MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 26.01.2013 00:00
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]İSTİKLAL HARBİNDEKİ ZAFER ORDUNUNDUR

'Toplumsal tepkilerin, tarafları çözüme zorladığı her seferinde ya devlet içindeki kriptolar -adını siz koyun- ya da onların dağ versiyonu olan PKK içindeki gayrı Kürt unsurlar, buna mani oldular. Daha açık ifade ile ortadaki kavga, Türk olmayan Türkler ile Kürt olmayan Kürtlerin kavgası idi ama kavgada ölenler hakiki Kürtler ile hakiki Türklerdi'
İSTİKLAL HARBİNDEKİ ZAFER ORDUNUNDUR
«Denizli müdafaatında izahı ve ispatı bulunan bir mese­lenin kısacık bir hülâsası­dır.
Bir dehşetli kumandan dehâ ve zekâvetiyle or­dunun müsbet hasene­lerini kendine alıp ve ken­dinin menfî seyyi­elerini o orduya vererek, o ef­rad adedince haseneleri, gazilikleri bire indirdiği ve seyyiesini o ordu ef­radına isnad ederek onların adedince sey­yieler hük­müne getirdiğinden, deh­şetli bir zulüm ve hilâf-ı hakikat ol­ma­sından, ben kırk sene evvel be­yan ettiğim bir hadîsin o şahsa vurduğu to­kada binaen, sâbık mahkeme­lerimizde bana hücum eden bir müddei­umumîye dedim: “Gerçi onu hadîslerin ihbarıyla kırıyorum, fa­kat ordunun şerefini muhafaza ve büyük hatalardan vikaye ederim. Sen ise, birtek dostun için, Kur’ân’ın bayrak­tarı ve âlem-i İslâmın kahraman bir kumandanı olan ordunun şerefini kırıyorsun ve ha­senelerini hiçe indiriyorsun” dedim. İnşâal­lah, o müddeî insafa geldi, ha­tâdan kurtuldu.» (Şualar sh: 378)
«Şu devlet-i İslâmiye yirmi otuz milyon iken, bütün Avrupa’nın bü­yük devletlerine karşı hayatını ve mevcudiye­tini muhafaza ettiren, şu dev­letin ordusundaki nur-u Kur’ân’dan gelen şu fikirdir: “Ben ölürsem şe­hidim, öldürsem gazi­yim.” Kemâl-i şevkle ölümün yüzüne güle­rek is­tik­bal etmiş, daima Avrupa’yı titretmiş. Acaba dün­yada basit fikirli, sâfi kalbli olan neferâtın ru­hunda şöyle ulvî fedakâr­lığa sebebiyet verecek hangi şey gösterilebilir? Hangi hamiyet onun ye­rine ikame edilebilir ve hayatını ve bütün dünya­sını severek ona feda ettirebilir? » (Mektubat sh: 326)
RAHMET-İ İLAHİYEDEN ÜMİT KESİLMEZ
«Rahmet-i İlâhiyeden ümit kesilmez. Çünkü, Ce­nâb-ı Hak, bin se­ne­den beri Kur’ân’ın hizmetinde istihdam et­tiği ve ona bayraktar tayin et­tiği bu va­tandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cema­atini, mu­vak­kat arızalarla inşaallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir.» (Mektubat sh: 327)
MEBUS SALİH YEŞİL’İN MEKTUBU
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine yapılan zulüm­lere karşı vic­danı isyan eden eski mebuslardan Merhum Salih Yeşil tarafından zamanın idarecilerinden Hilmi Uran’a yazılan mektubun sûreti:
«Molla Said kimdir?
El’an Afyon’un Emirdağı kazasında ikamete memur olan Molla Said, doğumundan itibaren Türk kardeşleri ara­sında yaşamış, Türk seci­yesiyle perverde olmuş, Umumî Harpte Kafkas’ın karlı dağla­rında kah­raman asker­lerimiz arasında gö­nüllü alay kuman­danı olarak mücahede ve irşad için dolaşıp büyük bir harp madalyası almış, Sarı­kamış taarru­zunda, Bitlis’in suku­tunda yaralı ol­duğu halde esir olup senelerce Rus gar­nizonla­rında çile çek­miş, firar edip İstanbul’a gelerek ilmî kudretine binaen Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye âzalığında bulunmuş, Kuvâ-yı Milliye ihdâsında halkı mücahe­deye teşvik etmiş, Büyük Millet Meclisinin ilk se­nesinde Ankara’ya gelerek Hacı Bayram misafirhanesinde birçok müte­reddit kim­selere vatanın müdafaası lüzumunu anlatmak hizmetinde bu­lunmuş olan bu hakikî vatanperver insanın, evvelce ibadete, imana, iti­kada müteallik yazdığı ve yazagel­mekte olduğu eserleri, din ve dindarları sevmeyen bazı kim­selerin, hususuyla dahiliye vekâletinde bulunmuş olan men­faatpe­rest Şükrü Kaya’nın mezhep ve rejimine uygun gel­memekle, asılsız isnad ve uydurma raporlarla bu zavallı adam yirmi küsur sene­den beri hapis ve ne­fiy cezalarıyla perişan edilmiş ve iki sene ev­velisi yine o yazıları bahane­siyle Kastamonu’daki çilehanesinden kollarına kelepçe vurularak ken­di­sine selâm vermiş olan altmış altı adamla De­nizli Cezaevine sevk ve onbir ay kadar hapsedil­dikten sonra, mu­zır telâkki edi­len o eserleri, ev­velâ İstanbul Müftülüğünde bir heyet tarafından, bilâ­hare Ankara’da Diyanet Riyaseti ve Dil-Tarih Enstitüsü âzalarından mü­rekkep bir komisyon mari­fe­tiyle aylarca tetkik olunduktan sonra, bu eser­lerin hiçbiri­sinde devletin siyasetini ve âsâyişi rencide edebilecek en ufa­cık birşey görülme­mekle, Molla Said ve Nur şakirtleri ve eserlerini oku­yanlar, mahkeme kararıyla serbest bırakılmış ve Denizli’de oturmasına müsaade olunmuş iken, maat­teessüf, bu ihtiyar adam, az zaman sonra Denizli’den Afyon’a ve oradan da Emirdağı kaza­sına teb’id ve herhangi bir Türk kardeşiyle dahi temastan men edilmiş.
Sayın Beyim,
Cumhuriyet serbestiyetinden, Teşkilât-ı Esasiye Kanununun hürri­yetinden mahrum kalan bu za­vallı ihti­yar adam, her suretle himayeye lâ­yık, ba­kılmaya muhtaç, ak­raba ve taallûkatı olmayıp sırf bir İslâm hü­kû­metin himaye­sine muhtaç bir İs­lâm mütefekkiridir. Şair-i meşhur Âkif Bey mer­humun rivayetine nazaran, Mısır’ın en mâruf ulemasın­dan olan ve garbın müteaddit lisan ve felsefesine âşina bulu­nan Üstad-ı âzam Abdülâziz Çaviş’in yirmi küsur sene evve­lisi el-Ehram ceri­desindeki Said hakkında yazdığı “Fatînü’l-Asr” başlıklı makalesini okuyan ve kendisiyle bizzat gö­rüşen ilim adamları, bu zatın fıtraten ilmî kudre­tini ve İlâhî mes­le­ğini takdir edebilirler.
Sayın Beyim,
Kürtlük sözüyle türlü hakarete hedef olan Molla Said, seciyeten tak­dire şâyan bir Türk âşıkı ve İs­lâmiyet hâdimi­dir.HAŞİYE Bundan mem­leketimiz içtimaen zarar değil, mânen fayda görecektir. Ben, namus ve şerefim namına şehadet ederim ki, Molla Said, kat’iyen temiz bir adam­dır. Onun için, sizin gibi milletin dahilen idare ve mukadde­ratına el ko­yan dirayetli zatlardan insaniyet na­mına temenniyatım şudur:
Yanlış anlayışlı jurnalcilerin sözleriyle hürriyet nimetinden, saf hava teneffüsünden, herhangi bir Türk kar­deşiyle görüşmeden mahrum kalan bu adamı, hükûmetin adaleti, makamınızın ehem­miyeti namına ve adl ve ihsan ka­ziyesine tevfikan olsun, bu adam hakkında dahi adalet ve kendi­siyle de hiç olmazsa bir defa olsun hüsn-ü niyetle gö­rüştükten sonra onun hakkında ibka veya ifna kararını ver­mek lûtfunda bulunursanız, elbette ehemmiyetli vazifenizi kanun dairesinde ifa etmiş olacağınızdan dolayı ta­rihçe-i ha­yatınıza takdire değer bir fasıl derc buyurmuş, adalet­perver­liği­nizi halka ve âcizleri gibi bacağı kesilmiş, köşede kal­mış hür fi­kirli vak’a-nüvislere duyurmuş olursu­nuz efendim.
Milliyetini, memleketini candan seven; teninde, ka­nında, Kürtlük, Arnavutluk, Boşnaklık kanı kokusu olma­yan, Erzu­rum’un eski milletvekillerinden, bacağı kesik, Yeşil Oğlu Mehmed Salih» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 155)
SONSÖZ
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Türk Ordusunu bin yıldan bu yana İslâmiyetin en kahraman muhafızı olarak görmüş ve beyan etmiştir. Türkiye’nin, İslâm Âlemi’nin ve dünya sulhunun en büyük teminatı, güçlü, imanlı ve bin yıl­lık hizmetine uygun bir yapıdaki bu millettir ve onun ordusu­dur. Kahraman ordumuz her bakımdan dünyanın en güçlü ordusu iken dünya çapında hiçbir cihan harbi olmamıştır. Fakat ne zaman bu kahraman milletin ve ordusunun gerek iç, gerek dış tesirler sebebiyle dünyada söz sahibi olması engellenmiştir, işte o zaman kısa sürede yeryü­zünde iki cihan harbi olmuştur. Bu iki cihan savaşından sonra da bu­günlere kadar da, insanlık dünyası sulh-u umumi görememiştir.
Türkiye ve Türk Ordusu, memleketimiz ve aynı zamanda İslâm Âlemi için çok ehemmiyetlidir. Onun için her­kes bütün dünyevî hesaplarını buna göre yapmaktadır.
Bu memleketin milliyetperver ve vatanperverleri ve dindarları aklını başına almalı, bu oyunları bilerek ona göre hareket etmelidirler. Biz şuna kati olarak inanıyoruz ki, her­şey gibi bu mesele de birgün tabi’ mecrasına oturacaktır.