MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 14.03.2013 23:12
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Allah namına vermeliyiz, Allah namına almalıyız.
Öyle ise, Allah namına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız.
Bediüzzaman
Kitab ve sünnete ittiba Nur dairesinde birinci esasdır
(akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbet) âyetinin bir kavle göre mânâsı: “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vazife-i risaletin icrasına mukabil ücret istemez; yalnız Âl-i Beytine meveddeti istiyor.”
Eğer denilse: “Bu mânâya göre, karâbet-i nesliye cihetinden gelen bir fayda gözetilmiş görünüyor. Halbuki,(“Allah katında en şerefliniz, en ziyade takvâ sahibi olanınızdır.” Hucurat Sûresi, 49:13) sırrına binaen, karâbet i nesliye değil, belki kurbiyet-i İlâhiye noktasında vazife-i risalet cereyan ediyor.”
Elcevap: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-âşinâ nazarıyla görmüş ki, Âl-i Beyti, âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nuraniye hükmüne geçecek. Âlem-i İslâmın bütün tabakatında, kemâlât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zatlar, ekseriyet-i mutlaka ile, Âli Beytten çıkacak. Teşehhüddeki, ümmetin âl hakkındaki duası ki,
(Allahım! Tıpkı İbrahim’e ve İbrahim’in âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âline de salât et. Muhakkak ki Sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin herşeyden nihayetsiz derecede yüksektir)
dir, makbul olacağını keşfetmiş.
Yani, nasıl ki millet-i İbrahimiyede ekseriyet-i mutlaka ile nuranî rehberler Hazret-i İbrahim’in (a.s.) âlinden, neslinden olan enbiya olduğu gibi; ümmet-i Muhammediyede de (a.s.m.) , vezâif-i azîme-i İslâmiyette ve ekser turuk ve mesâlikinde, enbiya-yı Benî İsrail gibi, aktâb-ı Âl-i Beyt-i Muhammediyeyi (a.s.m.) görmüş. Onun için, (“De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir.” Şûrâ Sûresi, 42:23) demesiyle emrolunarak, Âl-i Beyte karşı ümmetin meveddetini istemiş.
Bu hakikati teyid eden mükerrer rivayetlerde ferman etmiş:
“Size iki şey bırakıyorum; onlara temessük etseniz necat bulursunuz: biri Kitabullah, biri Âl-i Beytim.” Çünkü, Sünnet-i Seniyyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan, Âl-i Beyttir.
İşte bu sırra binaendir ki, Kitap ve Sünnete ittibâ ünvanıyla bu hakikat-i hadîsiye bildirilmiştir. Demek Âl-i Beytten, vazife-i risaletçe muradı, Sünnet-i Seniyyesidir. Sünnet-i Seniyyeye ittibâı terk eden, hakikî Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakikî dost da olamaz.
Lügatçe;
vazife-i risalet: peygamberlik görevi-Âl-i Beyt: Peygamber Efendimizin sülalesi, mübarek soyu-meveddet: sevgi-karâbet-i nesliye: soy yakınlığı, akrabalık-kurbiyet-i İlâhiye: Allah’a yakınlık-gayb-âşinâ: gaybı bilen, görünmeyenlerden haberi olan-şecere-i nuraniye: nurlu ağaç, nurlu soy-tabakat: tabakalar, insanların muhtelif sınıfları-kemâlât-ı insaniye: insana ait mükemmellikler-Teşehhüd: namazda her iki rekâtın sonunda oturulan bölüm-âl: Peygamber Efendimizin sülalesi, mübarek soyu-millet-i İbrahimiye: İbrahim milleti; Hz. İbrahim’in dinini kabul edenler-enbiya: nebiler, peygamberler-vezâif-i azîme-i İslâmiyet: İslâmın büyük görevi-turuk: yollar, taikatlar-mesâlik: meslekler, tutulan yollar-enbiya-yı Benî İsrail: İsrailoğullarına gönderilen peygamberler-aktâb-ı Âl-i Beyt-i Muhammediye: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) neslinden gelen ve bulunduğu yerde veya memleketteki evliyanın başı hükmünde olan büyük veliler-teyid: doğrulama-mükerrer: tekrarlanan-temessük etme: sarılma, tutunma-necat bulma: kurtulma-menba: kaynak-iltizam: sıkıca sarılma-mükellef: yükümlü-ittibâ: uyma-hakikat-i hadîsiye: hadis-i şerifle vurgulanan hakikat.
(Lailâheillallah) olan kelime-i zikriyeyi bir insan vird-i zeban ettiği zaman, zamanı bir halka-i zikir tahayyül etmekle, o halkanın sağ tarafı olan mâzi cihetinde enbiyanın, sol tarafı olan istikbal cihetinde de evliyanın oturup cemaatle zikrettiklerini ve kendisi de, o cemaat-ı uzmâ içinde bulunarak şu kubbe-i minâyı dolduran yüksek, İlâhî ve tatlı sadâlarına iştirak ettiğini tahayyül etsin. Kuvve-i hayaliyesi daha keskin olanlar da kâinat mescidinde bütün masnuatın teşkil ettikleri halka-i zikirlerine girsin, şu fezayı velvelelendiren o sadâları dinlesin.
Lügatçe;
kelime-i zikriye: sürekli anılan ve tekrar edilen cümle-vird-i zeban: Devamlı okunan zikir-halka-i zikir: zikir halkası-tahayyül: hayal etmek-mâzi: geçmiş zaman-enbiya: peygamberler-istikbal: gelecek zaman-cemaat-ı uzmâ: Büyük cemaat-kubbe-i minâ: mavi gökkubbe; geçmiş ve geleceğin bir bütün olarak düşünülmesiyle ortaya çıkan ve büyük bir mescidi andıran varlıklar âleminin kubbesi-sadâlar: sesler-masnuat: Varlıklar-velvele: Yüksek gürültü.