Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır.
Bediüzzaman
İKİNCİ NÜKTE: Tâdâd ettiğin sevdiklerini, sevme demiyoruz. Belki, onları Cenâb-ı Hakkın hesâbına ve Onun muhabbeti nâmına sev deriz.
Meselâ, leziz taamları, güzel meyveleri, Cenâb-ı Hakkın ihsanı ve o Rahmân-ı Rahîmin in'âmı cihetinde sevmek, Rahmân ve Mün'im isimlerini sevmektir. Hem mânevî bir şükürdür. Şu muhabbet, yalnız nefis hesâbına olmadığını ve Rahmân nâmına olduğunu gösteren, meşrû dairesinde kanaatkârâne kazanmak ve mütefekkirâne, müteşekkirâne yemektir.
Lügatçe;
Tâdâd: Sayma, bir bir söyleme-in'âm: Nîmet vermek, ihsan etmek-Mün'im: Nîmet veren. Asıl nimet sahibi olan Allah-mütefekkirâne: Tefekkür ederek. Derin ve dikkatli düşünerek-müteşekkirâne: Şükür, teşekkür ederek.
Kâfirler, dünyanın imaratı için yaratılmıştır
Ey kâfirlerin çokluklarından ve onların bazı hakaik-i imaniyenin inkârındaki ittifaklarından telâşa düşen ve itikadını bozan biçare insan! Bil ki, kıymet ve ehemmiyet, kemiyette ve adet çokluğunda değil. Çünkü, insan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılâb eder. İnsan, bazı frenkler ve frenkmeşrebler gibi ihtirâsât-ı hayvâniyede terakki ettikçe, daha şiddetli bir hayvâniyet mertebesini alır. Sen görüyorsun ki, hayvânâtın kemiyet ve adet itibarıyla hadsiz bir çokluğu varken, ona nisbeten insan gayet az iken, umum envâ-ı hayvânat üstünde sultan ve halife ve hâkim olmuştur.
İşte, muzır kâfirler ve kâfirlerin yolunda giden sefihler, Cenâb-ı Hakkın hayvânâtından bir nevi habislerdir ki, Fâtır-ı Hakîm onları dünyanın imârâtı için halk etmiştir. Mü'min ibâdına ettiği nimetlerin derecelerini bildirmek için, onları bir vâhid-i kıyasî yapıp, âkıbetinde, müstehak oldukları Cehenneme teslim eder.
İşte, küffârın ve ehl-i dalâletin bir hakikat-i imaniyeyi inkâr ve nefyetmelerinde kuvvet yoktur. Çünkü, nefiy sırrıyla, ittifakları kuvvetsizdir. Bin nefyediciler, bir tek hükmündedir. Meselâ, bütün İstanbul ahalisi, Ramazan'ın başında ayı görmediğinden nefyetse, iki şahidin ispatıyla o cemm-i gafîrin nefiy ve ittifakı sukût eder. Madem küfrün ve dalâletin mahiyeti nefiydir ve inkârdır, cehildir ve ademdir; küffârın kesretle ittifakı ehemmiyetsizdir. Ehl-i hakkın, hak ve sabit ve sübutu isbat olunan mesâil-i imaniyede, şuhuda istinad eden iki mü'minin hükmü, hadsiz o ehl-i dalâletin ittifakına râcih olur, galebe eder.
Lügatçe;
kemiyet: Nicelik, sayı çokluğu-inkılâb: Başka tarza değişme, dönüşme-frenkmeşreb: Batılıları taklit eden, onlar gibi yaşayan-ihtirâsât-ı hayvâniye: Hayvanca istekler, arzular-sefih: Helâl olmayan zevk ve eğlencelere düşkün, sefâhete düşmüş kimse-habis: Pis, kötü-Fâtır-ı Hakîm: Herşeyi bir maksada uygun ve hikmetle, benzersiz bir şekilde yaratan Allah-imarat: Tâmir işleri, bayındırlık-ibâd: Kullar-vâhid-i kıyasî: Birim. Bir şeyin miktarını ve diğer özelliklerini ölçmek için kendi cinsinden değişmez olarak belirlenen parça veya miktar-nefy: Müsbetin zıddı, menfi olan. Bir şeyin yokluğunu veya olmadığını iddia-cemm-i gafîr: Ekseriyet, çoğunluk-sukût: Değerden düşme, düşüş-adem: yokluk-sübut: Sabit oluş. Kesinlik-şuhud: Şâhid olma, müşâhede etme, görme-râcih: Üstün olan, tercih edilen.