Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
İlk yaşlardan yaşadığımız çevreyi fark ettiğimizden başlayarak yaşam boyunca belli çizgiler üzerinde yürürüz. Ömrümüz boyunca kaç insanla, kaç hayvanla, kaç coğrafyayla, kaç mekanla, kaç olayla vs karşılaşmışsak, hangi kaynak kitapları okumuşsak, insanların karakterlerine şahit olmuşsak, toplumun kültürünün kızartma yağında kavrulmuşsak ya kendimize çizgiler çizer o çizgiler üzerinde yürürüz ya da başkalarının çizdiği yollar üzerinde edilgin edilgin yürürüz ta ki ölene kadar.
Derim ki toplumun kültü(Kültürü) altında ezilmektense gökyüzüne doğru kafamızı kaldırıp şu bir ömürlük yaşamda kendimiz olmalıyız. Çizgilerimizi kendimiz koymalıyız. Gelişmiş, insancıl, bilimsel bir toplum her bir insanına ta küçükten toplumun bütün değerlerine tepeden bakma fırsatı vermelidir. En yüksekten, objektif olarak yolları seyredip yürüyeceği çizgileri belirlemek. Bunun ötesinde kendine yeni yollar da çizmelidir, kimse buna engel olmamalıdır.
Bir baba bir anne çocuğuna yol çizmeye kalkışmayacak. Her insan kendisidir kendisi olmaya hakkı vardır. Toplumda sıkıştırmayacak insanı şu ol, böyle ol, diye.
Ne var ki insanlık şu üç boyut ovalarını insanına sunmalıdır. Can olma. Canlılık azizdir.
Yeryüzündeki tüm canlılar. Bizi kollarına almış, kucağında ısıtan Dünya gezegeninin kendisi.
ve tüm çıplak gerçekler. Yalın gerçekler. Bir şey ne ise odur. Onu eğmeye, kırmaya, yanlış
görmeye, yanlış tanıtmaya kimsenin hakkı yoktur.
Bir anekdot anlatayım:
Bir kahvaltı salonunda üç kişi konuşuyor:
‘’Biri doktorlar da ayaklandı. Sanki maaşları yetmiyor da… Fabrikada anası ağlayan işçi
altı yüz lira alıyor doktorların en düşüğü bin altı yüz lira alıyor bir de sokağa çıkıyorlar. Bir bir musluklar kesiliyor ondan.’’
Şimdi bu düşünceye bir göz atalım sanki doğruymuş gibi görünebilir bazı insanlara. Bu kişi acaba doktorlara kızdığı için mi,olumsuz olaylar yaşadığı için mi diyor böyle yoksa partizanlıktan mı? En azından şöyle düşünmeli üç çocuklu bir aileye altı yüz liralık maaşa
hapsedilen aile. Bu ne kadar insaflı. Doktorları haksız göstereyim derken, altı yüz liraya mahkum eden yöneticilerin haksızlığını ortaya koyuyorsun. Altı yüz lira maaş ve işten atılma korkusu üstüne üstlük. Bu nasıl insaf üç yüz lirası ev kirası altı yüz lira maaşın. Kalan üç yüz lirayı da beşe böldüğünüzde fert başı altmış lira düşüyor. Bizi yönetenlerin hangisi bu maaşla geçinir. Bir de üç çocuk yapılsın düşüncesine okuyarak altı yüz lira ile o çocuklar olsa olsa dilenci olur.
Yukarıda gösterdiğim örnek bunu söyleyen bir insanın hangi çizgide olduğunu gösteriyor. İnsanın merhamet çizgisi var mı? Matematiği var mı? Can olmanın değeri var mı? Bilimsel ölçüler var mı? Yok. Peki hangi çizgide yürüyor. Elbette bir çok çizgisi vardır topluma aksettirdiği ve iç dünyasında olan… Ama birine ben şahit oldum ki adalet duygusu sıfır. Böyle objektif, bilimsel, merhametli düşünmeyen insanlar topluluğu düşünün batan bir toplum olur.
Bu dünyaya gelmiş bir insan dünyanın genel olaylarını göz ardı edemez. Irak’ta Saddam
varken siz kimin yanındaydınız diktatörün mü,halkın mı? Irak işgal edilince İşgal eden zalimlerin mi yanındaydınız Irak halkının mı? Her defasında da Irak halkının içinde de ezenlerin yanında mı, masumların yanında mı oldunuz?
Afganistan’a bir göz atalım. Önce Rusya ardından Amerika işgalinde. Ayrıca Afgan ülkesinin içinde halkını bilimden yoksun bırakan halkını acılara gark eden Afganlılar.
Siz kimsen yanasınız.
Gerçek insan herkesten yanadır. Size ters geldi değil mi? Saddam haksızdı değil mi yani Amerika Irak’ı işgal etti diye Saddam haklı mı, hayır. Gerçek insanlık Saddam’ı tedavi ettirmeli. Gerçek insan Bushları, Obama’ları göreve getirmemeli. Saddamları, halkını, açlığa
dilenciliğe, yardıma muhtaç hale getirenleri islah etmeli. Halkını pirince, kömüre el açmaya, yaşayacağı vatana, huzura muhtaç edenleri göreve getirmemeli, onları islah etmeli, tedavi etmeli.
Kapitalizm, diktatörlük, insanların özgürlüğüne kıyan her yönetim şekli bertaraf edilmeli nötürleştirmelidir. İnsanlığı açlığa, sefilliğe, dilenciliğe muhtaç eden yöneticiler hastadır. Hasta yöneticileri desteklemek de hastalıktır.
Biz çizgilere dönelim. Her şeyin en gerçeği yolunda yürümek varken, bilim yolunda yürümek yolu varken haksızlık yolunda yürüyenler de var ve şu anda dünya yönetiminde, toplum yönetiminde etkindirler. Bir insan dünyanın öbür ucundaki bir köpeğe yapılan işkenceden acı duymalı,sorumluluk duymalıdır. Dünyadaki dinlerin mensupları hep cennet için ibadet ederler. Cennetçi güruhu diyorum ben bunlara. İnançlarından ibadetlerinden dolayı …Cenneti düşlemeleri, arzu etmeleri doğal. Ancak şu kadar ibadet, şu kadar dua oku şu kadar kiliseye, camiye, havraya devam et kendini, ahiretini kurtar mantığı çevresindeki maddi ve manevi haksızlıkları görmeme ve bu çizgide yürüme dinler felsefesine ne kadar uygun.
Allah’a inanan bir insan (İster Hristiyan, ister Musevi, ister Müslüman) her şeyi Allah’ın yarattığına inanıyordur. Her canlıyı Allah’ın yarattığına inanıyordur. Bu canlıları da bir amaç için yarattığına inanıyordur. Bir bildiği vardır ki Allah bu canlıları yaratmış felsefesi vardır.
Öyle ise her canlı Allah’ın eseri ise, bir bildiği de var ki yaratmış felsefesi de varsa peki ne diye bu canlıları ayırt edeceksin. Ayırt ettiğin takdirde karşı gelmiş olursun. Din felsefesi o değil midir? Allah yaratmış. Denilmez mi ki ‘’Neylerse güzel eyler’’ Öyleyse bir insanın içinde canlı düşmanlığının olması, yoksulluğun, vatansızlığın, diktotaryanın altında inim inim inlemesi Allah’ın yarattığına zulüm değil mi? Bir anne bir baba kendi düşüncelerini, davranışlarını (Hangi anlamda olursa olsun) zorla çocuğuna yaptırırsa bu zulüm değil mi?
Dinler felsefesi açısından baktığımız zaman insan kilitlenemez. Düşünme özgürlüğü engellenemez, onun düşüncesine ipotek konulamaz. Şunları şunları düşüneceksin şunları şunları yapacaksın yasaları konulamaz. ‘’Seçme’’ vardır.
Dinlerin ilettiği bir şey var beyinlere. Seç, İyiliği ya da kötülüğü seç. Cenneti ya da cehennemi seç. Allah, seçme edimini bire bir söylüyorsa burada düşünüp taşınmak vardır.
Yarattığı beyinleri bire bir kendine bağlıyor. Düşün, karar ver ve seç. Bir dünya düşünün ki üzerinde yaşayan bir bir ülke halkları nasıl yönetilmeye karar veremiyor. Bir ülke düşünün ki
İçinde yaşayan bireyler nasıl yönetilmeye karar veremiyor. Bir aile düşünün ki bireyleri kendilerini nasıl yönetmeye karar veremiyor.
Öyle ise dünyayı, ülkeleri ve aileleri güç yönetiyor. Tek tek beyinler değil.
Öyle bir birey ki kendinden değil her canlıdan sorumlu, bilimsel düşünen, özgür ve kendini yaşayan, kendi çizdiği yolda ya da yollarda yürüyen…
Dostlarıma sevgilerle.