Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın, ve keza, bu fani dünyadan da çıkacaksın.
Öyleyse, aziz olarak çıkmaya çalış.
Vücudunu mucidine feda et.
Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın.
Bediüzzaman
Nadire-i fıtrat: Bediüzzaman
Bundan sonra, Şirvan’daki biraderinin yanına gitti. Orada büyük kardeşiyle ilk görüşmede aralarında şöylece kısa bir muhavere cereyan etti.
Molla Abdullah: “Sizden sonra ben Şerh-i Şemsî kitabını bitirdim, siz ne okuyorsunuz? ”
Bediüzzaman: “Ben seksen kitap okudum.”
Molla Abdullah: “Ne demek? ”
Bediüzzaman: “İkmâl-i nüsah ettim ve sıranıza dahil olmayan birçok kitapları da okudum.”
Molla Abdullah: “Öyleyse seni imtihan edeyim.”
Bediüzzaman: “Hazırım, ne sorarsanız sorunuz.”
Molla Abdullah, biraderini imtihan eder. Kifayet-i ilmiyesini takdir ile, sekiz ay evvel talebesi bulunan Molla Said’i kendisine üstad kabul etti ve talebelerinden gizli olarak küçük biraderinden ders almaya başladı. Ve bittabi, daha evvel okuttuğu kardeşini kendisine üstad yaptığını sezdirmiyordu. Nihayet talebeler, Molla Abdullah’ın Molla Said nezdinde ders okuduğunu kapıdan, anahtar deliğinden gizlice görünce taaccüp ederek sormuşlarsa da, Molla Abdullah cevaben,
“Nazar değmemek için, ben ona ders veriyorum” demiş ve talebelerini aldatmıştı.
Molla Abdullah’ın yanında bir müddet kaldıktan sonra Siirt’e gelir. Orada bulunan Molla Fethullah Efendinin medresesine gider. Molla Fethullah, Molla Said’e,
“Geçen sene Süyûtî okuyordunuz, bu sene Molla Câmi’yi mi okuyorsunuz? ”
Bediüzzaman: “Evet ‘Câmi’yi bitirdim.”
Molla Fethullah hangi kitabı sorduysa, “Bitirdim” cevabını alınca, tahayyürde kaldı. Bu kadar kitabı bitirdiğini, hem de az zamanda bitirdiğini aklına sığıştıramadı, taaccüp etti ve dedi: “Geçen sene deli idin, bu sene de mi delisin? ”
Bediüzzaman,
“İnsan başkasına karşı kesr-i nefis için hakikati ketmedebilir. Fakat babadan daha muhterem olan üstadına karşı hakikat-i mahzdan başka birşey söyleyemez. Emrederseniz, söylediğim kitaplardan beni imtihan ediniz” der.
Molla Fethullah hangi kitaptan sorduysa, cevabını güzelce verir.
Bunun üzerine bu muhavereyi dinleyen ve bir sene evvel Said’in hocasının hocası bulunan Molla Ali-i Suran namındaki zat, kendilerinden ders almaya başladı.
Molla Fethullah, “Pekâla, zekâda harikasınız. Fakat hıfzınız nasıldır? Makamat-ı Harîriyeden birkaç satırını iki defa okumakla hıfzedebilir misiniz? ” diyerek kitabı uzatır.
Molla Said alarak, bir yaprağını bir defa okumakla hıfzetti ve okudu.
Molla Fethullah, “Zekâ ile hıfzın ifrat derecede bir kimsede tecemmuu nâdirdir” diyerek hayrette kaldı.
Lügatçe;
İkmâl-i nüsah: çeşitli ilimlerle ilgili te’lif edilmiş olan belirli eserlerin okumasını tamamlama-Kifayet-i ilmiye: ilmi yeterlilik-tahayyür: şaşkınlık-kesr-i nefis: nefsi düşürme, kırma-hakikat-i mahz: her yönü ile hakikat-tecemmu: toplanma.
Meşru eğlencelerin ölçüsü ne olmalı?
Evet beşer, hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli hevesata da ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı. Yoksa havanın sırr-ı hikmetine münafi olur. Hem beşerin tembelliğine ve sefahetine ve lüzumlu vazifelerinin noksan bırakılmasına sebebiyet verip beşere büyük bir nimet iken, büyük bir nikmet olur, beşere lâzım olan sa'ye şevki kırar.
Lügatçe;
hevesat: gelip geçici, nefsin hoşuna giden istek ve arzular, eğlenceler-sırr-ı hikmet: herkesin bilmediği gizli yarar, sebep-münafi: zıt, aykırı-sefahet: helal olmayan zevk ve eğlencelere düşkünlük, beyinsizlik-nikmet: azap, ceza-sa'y: çalışma, emek, kazanç.