MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 27.01.2013 00:58
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..] Peygamber Efendimiz'den altın tavsiyeler.

Peygamber Efendimiz'den altın tavsiyeler.
Bir gün, bir adam Peygamber Efendimiz’in yanına gelerek, 'Size dünya ve ahiretle alakalı soracak sorularım var.' der. Bunun üzerine Peygamberimiz o kimseye, 'Ne istiyorsan sor.' buyururlar.
Ardından o kişi ile Peygamber Efendimiz arasında bizim de pek çok dersler çıkarabileceğimiz şu diyalog yaşanır:
- İnsanların en zengini olmak istiyorum.
Kanaatkâr olursan insanların en zengini olursun.
- İnsanların en hayırlısı olmak istiyorum.
İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır. Sen de insanlara faydalı ol.
- İnsanların en adaletlisi olmak istiyorum.
Kendin için istediğini insanlar için de istersen insanların en adili olursun.
- İnsanlar içinde Allah’a en yakın, O’nun en has kullarından olmak istiyorum.
Allah’ı çok zikredip anar ve hatırlarsan o zaman Allah’ın en has kulu olursun.
- Muhsinlerden, iyilik edenlerden olmak istiyorum.
Allah’a, O’nu görüyor gibi ibadet et, her ne kadar sen O’nu görmesen de O seni görüyor.
- İmanımı kemale erdirmek istiyorum.
Güzel ahlaklı olursan imanın kemale erer.
- Kıyamet günü nur içinde haşrolmak istiyorum.
Hiç kimseye zulmetme, kıyamet günü nur içinde haşrolursun.
- Merhamet görmek istiyorum.
Önce kendine ve insanlara merhamet et ki; Allah da sana merhamet etsin.
- Günahlarımın azalmasını istiyorum.
İstiğfar ederek günahlarının bağışlanması için Allah’a yalvarırsan günahların azalır.
- İnsanların en kerimi olmak istiyorum.
Allah’a kullarını şikayet etmezsen insanların kerimi olursun.
- Rızkımın bol olmasını istiyorum.
Temizliğe devam edersen rızkın bol olur.
- Allah ve Resulü tarafından sevilmek istiyorum.
O zaman Allah ve Resulü’nün sevdiklerini sev, sevmediklerini de sevme.
- Allah’ın bana kızmasından kendimi korumak istiyorum.
Kimseye kızmazsan Allah’ın gazabından ve kızmasından kurtulursun.
- Duamın kabul edilmesini istiyorum.
Haramlardan sakınırsan duaların kabul olur.
- Allah’ın beni başkalarının yanında rezil etmemesini istiyorum.
Namusunu koruyup iffetli ol ki; insanlar yanında rezil olmayasın.
- Allah’ın ayıplarımı, kusurlarımı örtmesini istiyorum.
Kardeşlerinin ayıplarını örtersen Allah da senin ayıplarını örter.
- Benim günahlarımı ne siler?
Gözyaşların, hudûun (saygıyla Allah’a kulluğun) ve hastalıklar.
- Allah yanında hangi iyilik daha faziletlidir?
Güzel ahlak, tevazu, belalara sabır ve kazaya rıza.
- Allah yanında en büyük günah hangisidir? Kötü ahlak ve Allah’ın emirlerine karşı gösterilen cimrilik.
- Rahman Allah’ın rahmetini ne coşturur?
Gizliden gizliye sadaka vermek ve sıla-i rahim (akrabaları ziyaret ve görüp gözetmek) .
- Cehennem ateşini ne söndürür?
Oruç.

İ'lem eyyühe'l-aziz!
Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın mahdud, ömrünün günleri madud ve herşeyin fanidir.
Öyleyse, şu kısa, fani ömrünü fani şeylere sarf etme ki, fani olmasın.
Bâki şeylere sarf et ki, bâki kalsın.
Bediüzzaman
İ'lem eyyühe'l-aziz: Ey aziz kardeşim bil ki
beka: devamlılık
mahdud: sınırlı
madud: belli, sayılı, miktarlı
fani: devamlı olmayan, gelip geçici
bâaki: ebedi, daimi, sonsuz
İman, hangi şeye girse hayatlandırır, bakileştirir
İkinci mesele
Hayatın hakiki hukukuna baktım. Gördüm ki:
Hayatım Rabbânî bir mektuptur; kardeşlerim olan zîşuur mahlûkata kendini okutturur, Yaratanı bildirir bir mütalâagâhdır.
Hem Hâlıkımın kemâlâtını teşhir eden bir ilânnâmeliktir.
Hem hayatı yaratanın hayatla ihsan ettiği kıymettar hediyeler ve nişanlarla bilerek süslenip hergün tekerrür eden resm-i küşadda mü'minâne, şuurdarâne, şâkirâne, minnettarâne Padişah-ı Bîmisâlinin nazarına arz etmektir.
Hem hadsiz zîhayatların Hâlıklarına vâsıfâne tahiyyatlarını ve şâkirâne tesbihat hediyelerini anlamak, müşahede etmek ve şehadetle ilân etmektir.
Hem lisan-ı hal ve lisan-ı kâl ve lisan-ı ubudiyet ile Hayy-ı Kayyûmun mehâsin-i rubûbiyetini izhar etmektir.
İşte bunlar gibi hayatın yüksek hukukları uzun zaman istemediği gibi, hayatı bin derece i'lâ eder ve dünyevî olan hukuk-u hayatiyeden yüz derece daha kıymettardır diye ilmelyakîn ile bildim ve dedim: Sübhânallah! İman ne kadar kıymettar ve hayattardır ki, hangi şeye girse canlandırır ve bir şûlesi böyle fâni hayatı, bâkiyâne hayatlandırır, üstündeki fenayı siler.
Lügatçe;
zîşuur: Akıl, şuur sâhibi-mütalâagâh: Etraflıca düşünme, okuma ve inceleme yeri-ilânnâme: İlân yazısı; tanıtma aracı-tekerrür: Tekrarlanma-resm-i küşad: Resmî geçit, geçiş töreni, açılış merâsimi-mü'minâne: İnanarak-şuurdarâne: Bilerek, şuurlu bir şekilde-şâkirâne: Şükrederek. Şükretmek suretiyle-minnettarâne: Yapılan iyilikleri anlayarak, takdir ederek, memnun olarak-Padişah-ı Bîmisâl: Benzersiz padişah-vâsıfâne: Övgüye değer-tahiyyat: Selâmlar, duâlar, mânevî hayat hediyeleri-lisan-ı kâl: Konuşma, anlatma dili-lisan-ı ubudiyet: Kulluk dili, ibadetlerle anlatılmak istenen-mehâsin-i rubûbiyet: Cenab-ı hakk'ın, her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idâresi altında bulundurmasının bahşettiği güzellikler-i'lâ: Yükseltme, yüceltme-ilmelyakîn: Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek-fena: Yokluk, yok olma.
Evinizin bereket direkleri
Evet, kâinatın şehadetiyle, nihayet derecede Rahmân, Rahîm ve Lâtif ve Kerîm olan Hâlık-ı Zülcelâli ve'l-İkram, çocukları dünyaya gönderdiği vakit, arkalarından rızıklarını gayet lâtif bir surette gönderip ve memeler musluğundan ağızlarına akıttığı gibi, çocuk hükmüne gelen ve çocuklardan daha ziyade merhamete lâyık ve şefkate muhtaç olan ihtiyarların rızıklarını dahi, bereket suretinde gönderir. Onların iaşelerini, tamahkâr ve bahîl insanlara yükletmez.
('Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır.' Zâriyat Sûresi: 51:58)
('Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir.' Ankebut Sûresi: 29:60)
âyetlerinin ifade ettikleri hakikati, bütün zîhayatın envâ-ı mahlûkları lisan-ı hâl ile bağırıp o hakikat-i kerîmâneyi söylüyorlar.
Hattâ değil yalnız ihtiyar akraba, belki insanlara arkadaş verilen ve rızıkları insanların rızıkları içinde gönderilen kedi gibi bazı mahlûkların rızıkları dahi bereket suretinde geliyor. Bunu teyid eden ve kendim gördüğüm bir misal: Benim yakın dostlarım bilirler ki, iki üç sene evvel hergün yarım ekmek -o köyün ekmeği küçüktü- muayyen bir tayınım vardı ki, çok defa bana kâfi gelmiyordu. Sonra dört kedi bana misafir geldiler. O aynı tayınım hem bana, hem onlara kâfi geldi. Çok kere de fazla kalırdı.
İşte şu hâl o derece tekerrür edip bana kanaat verdi ki, ben kedilerin bereketinden istifade ediyordum. Kati bir surette ilân ediyorum, onlar bana bâr değil. Hem onlar benden değil, ben onlardan minnet alırdım.
Ey insan! Madem canavar suretinde bir hayvan, insanların hanesine misafir geldiği vakit berekete medar oluyor. Öyleyse, mahlûkatın en mükerremi olan insan; ve insanların en mükemmeli olan ehl-i iman; ve ehl-i imanın en ziyade hürmet ve merhamete şâyân aceze, alîl ihtiyareler; ve alîl ihtiyarların içinde şefkat ve hizmet ve muhabbete en ziyade lâyık ve müstehak bulunan akrabalar; ve akrabaların içinde dahi en hakikî dost ve en sadık muhib olan peder ve valide, ihtiyarlık hâlinde bir hanede bulunsa, ne derece vesile-i bereket ve vasıta-i rahmet ve sırrıyla, -yani, 'Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti'- ne derece sebeb-i def-i musibet olduklarını sen kıyas eyle.
Lügatçe;
bahîl: Cimri-mükerrem: Hürmet ve tazim olunan. İkrâm olunmuş-aceze: Aciz duruma düşmüş, yardıma muhtaç kimse-alîl: Hasta, hastalıklı-sebeb-i def-i musibet: Musîbeti, belâyı defetme sebebi.
Küllî irade ve cüz’i irade ne demektir?
Küllî irade, sonsuz işleri birlikte dileyebilen ilâhî iradedir. Cüz’i irade ise bir anda ancak bir şey dileyebilen, iki şeye birlikte taallûk edemeyen insan iradesidir.
İnsan bedeninde yüz trilyon kadar hücre olduğu söyleniyor. Her hücrenin de nice fonksiyonları var. İnsan, bir anda iki şey irade edemezken, bedenindeki bu sayısız faaliyetleri nasıl izah edecektir? Demek ki, insan kendine malik değil. O bir kuldur. Bedeni, küllî bir irade ile tanzim ve idare ediliyor.
Gafletten kurtulup gerçeği bulan bahtiyar kullar ise şöyle düşünürler: “Madem ki, hiçbir organım, hiçbir hücrem başıboş değil, öyle ise ben de başıboş olamam! İç âlemimde cereyan eden bütün işler hikmetli ve faydalı. O halde ben, irademi doğru kullanarak ne dünyama ne de âhiretime fayda sağlamayan boş işlerin peşinde koşmamalıyım. Bedenimdeki her hücre, semadaki her yıldız ve kâinattaki her sistem küllî bir irade ile hareket ettiklerine göre, ben de cüz’i irademi o küllî iradeye uygun olarak kullanmalıyım. Kulluk görevimi aksatmamalı, ibadetimi eksiksiz yerine getirmeliyim. ”
Sonra, düşüncesini genelleştirir: Ben kendi iç âlemime karışamadığım gibi, ağaç da kendi içinde işleyen fabrikanın gerçek sahibi değil. Ve o tezgahın muntazam çalışması onun kendi hüneri değil. Şu ağacı elma, bunu da armut verecek şekilde programlayan bir hikmet, bir kudret, bir ilim var. Ve yine, ben kan nehrimde akan alyuvarlardan ve akyuvarlardan habersiz olduğum gibi, deniz de içindeki balıklardan habersiz. Sema da yıldızlarını tanımıyor. Saçımı kendim yapmadığım gibi, ağaçlar da yapraklarını kendileri takmıyorlar. Ormanlar, dağın hüneri değil. Güneş de gezegenlerine sahip çıkamaz.
İşte kâinatta meydana gelen bu sonsuz işler, birlikte nazara alındığında, küllî ve mutlak bir iradeyi açıkça gösterirler.
Şöyle bir düşünelim: Bu âlemde birbirinden farklı ne kadar çok fiil birlikte icra ediliyor! Her an, mikroplar âleminden, bakterilerden, al ve akyuvarlardan, böceklerden, kuşlara, insanlara varıncaya kadar nice canlılar ölümü birlikte tadıyorlar. Onların yerleri ise, boş kalmıyor. Bir o kadar, hatta daha fazla varlık dünya ile tanışıyor.
Yine sayısını bilemeyeceğimiz kadar çok canlı hastalanırken, aynı anda bir o kadarı da şifâ buluyor. Niceleri izzete doğru tırmanırken, niceleri de zillete düşüyolar.
Kimileri henüz yemeklerini yerken, başkaları açlığa yaklaşıyorlar. Her biri bir ilâhî ismin tecellisini gösteren böyle sonsuz ve birbirinden farklı, hatta çoğu zaman birbirine zıt fiilleri birlikte icra etmek, ancak küllî bir iradenin işidir.
İşte insan o cüz’i iradesini ölçü tutarak ve onun aczine, noksanlığına bakarak bu sonsuz icraatları hayret ve hayranlıkla düşünür; imanı kemâle erer.