MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 05.02.2013 00:09
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş.
Hıyanet, hamiyet libasını giymiş.
Cihada, bağy ismi takılmış.
Esarete hürriyet namı verilmiş.
Bediüzzaman

Bağy: zulüm, isyan
Bu kâinat sarayının benzeri yok ki; güzellikleri ona benzetilerek yapılmış olsun
Beşinci nokta: Nasıl ki yüzer hüner ve san'at ve kemâl ve cemâlleri bulunan bir zât; -her bir hüner kendini teşhir etmek ve her bir güzel san'at kendini takdir ettirmek ve her bir kemâl kendini izhar etmek ve her bir cemal kendini göstermek istemesi kaidesince- o zât dahi bütün hünerlerini ve san'atlarını ve kemâlâtını ve gizli güzelliklerini târif edecek, teşhir edecek, gösterecek olan bir harika sarayı yapmış. Her kim o mucizeli sarayı temâşâ etse, birden ustasının ve sahibinin hünerlerine ve mehâsinine ve kemâlâtına intikal eder ve gözüyle görür gibi inanır, tasdik eder ve der ki: 'Her cihetle güzel ve hünerli olmayan bir zât, böyle her cihetle güzel bir eserin masdarı, mûcidi ve taklitsiz muhterii olamaz. Belki onun mânevî hüsünleri ve kemâlleri bu sarayla tecessüm etmiş gibidir' hükmeder.
Aynen öyle de, bu kâinat denilen dünyadan, meşher-i acaib ve saray-ı muhteşemin hüsünlerini gören ve aklı çürük ve kalbi bozuk olmayan elbette intikal edecek ki, bu saray bir aynadır; başkasının cemâlini ve kemâlini göstermek için böyle süslenmiş. Evet, madem bu saray-ı âlemin başka emsâli yok ki güzellikleri ondan iktibas edip taklit edilsin. Elbette ve herhalde bunun ustası kendi zâtında ve esmâsında kendine lâyık güzellikleri var ki, kâinat ondan iktibas ediyor ve ona göre yapılmış ve onları ifade etmek için bir kitap gibi yazılmış.
Lügatçe;
muhteri: Misli görülmedik bir şey icâd eden. Yeni bir şey bulan. Yeni bir şey meydana getiren-tecessüm: Cisimleşme, maddeleşme-meşher-i acaib: Şartıcı güzellikte ve özellikte esrlerin sergilendiği sergi salonu-iktibas: Alıntı.
Geçmiş ecdat ve gelecek evlatlar sizi protesto edecek

Sual: 'Eskiler bizden âlâ veya bizim gibi; gelenler bizden daha fena gelecekler? '

Cevap: Ey Türkler ve Kürtler! Acaba şimdi bir miting yapsam, sizin bin sene evvelki ecdadınızı ve iki asır sonraki evlatlarınızı şu gürültühane olan asr-ı hazır meclisine davet etsem, acaba sağ tarafta saf tutan eski ecdadınız demeyecekler mi, 'Hey mîrasyedi yaramaz çocuklar! Netice-i hayatımız siz misiniz? Heyhat! Bizi akîm bir kıyas ettiniz, bizi kısır bıraktınız.' Hem de, sol tarafında duran ve şehristan-ı istikbalden gelen evlatlarınız, sağdaki ecdatlarınızı tasdik ederek demeyecekler mi ki, 'Ey tenbel pederler! Siz misiniz, hayatımızın suğra ve kübrası? Siz misiniz şu şanlı ecdadımızla bizi rapteden rabıtamızın hadd-i evsatı? Heyhat! Ne kadar hakîkatsiz ve karıştırıcı ve müşağabeli bir kıyas oldunuz'
İşte ey bedevî göçerler ve (ey inkılap softaları Haşiye1) ! Marızara-i hayal Haşiye2 üstünde gördünüz ki, şu büyük mitingde iki taraf da sizi protesto ettiler.

Haşiye1: Sonradan ilave edilmiştir.
Haşiye2: hayal daki bir sinematograftır.

Lügatçe;
âlâ: Üstün, yüce-akîm: Neticesiz, faydasız-kıyas: doğru sonuç vermeyen kıyaslama, karşılaştırma-şehristan-ı istikbal: İstikbal memleketi. Büyük bir şehir olan gelecek zaman-suğra ve kübra: en küçük ve en büyük-hadd-i evsat: Orta çizgi-müşağabeli: Aldatmacı-Marızara-i hayal: Hayalin hastalığı, bozuk hayal duygusu.