Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Hırs Artırmaz, Azaltır...
Dr. Burhan SABAZ
Hırs, dilimize açgözlülük olarak girmiş bir hastalığın adıdır. Bu hastalığa yakalanan insanda tevekkül, kanaat ve sabır gibi güzel sıfatlar kalmadığı gibi, insanın talep ettiği değerlere ulaşmasına da en büyük bir engel teşkil etmektedir. Tevekkül ile isteklerimize ulaşmaya çalışmak ise, rahatlığa ve rızkın artmasına vesile olmaktadır. Bundandır ki, hırs mahrumiyete ve kaybetmeye sebeptir, tevekkül ise saadetin anahtarıdır. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler âlemi bu hükme şahittir. Mesela;
·İnsanlar içerisinde en fazla hırslı olan ve her istediği şeyi aşırı bir hırs ile isteyen Yahudi Milleti'nin tarih boyunca maruz kaldığı işkenceler, sefaletler, yurtlarından kovulmalar ve öldürülmeler, buna çok güzel bir örnektir.
·Rızka muhtaç meyvedar ağaçlar, adeta Allah'a isteklerini boynu bükük arz edip ve O'nu vekil kılıp yerlerinde beklemekteler. Bu tevekküllerine mükâfa- ten rızıkları ayaklarına kadar koşmakta ve hayvanlar- dan daha fazla evlat beslemektedirler.
·Hayvanların nazik ve aciz yavruları ise, hırs ile değil kanaatle rızıklarını bekledikleri için, Allah (c.c) rızıklarına kefil olur ve bereket katar. En vahşi ve yırtıcı hayvanları onlara hizmetkâr eder. Mesela bir aslan yavrusuna, aç ve canavar annesini hizmetkâr etmek, yavrunun işi ve kuvveti değildir. Aksine aczinin ve tevekkülünün bir mükâfatıdır. Oysa canavar ve kudretli hayvanlar yarı aç yarı tok olarak ömürlerini geçirdikleri meşhurdur.
·Tilki ve çakal gibi hayvanlar, zekâları ve kurnazlık- ları ile meşhurdur. Fakat en fazla açlık çeken hayvanla- rın da başında gelmektedir. Bir tavuk yiyebilmek için ölümü veya yaralanmayı çokça göze almak mecburiye- tinde kalırlar. Ama hayvanlar içerisinde en aptal olarak bilinen balıklar ve en zayıfları olan meyve kurtları en iyi beslenen ve rızıklarını en kolay bulan hayvanlardır. Bediüzzaman 'En zayıf, en aptal hayvan, en iyi besle- nir; meyve kurtları ve balıklar gibi,.. Hem en aciz, en nazik mahlûk, en iyi rızkı o yer; çocuklar ve yavrular gibi” ifadesiyle bu gerçeği çok beliğ bir şekilde ortaya koymaktadır.
·Hırslı insanlar haram helal demeyip her şeye atıldıkları için, belki kısa vadede kazanabilir, ama uzun vadede kaybederler ve yaptıklarından muhakkak pişman olurlar. Mesela kumar oynayan insanlar kısa yoldan zengin olmayı hayal edenlerdir. Ama kumardan abad ve mamur olan bir insana rastlamanız mümkün değildir. Hırslı memurlar da maaşlarına kanaat etme- diğinden, milletin hakkı olan veya insanların hak etmediği işleri rüşvetle yapıp, hem milleti hem de devleti sıkıntıya düşürürler. Ama hırslarının cezasını kısa zamanda görürler. Zira ele geçirilen o uğursuz ve bereketsiz para, bu gibi insanları daima teessüfe boğacak ve foyası ortaya çıkanlar da dünyada bile maddi sıkıntılara gireceklerdir.
·İstemede ısrar eden ve hırs ile talepte bulunan dilenciye az şeyler vermeyi veya hiçbir şey vermeme- yi, lisan-ı hal ile halini arz edip tevekkülle bekleyen dilenciye ise imkânlar ölçüsünde bir şeyler vermeyi herkesin arzu etmesi, hırsın artıran değil eksilten bir unsur olduğunu başka bir yönden gösterir.
·Köpeklerin insanlar tarafından beğenilen feda- kârlık ve vefakârlık gibi birkaç önemli hususla beraber, insanlara hırsla bağlanmaları ve onlardan ciddi yakınlık görmek istemeleri de meşhurdur. İşte bu hırsları sebebiyledir ki, köpek bazı hak mezheplerde “necis” olarak kabul edilmiş ve insanların ondan uzaklaşmaları emredilmiştir. Fakat kedi ve tavuk gibi hayvanlar, rızıklarını insanlar vasıtasıyla alsalar da yine de bunun gerçek sahibinin Allah olduğunu bilip, ona şükrettiklerinden, dinimiz onları mübarek hayvan olarak görmüştür.
Hırsın bu müthiş mahrumiyet sonucunu vermesi- nin sırrı ise birkaç sebebe dayanmaktadır.
Bu sebeplerden iki tanesini izah etmeye çalışalım:
1-Cenab-ı Hak kâinatta hikmeti icabı kanunlar ve sebepler koymuştur. Her netice sebeplerle ve bazı kanunlarla meydana gelir. Her ne istiyorsak bu sebep ve kaidelere riayet etmeğe mecburuz. İşte yapmak istediğimiz veya arzu ettiğimiz bir neticeyi ele geçirmek için merdivenin basamakları gibi bazı basamaklara riayet etmekle mükellefiz. Fakat hırslı insanlar, bu basamakları dikkatle ve özenle geçmek yerine birden neticeye ulaşmayı istedikleri için aşağı düşer ve neticeye çıkamazlar.
2-Bu dünya hikmet diyarıdır ve her iş zaman ve müddetle cereyan etmektedir. Allah'ın bu dünyada koyduğu böyle bir kanuna bizzat kendisi de riayet etmekte ve bizden de bu kurala uymamızı istemekte-dir. Bir şeyin ani olmasını istiyorsak ahireti bekleme- miz gerekir, çünkü ahirette hâkim olacak İlahi sıfat “kudret” sıfatıdır. İşte hırslı kişiler, Allah'ın bu kanunu-na riayet etmediği için tokat yemektedirler. Bu kurala uyma veya uymama hususunda meydana gelecek sonuca müminler ve kâfirler için değişen bir şey yoktur. Uyan mükâfatını uymayan ise cezasını bulur.
Hırsın insanı sürüklediği dehşetli uçurumlar var. Bunların her biri insanı manen perişan etmeye yetecek özelliktedir. İnsan bütün bu sıkıntılı ve perişan edici hallerden ancak iman ve ibadetlerle kurtulabilir. Şimdi hırsın yol açtığı manevi problemleri açmaya çalışalım:
·Çalışmaya olan azmi ve şevki kırar. Bir insanda hırs hâkim olursa, kazancını beğenmez. Kendisine hedef belirlediği mevkiyi ve malı elde edemeyince “bu iş istediğim gibi olmadı, öyleyse bana göre değildir” diyecek ve işi terk edecektir.
·Hırs, şükür yolunu kapatır. Hırslı insan istenilen miktarı ve makamı elde etse bile, insanı doyuracak bir şey olmadığı için, şükre mani olur. Çünkü insan bu dünyada her neyi elde etse tatmin olmaz. Tatmin olmayan bir insan ahireti bulup tevekkül ile neticeleri tartmazsa şükür etmeye mecal bulamaz. Efendimiz (a.s.m) insanın hırs duygusunu, şöyle ifade etmiştir: 'Ey Âdemoğlu! Sana kâfi gelecek nimetler varken, seni azdıracak nimetler istiyorsun. Ey Âdemoğlu ne aza kanaat ediyorsun ne de çoğa doyuyorsun.' (Munavi, Feyzul-Kadir, 2/55)
·Yardım etme hissini perdeler. Mütevekkil ve her şeyi Allah'tan bilen bir insan kazandığını ahirete taşımak ve Allah'ın rızasını kazanmak için kazandığın- dan başkalarını da hissedar edecektir. Ama hırslı bir insan, elinden gelse başkalarının elindekini de ele geçirmeye çalışacağından, başkalarına yardım hissini de öldürmüş olur.
·Allah'ın emri olan zekâta ve tavsiyesi olan sadakaya sed çeker. İnsan hırs vasıtasıyla Karun gibi “ ben kendi ilmim ve iktidarımla kazandığım bir şeyin zekâtını neden vereyim ” dediği gibi derecesine göre böyle yanlış bir his sahibi olacaktır.
·Haram helal demeyip her malı kabul etmeye vesile olur. Hırslı insan amacına ulaşmak için her vesileyi kullanır. Bu noktada haram olan bir vesile bile olsa ona da sarılır. Hatta en korkuncu da şudur ki, haramın haram olmadığını tevil etmeye kadar gider.
·Yalan, gıybet ve iftira gibi kötü hasletlere alıştırır. Hırslı insan neticeye ulaşma yolunda herkesi ve her şeyi alt etmeye azmeder. Bu noktada aynı şeye gözünü dikenlere karşı her türlü fiili ve sözlü sataşmayı meşru görür. Gıybet eder, yalan söyler hatta iftira ve fiili mücadeleyi de ihmal etmez.
Bazen hırs ile prensipli ve fazla çalışmayı birbirine karıştırırız. Oysa bu iki şey birbirine çok benzer ise de manen birbirinden çok ayrıdır. Biri Allah'ın rızasını kazandırırken diğeri Allah'tan uzaklaştırmaktadır. Bu iki durumun netleşmesi için bazı soruların sorulması gerekir. Mesela çok çalışan kişiye;
1-“Çalışırken ibadetlerini ihmal ediyor musun? ”
Diye sorulan soruya cevap “evet” ise hırs, “hayır” ise çalışkanlık.
2-“Haram helal demeyip her işi yapıyor musun? ” sorusuna cevap “evet” ise hırs, “hayır! , sadece Allah'ın meşru saydığı işleri yapıyorum” ise, çalışkanlık..
3-“Kazandığın şeye kanaat edip şükrediyor musun? ”
Diye edilen suale cevap “evet” ise çalışkanlık, “hayır” ise hırs vardır.
4-“Zekâtını ve gerekirse sadakanı vermeye çalışıyor musun? ” sorusuna cevap “evet” ise çalışkan- lığın, “hayır, vermiyorum” ise hırsın alametidir.
Netice itibariyle, Hz. Mevlana, 'hırsı' ateşe benzetir. 'Kömür yanarken ateşi göze güzel görünür. Ama sönünce gerçek rengi ortaya çıkar. Kötü bir şeyi de insana güzel gösteren ona duyulan hırstır. Rahmani olan kanaatin aksine hırs ve acele ise şeytan'dandır.'
Yine temsillerle hakikatleri izah etmeye çalışan Mevlana, hırsı genellikle çevresindeki her şeyi yutmaya çalışan ejderhaya benzetmekte ve;
'Kanaatten hiç kimse ölmedi. Hırsla da kimse padişah olmadı.' demekle hırs ve tevekkülün çok özel sonucunu ortaya koymuştur.