MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 23.04.2013 23:41
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Dünyanın lezaizi zehirli bala benzer.
Lezzeti nisbetinde elemi de vardır.
Bediüzzaman
Cin ve ins şahit olsun ki ben mürteciyim
Fikrimce meşrutiyetin düşmanı, meşrutiyeti gaddar, çirkin ve hilâf-ı şeriat göstermekle meşveretin de düşmanlarını çok edenlerdir. “Tebeddül-ü esmâ ile hakaik tebeddül etmez.” En büyük hatâ, insan kendini hatâsız zannetmek olduğundan, hatâmı itiraf ederim ki, nâsın nasihatini kabul etmeden nâsa nasihati kabul ettirmek istedim. Nefsimi irşad etmeden başkasının irşadına çalıştığımdan, emr-i bilmârufu tesirsiz etmekle tenzil ettim.
Hem de tecrübe ile sabittir ki, ceza bir kusurun neticesidir. Fakat bazan o kusur, işlenmemiş başka kusurun suretinde kendini gösterir, o adam mâsum iken cezaya müstehak olur. Allah musibet verir, hapse atar, adalet eder. Fakat hâkim ona ceza verir, zulmeder.
Ey ulû’l-emir! Bir haysiyetim vardı, onunla İslâmiyet milliyetine hizmet edecektim; kırdınız. Kendi kendine olmuş istemediğim bir şöhret-i kâzibem vardı, onunla avâma nasihatı tesir ettiriyordum; maalmemnuniye mahvettiniz. Şimdi usandığım bir hayat-ı zaifem var; kahrolayım eğer idama esirgersem! Mert olmayayım, eğer ölmeye gülmekle gitmezsem! Sureten mahkûmiyetim, vicdanen mahkûmiyetinizi intaç edecektir. Bu hal bana zarar değil, belki şandır. Fakat millete zarar ettiniz. Zira nasihatımdaki tesiri kırdınız.
Saniyen: Kendinize zarardır. Zira, hasmınızın elinde bir hüccet-i kàtıa olurum. Beni mihenk taşına vurdunuz. Acaba fırka-i hâlisa dediğiniz adamlar böyle mihenge vurulsalar, kaç tanesi sağlam çıkacaktır? Eğer meşrutiyet bir fırkanın istibdadından ibaretse ve hilâf-ı şeriat hareket ise,(HAŞİYE)
Zira yalanlarla ittihad yalandır. Ve ifsadat üzerine müesses olan ism-i meşrutiyet, fâsittir. Müsemmâ-i meşrutiyet hak, sıdk, muhabbet ve imtiyazsızlık üzerine beka bulacaktır…
HAŞİYE: Yani, bütün dünya, cin ve ins şahit olsun ki ben mürteciyim.
Lügatçe; -
hilâf-ı şeriat: Allah tarafından bildirilen hükümlere aykırı, İslâmiyete ters-Tebeddül-ü esmâ:isimlerin değişmesi-hakaik: hakikatler, gerçekler-nâs: insanlar-emr-i bilmâruf:“iyilik ve güzellikleri emretme, tebliğ etme” mânâsında İslâm’ın bir prensibi-tenzil: indirme, düşürme-ulû’l-emir: işi yönetenler, idareci, yönetici ve siyasetçiler-şöhret-i kâzibe: yalancı şöhret-hüccet-i kàtıa:kesin delil-fırka-i hâlisa: samimi grup, samimi, içten kişilerin partisi-ittihad: birlik-ifsadat: fitne ve bozgunculuklar.
Ve o ağaçtaki yemişler ise, dünyevî nimetlerdir ki, Cenâb-ı Kerîm-i Mutlak onları âhiret nimetlerine bir liste, hem ihtar edici, hem müşâbihleri, hem Cennet meyvelerine müşterileri dâvet eden numuneler sûretinde yapmış.
Ve o ağacın, birliğiyle beraber muhtelif başka başka meyveler vermesi ise, kudret-i Samedâniyenin sikkesine ve rubûbiyet-i İlâhiyenin hâtemine ve saltanat-ı Ulûhiyetin turrasına işarettir. Çünkü, birtek şeyden herşeyi yapmak, yani, bir topraktan bütün nebâtât ve meyveleri yapmak, hem bir sudan bütün hayvanâtı halk etmek, hem basit bir yemekten bütün cihazât-ı hayvaniyeyi icâd etmek; bununla beraber, herşeyi birtek şey yapmak, yani, zîhayatın yediği gayet muhtelifü'l-cins taamlardan, o zîhayata bir lâhm-ı mahsus yapmak, bir cild-i basit dokumak gibi san'atlar Zât-ı Ehad-i Samed olan Sultân-ı Ezel ve Ebedin sikke-i hâssasıdır, hâtem-i mahsusudur, taklid edilmez bir turrasıdır. Evet, birşeyi herşey ve herşeyi birşey yapmak, herşeyin Hâlıkına has ve Kadîr-i Küll-i Şeye mahsus bir nişandır, bir âyettir.
Ve o tılsım ise, sırr-ı İmân ile açılan sırr-ı hikmet-i hilkattir.
(Ey herşeyin sahibi, mâliki ve idarecisi olan Allah!) (Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur.) 'Allah Teâlâ ki, Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O Hayy'dır; ezelî ve ebedî hayat sahibidir. O Kayyûm'dur; varlığı için hiçbir sebebe ihtiyacı olmadığı gibi, bütün eşya Onun yaratmasıyla ve tedbîriyle devam eder ve vücudda kalır, bekâ bulur') Bakara Sûresi: 255.) dur.
Ve o ejderha ağzı bahçe kapısına inkılâb etmesi ise işarettir ki, kabir, ehl-i dalâlet ve tuğyan için vahşet ve nisyan içinde zindan gibi sıkıntılı ve bir ejderha batnı gibi dar bir mezara açılan bir kapı olduğu halde, ehl-i Kur'ân ve İmân için zindan-ı dünyadan bostan-ı bekâya ve meydan-ı imtihandan ravza-i cinâna ve zahmet-i hayattan rahmet-i Rahmâna açılan bir kapıdır.
Lügatçe;
ihtar edici: Hatırlıcı, dikkat çekici-müşâbih: Benzer-sikke: Damga; nereye ve kime âit olduğunun bilinmesi için konulan mühür-rubûbiyet-i İlâhiye: Cenâb-ı Hakkın her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idâresi altında bulundurması vasfı-hâtem: Mühür. Üzerinde yazı olan ve mühür yerine kullanılan yüzük-saltanat-ı Ulûhiyet: Kâinatta ortağı olamayn İlâhî saltanat, hâkimiyet-turra: Mühür, padişah damgası, padişah imzası (tuğra) -lâhm-ı mahsus: Özel et; her canlının kendi özelliklerine göre yaratılan eti-Zât-ı Ehad-i Samed: Tek ve sonsuz hayat sahibi olan Zât; Allah-sikke-i hâssa: Özel mühür.