Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
(Allah'ım, Kur'an'ı akıllarımızın, kalblerimizin, ruhlarımızın nuru ve nefislerimizin de mürşidi yap. Âmin, amin, amin)
Risale-i Nur'dan bir dua
Kur’ân nedir, tarifi nasıldır?
• ve şu âlem-i insaniyetin mürebbîsi,
• ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetin mâ ve ziyası,
• ve nev-i beşerin hikmet-i hakikiyesi,
• ve insaniyeti saadete sevk eden hakikî mürşidi ve hâdîsi,
• ve insana hem bir kitab-ı şeriat,
• hem bir kitab-ı dua,
• hem bir kitab-ı hikmet,
• hem bir kitab-ı ubûdiyet,
• hem bir kitab-ı emir ve davet,
• hem bir kitab-ı zikir,
• hem bir kitab-ı fikir,
• hem bütün insanın bütün hâcât-ı mâneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, câmi’ bir kitab-ı mukaddestir.
• Hem bütün evliya ve sıddıkîn ve urefâ ve muhakkıkînin muhtelif meşreblerine ve ayrı ayrı mesleklerine, herbirindeki meşrebin mezâkına lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve herbir mesleğin mesâkına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütüphane hükmünde bir kitab-ı semâvîdir.
Lügatçe;
mürebbî: terbiye edici-insaniyet-i kübrâ: insanlığın en yüce mertebesi-mâ ve ziya: su ve ışık-hikmet-i hakikiye: her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, olması gereken keyfiyette bulunduğunu gösteren gerçek ilim, bilgi-mürşid: doğru yolu gösterici-hâdî: hidâyet edici, hakkı gösteren-kitab-ı şeriat: şeriat, kanun kitabı-kitab-ı dua: dua kitabı-kitab-ı hikmet: hikmet kitabı-kitab-ı ubûdiyet: kulluk kitabı-kitab-ı emir ve davet: davet ve emir kitabı-kitab-ı zikir: zikir kitabı-kitab-ı fikir: fikir kitabı-hâcât-ı mâneviye: mânevî ihtiyaçlar-merci: kaynak-câmi’: kapsamlı-kitab-ı mukaddes: her türlü kusur ve noksandan yüce kutsal kitap-sıddıkîn: daima doğruluk üzere ve Allah’a ve peygambere sadakatte en ileride olanlar-urefâ: ârifler, Allah’ı isim ve sıfatlarıyla hakkıyla tanıyanlar-muhakkıkîn: gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlimler-meşreb: manevi haz ve feyiz alınan yol-mezâk: zevk-tenvir: nurlandırmak-mesâk: maksat-muvafık: uygun-risale: kitap-ibraz: meydana koymak, göstermek-kitab-ı semâvî: Allah’ın gönderdiği kitap.
Kulluk bağıyla öyle zengin bir zatın iaşe defterine kayıtlıyız ki...
İKİNCİ MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE
Fıtratımdaki hadsiz aczimle beraber, ihtiyarlık ve gurbet ve kimsesizlik ve tecridim içinde ehl-i dünya desiseleriyle, casuslarıyla bana hücum ettikleri hengâmda kalbimde dedim: 'Elleri bağlı, zayıf ve hasta bir tek adama ordular taarruz ediyor. O bîçarenin (yani benim için) bir nokta-i istinad yok mu? ' diye âyetine müracaat ettim. Bana bildirdi ki:
'İntisab-ı imanî tezkeresiyle, Kadîr-i Mutlak öyle bir Sultana istinad edersin ki, zemin yüzünde her baharda dört yüz bin milletten mürekkeb nebatat ve hayvanat ordularının bütün cihazatlarını kemâl-i intizamla vermekle beraber, her sene eşcar ve tuyur denilen o iki muazzam ordusunun elbiselerini tazelendirerek yeni libaslar giydirir, urbalarını ve formalarını değiştirir; ve tavuğun ve kuşun fistanlarını ve çarşaflarını tazelendirdiği gibi, dağın libasını ve sahranın yüz örtüsünü değiştirir. Ve başta insan olarak hayvanatın muazzam ordusunun bütün erzaklarını, değil medenî insanların son zamanda keşfettikleri et ve şeker vesaire taamların hülâsaları gibi, belki yüz derece o medenî hülâsalardan daha mükemmel ve bütün taamların her nev'inden, tohum ve çekirdek denilen Rahmânî hülâsalara koyup ve o hülâsaları dahi, onların pişirmelerine ve inbisatlarına dair kaderî târifeleri içine sarıp, muhafaza için küçücük sandukçalara koyup tevdi eder. O sandukçukların icadı kâf-nûn fabrikasından o kadar çabuk ve kolay ve çoklukladır ki, Kur'ân der: 'Bir emirle yapılır.' Hem o umum hülâsalar bir şehri doldurmadığı ve birbirine benzedikleri ve aynı madde oldukları halde, Rezzâk-ı Kerîm onlardan bir yaz mevsiminde pişirdiği gayet mütenevvi ve leziz taamlar zeminin bütün şehirlerini bir cihette doldurabilir. İşte sen, intisab-ı imanî tezkeresiyle böyle bir nokta-i istinad bulabildiğinden, hadsiz bir kuvvete ve kudrete dayanabilirsin.'
Ben de, âyetten bu dersimi aldıkça öyle bir kuvve-i mâneviyeyi buldum ki, değil şimdiki düşmanlarıma, belki dünyaya meydan okutturabilir bir iktidar-ı imanı hissederek bütün ruhumla dedim. Ve hadsiz fakrım ve ihtiyacım cihetinde dahi bir nokta-i istimdad için yine o âyete müracaat ettim. Bana dedi ki:
'Sen memlûkiyet ve ubûdiyet intisabıyla öyle bir Mâlik-i Kerîme mensub ve iaşe defterinde mukayyedsin ki, her bahar ve yazda gaybdan ve hiçten, umulmadığı yerden ve kuru bir topraktan kaldırır, indirir tarzında yüz defa zemin sofrasını ayrı ayrı yemekleriyle tezyin eder, serer. Güya zamanın seneleri ve her senenin günleri, birbiri arkasından gelen ihsan meyvelerine ve rahmet taamlarına birer kap ve bir Rezzâk-ı Rahîmin küllî ve cüzî ihsanat mertebelerine birer meşherdirler. İşte sen böyle bir Ganiyy-i Mutlakın abdisin. Abdiyetine şuurun varsa, senin elîm fakrın leziz bir iştah olur.'
Ben de o dersimi aldım. Nefsimle beraber 'Evet evet, doğrudur' deyip mütevekkilâne dedim.
Lügatçe;
nokta-i istinad: Dayanak noktası-İntisab-ı imanî: İman yoluyla Allah'a bağlanma-istinad: Dayanma-mürekkeb: Birden fazla unsurdan meydana gelen-eşcar: Ağaçlar-tuyur: Kuşlar-hülâsa: Konsantre edilmiş yiyecek, öz-inbisat: Genişleme, yayılma-kâf-nûn fabrikası: (Risale-i Nur Külliyatında geçen bir tabirdir) Allah'ın Kün emriyle her işin olması. (Kün) 'Ol' emri olan bu kelime 'Kâf' ve 'Nun' harfleri ile yazıldığından böyle denilmiştir-mütenevvi: Çeşit çeşit-nokta-i istimdad: Yardım istenecek yer-memlûkiyet: Kölelik, kulluk, hizmetkârlık-iaşe defteri: Yemek verileceklerin kaydedildiği defter-mukayyed: kayıtlı-meşher: Teşhir yeri. Gösterme yeri. Sergi-Ganiyy-i Mutlak: Sonsuz ve sınırsız zenginlik sahibi ve hiç bir şeye ihtiyacı olmayan Allah.