Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Cenab-ı hak bir abdini severse, dünyayı ona küstürür, çirkin gösterir.
Bediüzzaman
Rızık ikidir.
Biri: yaşamak için hakikî ve fıtrî rızıktır ki, taahhüd-ü Rabbânî altındadır. Hattâ o kadar muntazamdır ki, bedende, yağ ve saire suretinde iddihar olunan fıtrî rızık, hiç olmazsa yirmi günden ziyade birşey yemeden yaşatır, hayatını idame eder. Demek yirmi otuz günden evvel ve bedende müddehar olan fıtrî rızkı bitmeden zâhiren açlıktan vefat edenler rızıksızlıktan değil, belki sû-i itiyattan ve terk-i âdetten neş'et eden bir hastalıktan vefat ederler.
İkinci kısım rızık: İtiyat, israf ve sû-i istimâlat ile tiryaki olup zaruret hükmüne geçen mecazî ve sun'î rızıktır. Bu kısım ise taahhüd-ü Rabbânî altında değil, belki ihsana tâbidir. Kâh verir, kâh vermez.
Bu ikinci rızıkta, bahtiyar odur ki, medar-ı saadet ve lezzet olan iktisat ve kanaatle sa'y-i helâli, bir nevi ibadet ve rızık için bir fiilî dua bilerek müteşekkirâne ve minnettârâne o ihsanı kabul edip hayatını saadetkârâne geçirir. Ve bedbaht odur ki, medar-ı şekavet ve hasâret ve elem olan israf ve hırs ile sa'y-i helâli bırakarak, her kapıya başvurup, tembelkârâne ve zâlimâne ve müştekiyâne hayatını geçirir, belki öldürür.
Lügatçe;
fıtrî: fıtrata âit ve yaratılışla ilgili-taahhüd-ü Rabbânî: Herşeyi terbiye ve idare eden Allah`ın vaad etmesi, söz vermesi, garantisi-iddihar: Biriktimek, toplamak, depolamak-sû-i itiyat: Kötü alışkanlık-sû-i istimâlat: Kötüye kullanmalar-sa'y-i helâl: Helâl kazanç için çalışmak-medar-ı şekavet ve hasâret: Sıkıntı ve zarar sebebi-müştekiyâne: Şikâyet ederek, şikâyet eder gibi.
Dünyayı Kur'an'ın emrettiği tarzda sevmenin neticesi ebedi cennettir
Sekizinci İşaret: Dünyada, dünyanın âhiret mezraası ve esmâ-i İlâhiye aynası olan iki güzel yüzüne karşı mütefekkirâne muhabbetin uhrevî neticesi, dünya kadar, fakat fânî dünya gibi fânî değil, bâkî bir Cennet verilecektir. Hem, dünyada yalnız zayıf gölgeleri gösterilen esmâ, o Cennetin aynalarında en şâşaalı bir sûrette gösterilecektir.
Hem, dünyayı mezraâ-i âhiret yüzünde sevmenin neticesi, dünyayı fidanlık, yani, ancak fidanları bir derece yetiştiren küçük bir mezraası hükmünde olacak öyle bir Cenneti verecek ki, dünyada havâs ve hissiyât-ı insaniye, küçük fidanlar olduğu halde, Cennette en mükemmel bir sûrette inkişaf ve dünyada tohumcuklar hükmünde olan istidadları, enva-ı lezâiz ve kemâlât ile sünbüllenecek sûrette ona verileceği, rahmetin ve hikmetin muktezâsı olduğu gibi, hadîsin nusûsuyla ve Kur'ân'ın işârâtıyla sabittir.
Hem, mâdem dünyanın, her hatânın başı olan mezmum muhabbeti değil, belki esmâya ve âhirete bakan iki yüzünü, esmâ ve âhiret için sevmiş ve ibâdet fikriyle o yüzleri mâmur etmiş, güyâ bütün dünyasıyla ibâdet etmiş; elbette dünya kadar bir mükâfat alması, muktezâ-i rahmet ve hikmettir.
Hem, mâdem âhiretin muhabbetiyle onun mezraasını sevmiş ve Cenâb-ı Hakkın muhabbetiyle âyine-i esmâsını sevmiş; elbette dünya gibi bir mahbub ister. O da dünya kadar bir Cennettir.
Lügatçe;
mezraa: tarla, fidanlık-mütefekkirâne: varlıklar üzerinde Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde düşünerek-havâs: hisler, duyular-hissiyât-ı insaniye: insanın hisleri, duyuları- inkişaf: açılma, gelişme-enva-ı lezâiz ve kemâlât: lezzetlerin ve mükemmelliklerin her çeşidi-nusûs: nasslar, kesin ve açık hükümler-mezmum: aşağılanmış, kınanmış-muktezâ-i rahmet ve hikmet: Allah'ın rahmet ve hikmetinin gereği-âyine-i esmâ: Allah’ın isimlerini gösteren ayna, varlıklar-mahbub: sevgili.
Günümüzde, ‘tüketmek üzere yaşama’ duygusu insanları, her geçen gün daha fazla esir alıyor.
Özellikle adım başı açılan alışveriş merkezleri eliyle tüketim çılgınlığına adeta müptela ediliyoruz. Nitekim büyük şehirlerde halk nezdinde bir karşılığı olduğu, satıcısına da kazanç getirdiği için aynı semtte pek çok AVM’yi bir arada görmek mümkün. Vitrinleriyle göz alan bu cazibeli mekânların, hafta içi bile insan akınına uğraması yaptığımız tespiti doğruluyor. Demek ki insanlar tüketecek ortamlar istiyor, yatırımcılar da bunu fırsata dönüştürüyor. Diğer bir ifadeyle üretici “Tüket! ” diyor, biz de karşı koymadan onlara “Olur. Memnuniyetle.” cevabını veriyoruz. Yani karşılıklı bir alış-veriş söz konusu.