MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 06.02.2013 23:08
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Musîbet-i âmme, ekseriyetin hatasından terettüp eder.
Musîbet, cinayetin neticesi, mükâfâtın mukaddimesidir.
Bediüzzaman
İnsandaki aşk; O Zat'ın sonsuz güzelliğine bakıyor
İkinci nükte:

Nev-i insanda, hususan yüksek tabakasında, meslekleri ayrı ayrı hadsiz zatlarda, gayet esaslı bir surette bulunan şedit bir aşk-ı lâhutî ve kuvvetli bir muhabbet-i Rabbâniye, bilbedahe misilsiz bir cemâle işaret, belki şehadet eder.

Evet, böyle bir aşk öyle bir cemâle bakar, iktiza eder ve öyle bir muhabbet böyle bir hüsün ister. Belki bütün mevcudatta lisan-ı hal ve lisan-ı kâl ile edilen umum hamd ve senâlar, o ezelî hüsne bakıyor, gidiyor. Belki Şems-i Tebrizî gibi bir kısım âşıkların nazarında, bütün kâinatta bulunan umum incizablar, cezbeler, câzibeler, câzibedar hakikatler, ezelî ve ebedî bir hakikat-ı câzibedara işaretlerdir. Ve ecramı ve mevcudâtı Mevlevî-misâl pervane gibi raks ve semaa kaldıran cezbedarâne harekât ve deveran, o hakikat-ı câzibedarın cemâl-i kudsîsinin hükümdârâne tezahüratı karşısında âşıkane ve vazifedarâne bir mukabeledir.

Üçüncü nükte:

Bütün ehl-i tahkikin icmâıyla, vücud hayr-ı mahzdır, nurdur. Adem şerr-i mahzdır, zulmettir. Bütün hayırlar, iyilikler, güzellikler, lezzetler, tahlil neticesinde vücuddan neş'et ettiklerini ve bütün fenalıklar, şerler, musibetler, elemler, hattâ mâsiyetler ademe râci olduğunu ehl-i akıl ve ehl-i kalbin büyükleri ittifak etmişler.
Lügatçe;
meslek: Yol, usûl, gidiş, maneviyatta tutulan tarz-aşk-ı lâhutî: Cenab-ı Hakka olan sevgi ve muhabbet-hüsün: güzellik-lisan-ı hal: Birşeyin duruşu ve görünüşü ile bir mânâ ifâde etmesi, hal dili-lisan-ı kâl: Konuşma, anlatma dili-incizab: çekici kuvvet, cezbedilme-cezbe: Çekme, çekim-câzibe: çekicilik, çekim kuvveti-hakikat-ı câzibedar: Güzelliğin kendine çekmesindeki hakikat, güzele aşık olma hakikatı-ecram: Cansız maddeler, yıldızlar-Mevlevî-misâl: Dönerek zikreden Mevlevi gibi-hayr-ı mahz: Hayrın tâ kendisi; mutlak hayır; tam hayır-Adem: yokluk-zulmet: Karanlık-mâsiyet: İtaatsizlik, isyan, günah-râci: Geri dönen.
Bu küçücük insanın ne ehemmiyeti var ki; onun için kıyamet kopsun?

Hatıra gelmesin ki, bu küçücük insanın ne ehemmiyeti var ki, bu azîm dünya onun muhasebe-i a'mâli için kapansın; başka bir daire açılsın? Çünkü, bu küçücük insan, câmiiyet-i fıtrat itibâriyle şu mevcudât içinde bir ustabaşı ve bir dellâl-ı saltanat-ı İlâhiye ve bir ubûdiyet-i külliyeye mazhar olduğundan, büyük ehemmiyeti vardır. Hem, hatıra gelmesin ki, kısacık bir ömürde nasıl ebedî bir azaba müstehak olur? Zîrâ küfür, şu mektubât-ı Samedâniye derecesinde ve kıymetinde olan kâinatı mânâsız, gâyesiz bir derekeye düşürdüğü için, bütün kâinata karşı bir tahkir olduğu gibi, bu mevcudâtta cilveleri, nakışları görünen bütün esmâ-i kudsiye-i İlâhiyeyi inkâr ile red ve Cenâb-ı Hakkın hakkâniyet ve sıdkını gösteren gayr-i mütenâhî bütün delillerini tekzib olduğundan, nihayetsiz bir cinâyettir. Nihayetsiz cinâyet ise, nihayetsiz azabı icâb eder.

Lügatçe;
muhasebe-i a'mâl: Yapılan işlerin haşirde değerlendirilmesi-câmiiyet-i fıtrat: Mâhiyetin pekçok şeyi ihtivâ etmesi, yaratılış itibariyle her şeyle şeyle alâkalı olması, kabiliyetlerinin çok yüksek olması-dellâl-ı saltanat-ı İlâhiye: Kâinatta hükümferma olan Cenâb-ı Hakk`ın tek ve mutlak saltanatının ilancısı-ubûdiyet-i külliye: Büyük, geniş ve umumî kulluk-mektubât-ı Samedâniye: Herbiri Cenâb-ı Hakkın birer mektubu olan, yani O`nun isim ve sıfatlarını anlatan varlıklar-dereke: aşağı mertebe-gayr-i mütenâhî: Sonu olmayan, sonsuz, nihâyetsiz-tekzib: Yalanlama.