Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil.
Bediüzzaman
Yer yüzünü küçük bir bahçe gibi hayalen seyret, bak..
Eğer Cemîl-i Zülcelâlin esmâsındaki hüsünlerin mevcudat aynalarında bir cilvesini müşahede etmek istersen, zeminin yüzünü bir küçük bahçe gibi temâşa edecek bir geniş, hayalî gözle bak. Ve hem bil ki, Rahmâniyet, Rahîmiyet, Hakîmiyet, Adiliyet gibi tâbirler, Cenâb-ı Hakkın hem isim, hem fiil, hem sıfat, hem şe'nlerine işaret ederler.
İşte, başta insan olarak bütün hayvanatın muntazaman bir perde-i gaybdan gelen erzaklarına bak, Rahmâniyet-i İlâhiyenin cemâlini gör.
Hem bütün yavruların mucizâne iaşelerine ve başları üstünde ve annelerinin sinelerinde asılmış tatlı, sâfi, âb-ı kevser gibi iki tulumbacık süte temâşâ eyle, rahîmiyet-i Rabbâniyenin câzibedar cemâlini gör.
Hem bütün kâinatı envâıyla beraber bir kitab-ı kebîr-i hikmet ve öyle bir kitap ki, her harfi yüz kelime, her kelimesi yüzer satır, her satırı bin bab, her babı binler küçük kitap hükmüne getiren hakîmiyet-i İlâhiyenin cemâl-i bîmisâline bak, gör.
Hem kâinatı bütün mevcudatıyla mizanı altına alan ve bütün ecram-ı ulviye ve süfliyenin muvazenelerini idame ettiren ve güzelliğin en mühim bir esası olan tenasübü veren ve her şeye en güzel vaziyeti verdiren ve her zîhayata hakk-ı hayatı verip ihkak-ı hak eden ve mütecavizleri durduran ve cezalandıran bir âdiliyetin haşmetli güzelliğine bak, gör.
Hem insanın geçmiş tarihçe-i hayatını buğday tanesi küçüklüğündeki kuvve-i hâfızasında ve her nebat ve ağacın gelecek tarihçe-i hayat-ı saniyesini çekirdeğinde yazmasına ve her zîhayatın muhafazasına lüzumu bulunan âlât ve cihazata, meselâ arının kanatçıklarına ve zehirli iğnesine ve dikenli çiçeklerin süngücüklerine ve çekirdeklerin sert kabuklarına bak ve hafîziyet ve hâfiziyet-i Rabbâniyenin letafetli cemâlini gör.
Hem zemin sofrasında Kerîm-i Mutlak olan Rahmân-ı Rahîmin misafirlerine rahmet tarafından ihzar edilen hadsiz taamların ayrı ayrı ve güzel kokularına ve muhtelif, süslü renklerine ve mütenevvi, hoş tatlarına ve her zîhayatın zevk ve safâsına yardım eden cihazlara bak, ikram ve kerîmiyet-i Rabbâniyenin gayet şirin cemâlini ve gayet tatlı güzelliğini gör.
Hem Fettâh ve Musavvir isimlerinin tecellîleriyle başta insan olarak bütün hayvanatın su katrelerinden açılan pek çok mânidar suretlerine ve bahar çiçeklerinin habbe ve zerreciklerinden açtırılan çok cazibedar simalarına bak, fettâhiyet ve musavviriyet-i İlâhiyenin mu'cizâtlı cemâlini gör.
İşte, bu mezkûr misallere kıyasen, Esmâ-i Hüsnânın herbirisinin kendine mahsus öyle kudsî bir cemâli var ki, birtek cilvesi koca bir âlemi ve hadsiz bir nevi güzelleştiriyor.
Birtek çiçekte bir ismin cilve-i cemâlini gördüğün gibi, bahar dahi bir çiçektir. Ve Cennet dahi görülmedik bir çiçektir. Baharın tamamına bakabilirsen ve Cenneti İmân gözüyle görebilirsen bak, gör, cemâl-i sermedînin derece-i haşmetini anla. O güzelliğe karşı İmân güzelliğiyle ve ubudiyet cemâliyle mukabele etsen çok güzel bir mahlûk olursun. Eğer dalâletin hadsiz çirkinliğiyle ve isyanın menfur kubhuyla mukabele edip karşılasan, en çirkin bir mahlûk olmakla beraber, bütün güzel mevcudatın mânen menfurları olursun.
Lügatçe;
şe'n: Cenâb-ı Hakk`ın idâre ve terbiye etmesinin gereği, neticesi-perde-i gayb: Gayb perdesi, görünmeyen âlemin perdesi-Rahmâniyet-i İlâhiye: Cenâb-ı Hakkın kullarını beslemesi, koruması ve merhamet etmesi vasfı-rahîmiyet-i Rabbâniye: Cenâb-ı Hakkın kullarına şefkat ve merhamet edicilik, âhirette ebedî mükâfat vericilik vasfı-envâ: Tür, çeşit-kitab-ı kebîr-i hikmet: Büyük bir kitap gibi hikmetli mânâlar ifâde eden kâinat-hakîmiyet-i İlâhiye: Cenab-ı Hakkın her şeyi hikmet, faydalılık ve güzel gayeler ile yaratması vasfı-cemâl-i bîmisâl: Benzersiz güzellik-cram-ı ulviye ve süfliye: Yerdeki ve gökteki büyük cisimler-tenasüb: Uygunluk, uyma-ihkak-ı hak: Hakkın yerine getirilmesi, gerçekleştirilmesi-tarihçe-i hayat-ı saniye: Gelecek ikinci hayatında ki tarihçesi-hafîziyet: Allah`ın, her mahlukun başına gelecek vaziyetleri ve başından geçenleri muhâfaza etme sıfatı-kerîmiyet-i Rabbâniye: Her şeyi idare ve tebiye eden Cenâb-ı Hakkın ikram ediciliği, cömertliği vasfı-fettâhiyet ve musavviriyet-i İlâhiye: Cenâb-ı Allah`ın herşeye lâyık bir şekilde açma ve suret verme sıfatı-menfur: nefret edilen-kubh: Çirkin hareketler ve işler. Günah ve çirkin şeyler.
Gayr-ı müslimlerin hürriyeti milletimizin hürriyetinin rüşvetidir
Sual: Pekâlâ, kabul ettik ki hürriyet iyidir, güzeldir. Fakat şu Rum ve Ermenilerin hürriyeti çirkin görünüyor, bizi düşündürür. Reyin nedir?
Cevap:
Evvela: Onların hürriyeti, onlara zulmetmemek ve rahat bırakmaktır. Bu ise, şer'îdir. Bundan fazlası, sizin fenalığınıza, divaneliğinize karşı bir tecavüzleridir, cehaletinizden bir istifadeleridir.
Saniyen: Farz ediniz ki, hürriyetleri bildiğiniz gibi size fena olsun. Lâkin, yine biz ehl-i İslâm zararlı değiliz. Çünkü, içimizdeki Ermeniler üç milyon olmadığı gibi, gayr-ı müslimler dahi on milyon yoktur. Halbuki bizim milletimiz ve ebedî kardeşlerimiz üç yüz milyondan ziyade iken, bunlar üç müthiş kayd-ı istibdat ile mukayyed olup, ecnebilerin istibdâd-ı mânevîlerinin taht-ı esaretlerinde ezilirler. İşte hürriyetimizin bir şubesi olan gayr-ı müslimlerin hürriyeti, bizim umum milletimizin hürriyetinin rüşvetidir. Ve o müthiş istibdâd-ı mânevînin dâfi'idir. Ve o kayıtların anahtarıdır. Ve ecnebîlerin, bizim dûşümüze çöktürdükleri müthiş istibdâd-ı mânevînin râfiidir. Evet, Osmanlıların hürriyeti, koca Asya talihinin keşşafıdır. İslâmiyetin bahtının miftahıdır, ittihad-ı İslâm sûrunun temelidir.
Lügatçe;
Rey: Görüş, fikir, hüküm-şer'î: Şeriata âit, dîne uygun, İslâmî-kayd-ı istibdat: Esâret zinciri, esâret bağı-mukayyed: Bağlı-istibdâd-ı mânevî: Mânen baskı-dâfi': Def'eden, menedici-dûş: Omuz-râfi: kaldıran-keşşaf: Keşfeden, açan-miftah: Anahtar.