Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.
Bediüzzaman
Bediüzzaman Hazretleri günde iki cüz ezberleyerek hafız olmuştur
Genç Said, fıtraten bir kanun altında yaşamayı ve harekâtının tahdit olunmasını sevmez, her halinde, her hareketinde gayet serbest olmasını arzu eder ve daima “Ben hürriyet ve serbestiyetimi hiçbir keyfî kanunla tahdit ettirmem” derdi. Bunun içindir ki, ilk İstanbul’a teşriflerinde yine her kayıttan uzak kalmakta ısrar etmiş ve hayatının bütün safhalarında bu vaziyet müşahede edilmiştir. Ondaki bu serbestiyet ve hürriyet aşkı, hayatının yarısından sonra Avrupa’dan gelen müthiş bir dalâlet ve zındıka taarruzuna karşı koymayı ve felsefe-i tabiiyeden doğan dehşetli bir istibdad-ı mutlakın hilâf-ı Kur’ân prensiplerine boyun eğmemeyi, onlara itaat etmemeyi ve hakikî hürriyet-i meşrua olan İslâmî hürriyet ve medeniyete çalışmayı netice vermiştir.
Molla Said, Bitlis’te iken on beş on altı yaşlarında idi. Henüz sinn-i bulûğa vâsıl olmuştu. O zamana kadar bütün malûmatı sünuhat kabilinden olduğu için, uzun uzadıya mütalâaya lüzum görmezdi. Fakat o zaman sinn-i bülûğa vâsıl olduğundan mı veyahut siyasete karıştığından mı, her nedense eski sünuhat yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Bunun üzerine her türlü fenne ait eserleri tetkike koyuldu. Bilhassa din-i İslâma vârid olan şek ve şüpheleri reddetmek için Metâli ve Mevâkıf nam eserlerle ulûm-u âliye ا ٰ ل ِ ي َ ه (sarf, nahiv, mantık ve saire) ve âliyeye ع َ ا ل ِ ي َ ه (tefsir ve ilm-i kelâma) dair kırk kadar kitabı iki sene zarfında hıfz eyledi. Hattâ, hergün okumak şartıyla, hıfz ettiği kitapların üç ayda bir kere devrine muvaffak oluyordu. Molla Said’in iki mûtezad hali vardı:
Birincisi: Fikrinin münkeşif bulunduğu vakitler ki; her ne eline alırsa, onu anlamaması, mümkün değildi.
İkincisi: Fikrinin münkabız bulunduğu vakitler ki, mütalâa değil, konuşmaktan bile hoşlanmazdı.
Molla Said, günde bir-iki cüz okumak suretiyle Kur’ân’ı hıfza başladı. Her gün iki cüz ezber etmekle, Kur’ân’ın mühim bir kısmını hıfzına aldı, fakat iki sünuhat ile, tekmili müyesser olmadı:
Birincisi: Kur’ân’ın çok sür’atle okunması bir hürmetsizlik olmasın diye,
İkincisi: Kur’ân hakaikinin hıfzının daha ziyade lüzumu var diye kalbine gelmiş. Onun için, Kur’ân hakaikinin anahtarı olacak ve şübehata karşı muhafaza ve mukabele edecek, hikmet ve fünun-u İslâmiyeye dair kırk risaleyi iki senede hıfzına aldı. Hergün bir parça ezberden okumak suretiyle, hepsini üç ayda ancak devrediyordu.
Mirkat ismindeki kitabı, haşiye ve şerh olmaksızın hıfzetmeye başladı. Bilâhare eline geçen mezkûr kitabın ve haşiye ve şerhi ile kendi nokta-i nazarını karşılaştırmış, bütün meseleler muvafık olup ancak üç kelime tevafuk etmemiş; bu tevcihleri de ulemanın tahsinine mazhar olarak kabul edilmiştir.
Umumi musibetler neden geliyor?
Hakikatli bir rüya-i hayaliyede, Harb-i Umumînin beşinci senesinde, bir acip rüyada benden soruldu:
'Müslümanlara gelen bu açlık, bu zayiat-ı maliye ve meşakkat-i bedeniye nedendir? '
Rüyada demiştim:
'Cenâb-ı Hak bir kısım maldan onda bir Haşiye1 veya bir kısım maldan kırkta bir, Haşiye2 kendi verdiği malından birisini bizden istedi; tâ bize fukaraların dualarını kazandırsın ve kin ve ha-setlerini men etsin. Biz, hırsımız için tamahkârlık edip vermedik. Cenâb-ı Hak, müterakim zekâtını, kırkta otuz, onda sekizini aldı.
'Hem senede yalnız bir ayda, yetmiş hikmetli bir açlık bizden istedi. Biz nefsimize acıdık; muvakkat ve lezzetli bir açlığı çekmedik. Cenâb-ı Hak, ceza olarak, yetmiş cihetle belâlı bir nevi orucu beş sene cebren bize tutturdu.
'Hem yirmi dört saatte birtek saati, hoş ve ulvî, nuranî ve faydalı bir nevi talimat-ı Rabbâniyeyi bizden istedi. Biz tembellik edip o namazı ve niyazı yerine getirmedik. O tek saati diğer saatlere katarak zayi ettik. Cenâb-ı Hak, onun kefareti olarak, beş sene talim ve talimat ve koşturmakla bize bir nevi namaz kıldırdı' demiştim.
Haşiye 1: Yani, her sene taze verdiği buğday gibi mallardan onda bir.
Haşiye 2: Yani, eskiden verdiği kırktan ki, her senede galiben ve lâakal ribh-i ticarî ve nesl-i hayvanî cihetiyle, o kırktan taze olarak on adet verir.
Lügatçe;
müterakim: Birikmiş, yığılmış-talimat-ı Rabbâniye: Allah`ın emrettiği rûhî ve bedenî eğitimler.
Osmanlı toprakları üzerinde Avrupa medeniyeti hakim olacaktır; Avrupa topraklarında da İslam medeniyeti hakim olacaktır. Birinci şık bütün netliği ile doğruluğunu ispat etmiştir. Bu şıkkın doğru çıkması gösteriyor ki, ikinci şık da doğru çıkacaktır. Nitekim emareleri bir bir ortaya çıkmakta ve ben geliyorum demektedir.