Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
İslâm düşmanları yüz yıldır aynı metodu kullanıyor: İrtica ile suçluyor!
Kardeşlerim,
(Sizce münasipse Başvekile ve dindar meb’uslara verilmek üzere,
ihtara binaen yazdırılmış gayet ehemmiyetli bir hakikattir.)
Mukaddeme: Kırk seneye yakın siyaseti terk ettiğimden ve ekser hayatım bir nevi inzivada geçtiğinden, hayat-ı içtimaiye ve siyasiye ile meşgul olmadığımdan, büyük bir tehlikeyi göremiyordum. Bugünlerde o tehlikenin hem millet-i İslâmiyeye ve hem de bu memleket ve hükûmet-i İslâmiyeye büyük bir zarar vermeye zemin hazırlamakta olduğunu hissettim. Mecburiyetle, İslâmiyet milliyeti ve hâkimiyeti ve memleketin selâmeti için çalışan ehl-i siyaset ve cemiyet-i beşeriyeye hamiyetle çalışanlar için bana mânevî bir ihtar edildiğinden Üç Noktayı beyan edeceğim.
Birinci nokta: Gazeteleri dinlemediğim halde bir iki senedir “irtica ile ittiham” kelimesi mütemadiyen tekrar edildiğini işitiyordum. Eski Said kafasıyla dikkat ettim, kat’iyen gördüm ki:
Siyaseti dinsizliğe âlet yapan ve beşerdeki en dehşetli vahşet ve bedevîliğin bir kanun-u esasîsine irticaa çalışan ve hamiyet maskesini başına geçiren gizli İslâmiyet düşmanları, gaddarâne bir ittihamla ehl-i İslâmiyet ve hamiyet-i diniye ve kuvvet-i imaniye cihetiyle değil dini siyasete âlet yapmak, belki de siyaseti dine âlet ve tâbi yapmakla, tâ İslâmiyetin kuvvet-i mâneviyesinden bu hükümet-i İslâmiyeyi tam kuvvetlendirmek ve dört yüz milyon hakikî kardeşi arkasında ihtiyat kuvveti bulundurmak ve bir kısım zâlim Avrupa’nın dilenciliğinden kurtulmak için çalışanlara pek haksız olarak “irtica” damgasını vurup onları memlekete zararlı tevehhüm etmeleri, yerden göğe kadar hadsiz bir haksızlıktır. Nümunelerinden birinci nümunesi: Bu asrın dehşetli zulmüne karşı bir sed olarak İkinci Noktada beyan etmek zamanı geldi. Menşe’leri iki kanun-u esasiye istinad eden iki irtica var:
Biri: Siyasî ve ictimaî ki, hakikî irticadır. Onun kanun-u esasîsi çok su-i istimale ve zulme medar olmuştur.
İkincisi: İrtica namı verilen hakikî bir terakki ve adaletin esasıdır.
Lügatçe;
inziva: Süfli ve hevesi işleri bırakıp ilm-i Kur'an ve imanla, ibadet ve taatla, Kur'ân ve imana hizmetle vakit geçirmek-hamiyet: din gibi mukaddes değerleri ve aile ve vatanı koruma duygusu ve gayreti-kanun-u esasî: temel kanun, Anayasa-irtica: gericilik, eskiye dönüş-gaddarâne: gaddarca, acımasızca-ittiham: suçlama-kuvvet-i mâneviye: mânevî güç-ihtiyat kuvveti: yedek güç-tevehhüm: zan, sanmak-Menşe’: çıkış noktası-su-i istimal: kötüye kullanma-terakki: ilerleme, yükselme.
Böyle hamiyetten yüz bin defa el'iyâzü billâh!
Eğer hamiyet-i milliye bunlardan ibaretse ve terakki ve saadet-i hayatiye bu ise, evet, sen böyle Türkçü isen ve böyle milliyetperver isen, ben o Türkçülükten kaçıyorum; sen de benden kaçabilirsin. Eğer zerre miktar hamiyet ve şuurun ve insafın varsa, şimdiki taksimata bak, cevap ver. Şöyle ki:
Türk milleti denilen şu vatan evlâdı altı kısımdır. Birinci kısmı, ehl-i salâhat ve takvâdır. İkinci kısmı, musibetzede ve hastalar taifesidir. Üçüncü kısmı, ihtiyarlar sınıfıdır. Dördüncü kısmı, çocuklar taifesidir. Beşinci kısmı, fakirler ve zayıflar taifesidir. Altıncı kısmı gençlerdir.
Acaba bütün evvelki beş taife Türk değiller mi? Hamiyet-i milliyeden hisseleri yok mu? Acaba altıncı taifeye sarhoşçasına bir keyif vermek yolunda o beş taifeyi incitmek, keyfini kaçırmak, tesellilerini kırmak hamiyet-i milliye midir, yoksa o millete düşmanlık mıdır? 'El-hükmü li'l-ekser' sırrınca, eksere zarar dokunduran düşmandır, dost değildir.
Senden soruyorum:
Birinci kısım olan ehl-i İmân ve ehl-i takvânın en büyük menfaati, frenkmeşrebâne bir medeniyette midir? Yoksa hakaik-i imaniyenin nurlarıyla saadet-i ebediyeyi düşünüp, müştak ve âşık oldukları tarik-i hakta sülûk etmek ve hakikî teselli bulmakta mıdır? Senin gibi dalâlet-pîşe hamiyetfuruşların tuttuğu meslek, müttakî ehl-i imanın mânevî nurlarını söndürüyor ve hakikî tesellilerini bozuyor ve ölümü idam-ı ebedî ve kabri daimî bir firak-ı lâyezâlî kapısı olduğunu gösteriyor.
İkinci kısım olan musibetzede ve hastaların ve hayatından me'yus olanların menfaati, frenkmeşrebâne, dinsizcesine medeniyet terbiyesinde midir? Halbuki, o biçareler bir nur isterler, bir teselli isterler. Musibetlerine karşı bir mükâfat isterler. Ve onlara zulmedenlerin intikamlarını almak isterler. Ve yakınlaştıkları kabir kapısındaki dehşeti def etmek istiyorlar. Sizin gibilerin sahtekâr hamiyetiyle, pek çok şefkate ve okşamaya ve tımar etmeye çok lâyık ve muhtaç o biçare musibetzedelerin kalblerine iğne sokuyorsunuz, başlarına tokmak vuruyorsunuz, merhametsizcesine ümitlerini kırıyorsunuz, ye's-i mutlaka düşürüyorsunuz. Hamiyet-i milliye bu mudur? Böyle mi millete menfaat dokunduruyorsunuz?
Üçüncü taife olan ihtiyarlar bir sülüs teşkil ediyor. Bunlar kabre yakınlaşıyorlar, ölüme yaklaşıyorlar, dünyadan uzaklaşıyorlar, âhirete yanaşıyorlar. Böylelerin menfaati ve nuru ve tesellisi, Hülâgû ve Cengiz gibi zalimlerin gaddarâne sergüzeştlerini dinlemesinde midir? Ve âhireti unutturacak, dünyaya bağlandıracak, neticesiz, mânen sukût, zâhiren terakki denilen şimdiki nevi hareketinizde midir? Ve uhrevî nur, sinemada mıdır? Ve hakikî teselli, tiyatroda mıdır? Bu biçare ihtiyarlar hamiyetten hürmet isterlerken, mânevî bıçakla o biçareleri kesmek hükmünde ve 'İdam-ı ebediye sevk ediliyorsunuz' fikrini vermek ve rahmet kapısı tasavvur ettikleri kabir kapısını ejderha ağzına çevirmek, 'Sen oraya gideceksin' diye mânevî kulağına üflemek hamiyet-i milliye ise, böyle hamiyetten yüz bin defa el'iyâzü billâh!
Lügatçe;
hamiyet: Mukaddesatı,milletin haklarını, nâmus ve haysiyeti korumak hususlarında gösterilen gayret ve titizlik-ehl-i salâhat ve takvâ: Güzel ahlâklı ve günahlardan kendisini çeken kimse-musibetzede: Belâya uğrayan, hastalık veya başka dertlere uğrayan-Hamiyet-i milliye: Milletin hak, hukuk ve nâmusunu koruma konusunda gösterilen gayret ve titizlik-El-hükmü li'l-ekser: Hüküm eksere, çoğunluğa göre verilir mânâsında-frenkmeşrebâne: Batılıları taklit eder tarzda, onlar gibi yaşarcasına-müştak: Arzu ve iştiyak gösteren, fazla istekli-tarik-i hak: hak yolu, doğru yol-sülûk: bir yolu tâkip etme-dalâlet-pîşe: sapıklığa alışmış-hamiyetfuruş: Gayretkeş, hamiyetli görünmeye çalışan, hamiyet iddiasında olan-müttakî: Kendisini Allah`ın sevmediği fenâ şeylerden koruyan; haramdan ve günâhtan çekinen; takvâ sahibi, dindar-firak-ı lâyezâlî: Bitmeyen ayrılık, ebedî ayrılık-me'yus: Ümitsiz, kederli-tımar: İyileştirme için yapılan hizmet-ye's-i mutlak: Mutlak ümitsizlik-sülüs: Üçte bir-sergüzeşt: Macera, baştan geçen hâller-sukût: düşüş, alçalış.
Ahir zamanda 'Allah' ismi değişecek
Sual: Sen bu zamanın hâdisâtına, fitne-i âhirzaman diyorsun. Halbuki hadiste vârid olmuş ki, âhirzamanda Allah Allah (c.c.) denilmeyecek; sonra kıyamet kopacak.'
Elcevap: Evvelâ, fitne-i âhirzamanın müddeti uzundur; biz bir faslındayız.
Saniyen: Yerde Allah Allah (c.c.) denilmeyecekten murad, Allah'a İmân kalkacak demek değildir; Haşiye 1 belki Allah'ın namını değiştirecekler demektir.* Nasıl ki yerde Allah Allah (c.c.) denilmezse kıyamet-i kübrâ kopacak. Bir memlekette de Allah Allah (c.c.) denilmezse bir nevi kıyamet kopmasına işarettir. Haşiye 2
Haşiye 1: Çünkü hadiste vardır ki, (Ümmetimden bir taife kıyamet gününe kadar galibâne hak üzerine olacaktır) Bu hadis diğer hadisi takyid ediyor.
Haşiye 2: Yedi sene evvel yazılan bu işâret-i gaybiye aynen vukua geldi. Herkes gördü. Evet bu geçen zelzele, kıyametin zelzele-i kübrasından haber verir gibi sarstı, fakat akılları başlarına gelmedi.
(*: 'Allah' İsm-i Celili yerine 'tanrı' denilecek.)
Lügatçe;
hâdisât: hadiseler, olaylar-fitne-i âhirzaman: âhirzaman fitnesi; dünyanın son devresinde görülen ve insanlık tarihinin en büyük fitneleri, bozulmaları-kıyamet-i kübrâ: büyük kıyâmet, varlığın bozulup dağılması, dünyanın sonu-işâret-i gaybiye: gaybî yönden bir şeye işarette bulunma.