MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 27.03.2013 11:57
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Biz müflis olduğumuz halde,
gayet zengin bir mücevherat dükkanının dellalı ve bir hizmetçisi olmuşuz.
Cenab-ı Hak fazlı ve keremiyle şu hizmette halisane, muhlisane
bizi ve umum Risale-i Nur Talebelerini daîm ve muvaffak eylesin.
Amin, bihürmeti seyyidi'l-mürselin.
Bediüzzaman
Risale-i Nurlar için hazırlandığı dönem

Birgün Bitlis meşâyihinden Şeyh Mehmed Küfrevî Hazretlerinin kendilerine beddua ettiğini birisi yalandan söyler. Bunun üzerine müşarün ileyhi ziyarete gider. Şeyh Hazretleri, Molla Said’e iltifat eder, teberrüken bir ders verir. İşte Molla Said’in en son aldığı ders bu olmuştur.
Bir gece Molla Said, rüyasında Şeyh Mehmed Küfrevî Hazretlerini görür. Kendisine hitaben,
“Molla Said, gel beni ziyaret et, gideceğim” demesi üzerine hemen gider, ziyaret eder. Ve Şeyhin uçup gittiğini görünce uyanır. Saate bakar, saat gecenin yedisidir. 1 Tekrar yatar. Sabahleyin Şeyhin hanesinden matem seslerinin yükseldiğini işitir, oraya gider ve Şeyh Hazretlerinin gece saat yedide vefat ettiğini haber alır. Mahzun olarak geriye döner.
(“Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz. (Bakara Sûresi, 2:156) .” Allah’ın rahmeti üzerine olsun. Âmin.)
Molla Said Şark’ın büyük ulema ve meşâyihinden olan Seyyid Nur Mehmed, Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî, Şeyh Fehim ve Şeyh Mehmed Küfrevî gibi zevat-ı âliyenin herbirisinden ilim ü irfan hususunda ayrı ayrı derslere nail olduğundan, onları fevkalâde severdi. Ulemadan Şeyh Emin Efendi, Molla Fethullah ve Şeyh Fethullah Efendilere de ziyade muhabbeti vardı.
Van’da mâruf ulema bulunmadığından, Hasan Paşanın daveti üzerine Molla Said Van’a gitti. Van’da on beş sene kalarak, aşâirin irşadı için aralarında seyahatle tedris ve tederrüs vazifesiyle hayat geçirdi. Van’da bulunduğu müddet, vali ve memurîn ile ihtilât ederek, bu asırda, yalnız eski tarzdaki ilm-i kelâmın İslâm hakkındaki şek ve şüphelerin reddine kâfi olmadığına kanaat hasıl etmiş ve fünunun tahsiline lüzum görmüştür. (HAŞİYE)
(HAŞİYE) : Bediüzzaman’ın çok genç yaşındaki bu vukufiyeti, onun istikbaldeki çok muazzam hizmet-i Kur’âniye ve İslâmiyesi için hazırlanmasını temin etmiştir. Bu kanaatini o zaman izhar ettiğinden, otuz-kırk sene sonra, ilm-i kelâmda bir teceddüd yapan Risale-i Nur Külliyatının telifine Cenâb-ı Hak muvaffak eylemiştir.
1: Burada belirtilen saat alaturka saate göredir. Şimdi kullanılan saate göre ise Akşam vaktinin girmesinden tam yedi saat sonraya denk gelir
Binler tahribatçıya mukabil bir tek tamiratçı

Aziz, sıddık, metin, sarsılmaz, sebatkâr, fedakâr, vefadar kardeşlerim,

Bilirsiniz ki, Ankara ehl-i vukufu Risale-i Nur’a ait kerametleri ve işaret-i gaybiyeleri inkâr edememişler. Yalnız, yanlış olarak o kerametlerde beni hissedar zannedip itiraz ederek, “Böyle şeyler kitapta yazılmamalıydı, keramet izhar edilmez” diye hafif bir tenkide mukabil, müdafaatımda onlara cevaben demiştim ki:

Onlar bana ait değil ve o kerametlere sahip olmak benim haddim değil. Belki Kur’ân’ın mu’cize-i mâneviyesinin tereşşuhatı ve lem’alarıdır ki, hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur’da kerametler şeklini alarak şakirtlerinin kuvve-i mâneviyelerini takviye etmek için, ikrâmât-ı İlâhiye nev’indendir. İkram ise, izharı bir şükürdür, caizdir, hem makbuldür. Şimdi ehemmiyetli bir sebebe binaen cevabı bir parça izah edeceğim. Ve, “Niçin izhar ediyorum? Ve niçin bu noktada bu kadar tahşidat yapıyorum? Ve niçin birkaç aydır bu mevzuda çok ileri gidiyorum? Ekser mektuplar o keramete bakıyor? ” diye sual edildi.

Elcevap: Risale-i Nur’un hizmet-i imaniyesinde bu zamanda binler tahribatçılara mukabil yüz binler tamiratçı lâzım gelirken, hem benimle lâakal yüzer kâtip ve yardımcı bulunmak ihtiyaç varken, değil çekinmek ve temas etmemek, belki millet ve ehl-i idare takdirle ve teşvikle yardım ve temas etmek zarurî iken ve o hizmet-i imaniye hayat-ı bâkiyeye baktığı için hayat-ı fâniyenin meşgalelerine ve fâidelerine tercih etmek ehl-i imana vâcip iken, kendimi misal alarak derim ki:

Beni herşeyden ve temastan ve yardımcılardan men etmekle beraber, aleyhimizde olanlar bütün kuvvetleriyle arkadaşlarımın kuvve-i mâneviyelerini kırmak ve benden ve Risale-i Nur’dan soğutmak ve benim gibi ihtiyar, hasta, zaif, garip, kimsesiz bir biçareye, binler adamın göreceği vazifeyi başına yüklemek ve bu tecrid ve tazyiklerde maddî bir hastalık nev’inde insanlarla temas ve ihtilâttan çekilmeye mecbur olmak, hem o derece tesirli bir tarzda halkları ürküttürmek ki, en ziyade merbut görülen bazı dostların bana selâm vermemek, hattâ bazı namazı da terk etmek derecesinde ürkütmekle kuvve-i mâneviyeyi kırmak cihetleriyle ve sebepleriyle, ihtiyarım haricinde bütün o mânilere karşı, Risale-i Nur şakirtlerinin kuvve-i mâneviyelerinin takviyesine medar ikrâmât-ı İlâhiyeyi beyan ederek Risale-i Nur etrafında mânevî bir tahşidat yaptırmak ve Risale-i Nur kendi kendine, tek başıyla, başkalarına muhtaç olmayarak, bir ordu kadar kuvvetli olduğunu göstermek hikmetiyle bu çeşit şeyler bana yazdırılmış. Yoksa—hâşâ—kendimizi satmak ve beğendirmek ve temeddüh etmek, hodfuruşluk etmek ise, Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir esası olan ihlâs sırrını bozmaktır.
İnşaallah, Risale-i Nur kendi kendine, hem kendini müdafaa ettiği, hem kıymetini tam gösterdiği gibi, bizi de mânen müdafaa edip kusurlarımızı affettirmeye vesile olacaktır.
Lügatçe;
ehl-i vukuf: mahkemece seçilen bilirkişi heyeti-işaret-i gaybiye: Göze görünmeyen ve bizim için gaybi olan şeyleri işaretle bildirme-izhar: gösterme, açığa çıkarma-mu'cize-i maneviye: mânevî mu’cize-tereşşuhat: sızıntılar, izler-lem'a: parıltı- laakal: en azından-tecrid: yalnız başına bırakma-tazyik: baskı-ihtilat: insanların arasına girmek, onlar arasında bulunmak- tahşidat: öneminden dolayı bir şeyin üzerinde fazla durma-temeddüh: Kendi kendini övmek. Kendini beğendirmeğe çalışmak. böbürlenmek-hodfüruşluk: Övünmek.
NUR TALEBESİ OLMANIN İKİ MÜHİM NETİCESİ VARDIR:
1- Âyât-ı Kur'âniyenin işaretiyle, imanla kabre girmektir.
2- Bütün şakirtlerin mânevî kazançlarına, Nur dairesindeki şirket-i mâneviye sırrıyla, umum onların hasenatlarına hissedar olmaktır.
Hem bu talebesizlik zamanında, melâikelerin hürmetine mazhar olan(HAŞİYE) talebe-i ulûm-u diniye sınıfına dahil olup âlem-i berzahta -tâlihi varsa, tam muvaffak olmuşsa- Hâfız Ali ve Meyve'de bahsi geçen meşhur talebe gibi; şühedâ hayatına mazhar olmaktır.
(HAŞİYE) Bazı ehl-i keşfin kat'î müşahedesiyle sabittir.