıkılabiliyordu.
Antalyalıyı, viziteye çıkardım. Revir hekimi” burada olacak bir iş değil Muş Devlet Hastanesine sevk ediyorum.” Dedi Yanına bir asker katıp gönderdim. Akşama arkadaşı yalnız geri geldi.
“Nerede Antalyalı” dedim.
“Elazığ Askeri Hastanesine sevk ettiler” dedi.
Aradan yaklaşık bir hafta geçti. Antalyalıdan haber geldi. İleri Zatüre teşhisiyle Erzurum Mareşal Fevzi Çakmak Hastanesine sevk edilmişti.
Bu arada ordu düzene girmiş etraf durulmuştu. Yüklenen ordu mühimmatı tekrar arabalardan boşaltılmış ikinci gelecek bir emri bekliyorduk ki bu sefer de başka bir meşgale çıktı. Bu seferde doğu illerinde ayaklanma tehlikesi istihbaratı alınmıştı. Çıkabilecek olağan bir ayaklanmayı bastırmak için eğitimler yapıyor, gece dersleri veriliyordu. Antalyalı unutulmuştu.
Bir ikindi vakti Bölük komutanı beni çağırdı.
“Antalyalıdan haber geldi” dedi. Öyle bir sevindim ki. Ardından,
“Antalyalıyı kaybettik! ! ! ”
O anda yıkılmıştım.
Asker ocağında nasır bağlayan yüreğim; çileye, cebire dirençli olan bedenim tuhaf bir duygunun esiri olmuştu.
Nedense Antalyalıya karşı aşırı bir hassasiyetim vardı. O duygulu ve gariban arada bir sevecen bazen da mahzun gözlerin ardında beni etkileyen, yüreğimi burkan bir şey vardı. Belki de herkes den daha çok gariban olmasıydı. Belki de o cılız vücudu herkes den daha çok bir anne şefkatine ihtiyacı vardı.
Ama annesi yanında yoktu ki! ! !
Bir kaç gün sonra Bölük komutanımız Antalyalının; anne ve babasının bölüğe geldiğini söyledi. “Özel eşyalarını hazırla, kendilerine teslim et “ dedi. Hiç istemediğim halde Bölük Çavuşu olarak bu görevde bana kalmıştı.
Mebusat torbasına; bir kırışık gömlek, bir eski pantolon, birkaç parça çamaşır, ucuzundan bir tıraş kutusu. Hepsi bu kadardı.
Taburun arka kapısında beni bekliyorlardı.
Yanlarına gittim. Her hallerinden köylü oldukları belli; bir anne ve bir baba... Babanın köylü kasketi elinde, duvarın dibine çömelmiş sigara içiyordu. Anne beni gördüğü gibi elimdeki mebusat torbasını, elimden aldı. İçini açtı. Oğlunun kırışık gömleğini burnuna götürdü. Derince içine çekti.Sessizce: ”Yavrumun kokusu” diyebildi.
Ardından; kırışık gözlerinin kenarında irice bir yaş,sessizce bir hıçkırık kalmıştı.


Vasfi OKUR