MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 28.12.2012 00:37
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Türk, Müslüman demektir.
Hattâ Müslüman olmayan kısmı, Türklükten de çıkmışlar.
Bediüzzaman

Cesaretiniz varsa ilişiniz! Yapacağınız varsa göreceğiniz de var.
Madem sizlerle, itikadınızca ve bana edilen muameleye nazaran, küllî bir muhalefetimiz var. Siz dininizi ve âhiretinizi dünyanız uğrunda feda ediyorsunuz. Elbette, mâbeynimizde, tahmininizce bulunan muhalefet sırrıyla, biz dahi hilâfınıza olarak, dünyamızı dinimiz uğrunda ve âhiretimize her vakit feda etmeye hazırız. Sizin zalimâne ve vahşiyâne hükmünüz altında bir iki sene zelîlâne geçecek hayatımızı, kudsî bir şehadeti kazanmak için feda etmek, bize âb-ı kevser hükmüne geçer. Fakat Kur’ân-ı Hakîmin feyzine ve işârâtına istinaden, sizi titretmek için, size kat’î haber veriyorum ki:
Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız. Kahhar bir el ile, cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tard edilip ebedî zulümata çabuk atılacaksınız. Arkamdan, pek çabuk sizin nemrutlaşmış reisleriniz gebertilecek, yanıma gönderilecek. Ben de huzur-u İlâhîde yakalarını tutacağım. Adalet-i İlâhiye onları esfel i sâfilîne atmakla intikamımı alacağım.
Ey din ve âhiretini dünyaya satan bedbahtlar! Yaşamanızı isterseniz bana ilişmeyiniz. İlişseniz, intikamım muzaaf bir surette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz! Ben rahmet-i İlâhîden ümit ederim ki, mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak! Cesaretiniz varsa ilişiniz! Yapacağınız varsa göreceğiniz de var. Ben bütün tehdidâtınıza karşı, bütün kuvvetimle bu âyeti okuyorum:
(“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar onlara ‘Düşman size karşı büyük bir kuvvet topladı; onlardan korkun’ dedikleri zaman onların imanı ziyadeleşti ve ‘Allah bize yeter; O ne güzel vekildir’ dediler.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)
Lügatçe;
nazaran: bakarak, –göre-küllî: büyük, kapsamlı-muhalefet: karşıt olma, aykırılık-mâbeynimizde: aramızda-zelîlâne: zayıflık içinde, horlanarak-âb-ı kevser: cennetteki Kevser Irmağının suyu-Kahhar: herşeye her zaman mutlak galip olan ve zalimleri cezalandırmaya gücü yeten Allah-tard: kovma, uzaklaştırma-esfel i sâfilîn: cehennemin en çukur yeri-mevtim: ölümüm.
Türklere, İslâmiyet hesabına müftehirâne ve taraftarâne muhabbettarım.
Şeytanın telkiniyle ve ehl-i dalâletin ilkaâtıyla, bana karşı propaganda ile hücum eden ve mühim mevkileri işgal eden bazı mülhidler, kardeşlerimi aldatmak ve asabiyet-i milliyetlerini tahrik etmek için diyorlar ki: “Siz Türksünüz. Maşaallah, Türklerde her nevi ulema ve ehl-i kemal vardır. Said bir Kürttür. Milliyetinizden olmayan birisiyle teşrik-i mesai etmek hamiyet-i milliyeye münâfidir.”
Elcevap: Ey bedbaht mülhid! Ben felillâhilhamd Müslümanım. Her zamanda kudsî milletimin üç yüz elli milyon efradı vardır. Böyle ebedî bir uhuvveti tesis eden ve dualarıyla bana yardım eden ve içinde Kürtlerin ekseriyet-i mutlakası bulunan üç yüz elli milyon kardeşi, unsuriyet ve menfi milliyet fikrine feda etmek ve o mübarek hadsiz kardeşlere bedel, Kürt namını taşıyan ve Kürt unsurundan addedilen mahdut birkaç dinsiz veya mezhepsiz bir mesleğe girenleri kazanmaktan yüz bin defa istiâze ediyorum. Ey mülhid! Senin gibi ahmaklar lâzım ki, Macar kâfirleri veyahut dinsiz olmuş ve frenkleşmiş birkaç Türkleri muvakkaten, dünyaca dahi faidesiz uhuvvetini kazanmak için, üç yüz elli milyon hakikî, nuranî menfaattar bir cemaatin bâki uhuvvetlerini terk etsin. Yirmi Altıncı Mektubun Üçüncü Meselesinde, delilleriyle menfi milliyetin mahiyetini ve zararlarını gösterdiğimizden, ona havale edip, yalnız o Üçüncü Meselenin âhirinde icmal edilen bir hakikati burada bir derece izah edeceğiz. Şöyle ki:
O Türkçülük perdesi altına giren ve hakikaten Türk düşmanı olan hamiyetfuruş mülhidlere derim ki:
Din-i İslâmiyet milletiyle ebedî ve hakikî bir uhuvvet ile, Türk denilen bu vatan ehl-i imanıyla şiddetli ve pek hakikî alâkadarım. Ve bin seneye yakın, Kur’ân’ın bayrağını cihanın cihât-ı sittesinin etrafında galibâne gezdiren bu vatan evlâtlarına, İslâmiyet hesabına müftehirâne ve taraftarâne muhabbettarım.
Lügatçe;
ehl-i dalâlet: doğru ve hak yoldan sapmış olanlar, inançsız kimseler-ilkaât: telkinler, söz göndermeler-mülhid: dinsiz, inkâr eden-asabiyet-i milliyet: ırkçılık damarı-ehl-i kemal: kemâl sahipleri, olgun kimseler-teşrik-i mesai: birlikte çalışma, işbirliği-uhuvvet: kardeşlik-ekseriyet-i mutlaka: büyük çoğunluk-unsuriyet: ırkçılık-mahdut: sınırlı-istiâze: Allah’a sığınmak-menfi milliyet: ırkçılık-hamiyetfuruş: hamiyetli görünmeye çalışan, hamiyet iddiasında olan; fedakârlık taslayan-cihât-ı sitte: altı yön-galibâne: galip bir şekilde-müftehirâne: iftihar ederek, gururla, gurur duyarak-taraftarâne: taraf tutarak.