Öğretmenler Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Zehra Okur
Alan:   Grup:Öğretmenler
Tarih: 22.07.2010 18:45
Konu: Yn: [ogretmenler] Deli Ayşe...(11 Deli Ayşe daha katıldı aramıza)

1- BAYBURT KALESİ:

Zigana ve kop dağlarından aşılarak ulaşılan Bayburt kalesi aynı zamanda Karadeniz’i Basra körfezine bağlayan ticaret yolu üzerinde bulunmaktadır. Bu yolu izleyen her seyyahın uğradığı kalenin adı, önemi, ihtişamı ve günlük yaşamıyla ilgili pek çok bilgi mevcuttur.

Şehrin kuzeyinde yalçın kayalar üzerinde inşa edilmiş olan kalenin kimler tarafından yapıldığı kesinlikle yapıldığı bilinmemektedir. İlk yapının Ermenilere ait olduğu öne sürülse de, Bağrat sülalesi zamanında (885 – 1044) varlığından söz edilen Bayburt Kalesi’nin çok daha önce miladın ilk yüz yıllarında mahalli prens ve mücadele rinde rol oynadığı anlaşılmaktadır. Khorenli Movses’den öğrenildiğine göre Bağrat’ların geliştikleri devrede 1. asırda Bağrat’lı Piurad oğlu “Senbad” (Asbed) süvari başbuğu ve batı ordusu başkumandanı olarak atabeyliğini yaparak kurduğu hükümdar çocuklarını kendi müstahkem yerleri olan “Pepert” yani Bayburt Kalesi’ne 58 yıllarından önce kurulduğu ortaya çıkmaktadır. Kale Türklere geçmeden önce Roma, Ermeni, Bizans, Arap ve Kommenos hakimiyetlerinde kalmıştır. Zengin bir tarihe sahip olan Bayburt Kalesi’nin bir çok defa onarım gördüğü duvarlarında görülen farklı inşaat ve tarihi kaynaklardan anlaşılmaktadır. Buna göre Selçuklu hükümdarı II.Kılıçarslan’ın oğlu ve Erzurum Meliki olan Tuğrul Şah (Ö.622/1225) özellikle Trabzon İmparatorluğu’ndan gelecek saldırılara karşı müstahkem bir mevki olan bu kaleyi âdeta yeniden inşa ettirmiştir. Kale üzerinde bu yapımı belgeleyen 20 adet Arapça kitabe mevcuttur. Daha çok kapılarla şehre bakan cephelerdeki burçlarda yoğunlaşan kitabelerin 17. si Tuğrul Şah dönemi 1 adeti Kanûnî dönemi diğer iki adeti okunamamıştır. Bir müddette Akkoyunlular’ın elinde kalan kale 1514 yılında Osmanlılara intikal ettikten sonra Kanûnî Sultan Süleyman ve III. Murat dönemlerinde de büyük onarımlar görmüştür. 1647’de Bayburt’u ziyaret eden Evliya Çelebi kale içinde 300 evlik bir mahalle ile Ebü’l Feth Camii’nin bulunduğu yazmaktadır. Zaman zaman işgal ve tahribata uğrayan kale en son olarak 1828 Osmanlı – Rus savaşı sırasında Ruslar tarafından büyük çapta tahrip edilmiştir.

Ayrıca bu kaleye “Çinimaçin” kalesi de denilmektedir. Kaleye bu ismin verilmesine sebep olan çini süslemelerdir. Bunların dış yüzeylerinde tezyinat olarak mor ve yeşil renkli firuze çiniler kullanılmıştır. Gerek savaşlar, gerekse tahribat yüzünden bu gün bu çinilerden eser kalmamıştır.

Bayburt Kalesi, Dede Korkut hikayelerinden “Kam Büre Oğlu Bamsı Beyrek Boyunu Beyan Eder” adını taşıyan hikayede Beyrek (Bey Böyrek veya Bamsı Böyrek) ’in fethedip ün kazanmak için yola çıktığı kaledir.

2- SARUHAN KALESİ:

İlimiz merkezine 35 km. mesafede bulunan Saruhan köyündeki kalenin gözetleme amacıyla yapıldığı tahmin edilmektedir. Trabzon’da bulunan Pontus İmparatoru Mithridates savunma amacı ile Gümüşhane, Bayburt, Kelkit ve Erzincan 75 adet kale yaptırdığı tarihi kayıtlarda mevcuttur. Bu kalenin onlardan biri olduğu sanılmaktadır. Kalede tarihi aydınlatacak herhangi bir kitabe mevcut değildir.

Bu kalelerden başka, Saruhan kalesi gibi savunma ve gözetleme amacı ile kurulan ancak günümüzde, harabe durumunda olan Demirözü ilçesine bağlı ve ilimiz merkezine 40 km. mesafede Bayrampaşa köyünde bulunan kale kalıntıları, yine ilimiz merkezine 42 km. mesafede bulunan Kitre Köyü kale kalıntıları ve ilimiz merkezine 27 km. mesafede bulunan Çayoryolu (Sünür) köyü kale kalıntıları mevcuttur.


BAYBURT,UN TARİHCESİ

========================================
** YANITLANAN MESAJ ********************
========================================
Gönderen: Tayyary
Alan: (grup üzerinden) Zehra Okur 1
Tarih: 19.06.2010 23:47:00
Konu: [ogretmenler] Deli Ayşe...(11 Deli Ayşe daha katıldı aramıza)
----------
Deli Ayşe

Gözü; altına çalı çırpı sokuşturarak yaktığı ocaktaki fasulye yemeği bulunan tencerede, kulağı; altı ay önce askere yolladığı tek evladından gelecek olan haber için az ötedeki telefon makinesinin çıngırak sesindeydi…

Yiğidinden alacağı haberin beklentisiyle yaşamış olduğu dalgınlıktan dolayı ocakta yanan eksinin ateşli kısmını kavradığı gibi hızlıca tencerenin altına doğru sokuşturdu. Dört parmağı birden yanmıştı. Yanan parmaklarını ağzına götürdü önce… Sonra elini sallayarak başındaki örtünün ucu ile iyice sarıp, çektiği acıyı hafifletme derdine düştü. Ardından da ürkek bakışlarla etrafına göz gezdirerek; bu halini gören olup olmadığını kontrol etti. Eğer bir gören olsaydı, Şerife Ananın içinde kopan fırtınaların farkında olmadığı halde kendisiyle alay edercesine kahkahalarla güleceğini biliyordu. Bereket versin ki onun bu halini hiç gören olmamıştı.

Şerife Ana bir taraftan ocağın altına ateşlerken diğer taraftan da; “ah evladım, ah Salih’im! Şimdi burada olacaktın ki… Ne kadar da güzel gülerdi benim oğlum. Yemeklerden en çok da taze fasulyeyi severdi. Her zaman; “sofrada et yemeği olsa, bir de fasulye yemeği olsa inanın ben fasulye yemeğini tercih ederim” der dururdu. Bak Salihim sana fasulye pişiriyor anan. Kokusu gelmiyor mu oralara guzuuummm? ” diye söylendi kendi kendine…

Salih askere gitmezden önce, karşı komşunun kızı Ayşe balkona çıkınca Salih de balkona çıkar ve gizli gizli bakışırlardı. Şerife Ana onların bu haline defalarca şahitlik etmiş ama bu durumu çaktırmamıştı. Salih, boğazına düğümlenen birkaç cümleyi, yıllarca anasına dahi söyleyememişti. Ama askere giderken bir cesaretle; “ana ben askerden gelinceye...
................