Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
İnsanlar öldükten sonra, ruhları başka makamlara gider.
Cesedleri çürüyor, fakat insanın cesedinden bir çekirdek,
bir tohum hükmünde olacak acbü'z-zeneb tabir edilen küçük bir cüz'ü baki kalıp,
cenab-ı hak, onun üstünde cesed-i insaniyi haşirde halk eder, onun ruhunu ona gönderir.
Bediüzzaman
Acbü'z-zeneb: İnsanın kuyruk sokumunda bulunan ve ikinci yaratılışa çekirdek hükmünde olacak küçük kemik.
Vücudunu Mûcidine feda et!
Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği birşeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fâni dünyadan da çıkacaksın. Öyleyse, aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu Mûcidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın. Çünkü, feda etmediğin takdirde, ya bâd-ı hevâ zâil olur, gider, veya Onun malı olduğundan, yine Ona rücû eder.
Eğer vücuduna itimad edersen, ademe düşersin. Çünkü ancak vücudun terkiyle vücud bulunabilir. Ve keza, vücuduna kıymet vermek fikrinde isen, o vücuttan senin elinde ancak bir nokta kalabilir. Bütün vücudun cihât-ı erbaasıyla ademler içerisinde kalır. Amma, o noktayı da elinden atarsan vücudun tam mânâsıyla nurlar içinde kalır.
Lügatçe;
Vücud: Mevcut olma. Var olmak, var-bâd-ı hevâ: Heves rüzgârı. Gelip geçici hevesler-zâil: yok olup giden-rücû: Geri dönüş-adem: Yokluk, hiçlik-cihât-ı erbaa: Dört taraf, dört yön.
Muhammedürresulullah demeden, yalnız Lailâheillallah demek yeterlimi?
Mektubunuzda 'Mücerred(Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur) kâfi midir? Yani, (Muhammed Allah'ın Resulüdür) demezse ehl-i necat olabilir mi? ' diye, diğer bir maksadı soruyorsunuz. Bunun cevabı uzundur. Yalnız şimdi bu kadar deriz ki:
Kelime-i şehadetin iki kelâmı birbirinden ayrılmaz, birbirini ispat eder, birbirini tazammun eder, biri birisiz olmaz. Madem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Hâtemü'l-Enbiyadır, bütün enbiyanın vârisidir. Elbette bütün vusul yollarının başındadır. Onun cadde-i kübrâsından hariç hakikat ve necat yolu olamaz. Umum ehl-i marifetin ve tahkikin imamları, Sadi-i Şirazî gibi derler:
(Ey Sadi! Hz. Muhammed'i (a.s.m.) örnek almadan bir kimsenin selamet ve safa yolunu bulması imkânsızdır)
Hem
(Bütün yollar kapalıdır; ancak Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) yolu açıktır)
demişler.
Fakat Bazen oluyor ki, cadde-i Ahmediyede (a.s.m.) gittikleri halde, bilmiyorlar ki cadde-i Ahmediyedir ve cadde-i Ahmediye dahilindedir.
Hem Bazen oluyor ki, Peygamberi bilmiyorlar; fakat gittikleri yol, cadde-i Ahmediyenin eczasındandır.
Hem Bazen oluyor ki, bir keyfiyet-i meczubâne veya bir hâlet-i istiğrakkârâne veya bir vaziyet-i münzeviyâne ve bedeviyâne suretinde, cadde-i Muhammediyeyi düşünmeyerek, yalnız onlara kâfi geliyor.
Fakat bununla beraber, en mühim cihet budur ki: Adem-i kabul başkadır, kabul-ü adem başkadır. Bu çeşit ehl-i cezbe ve ehl-i uzlet veya işitmeyen veya bilmeyen adamlar, Peygamberi bilmiyorlar veya düşünmüyorlar ki kabul etsinler. O noktada cahil kalıyorlar. Marifet-i İlâhiyeye karşı yalnız biliyorlar. Bunlar ehl-i necat olabilirler.
Fakat Peygamberi işiten ve dâvâsını bilen adamlar onu tasdik etmezse, Cenâb-ı Hakkı tanımaz. Onun hakkında yalnız kelâmı, sebeb-i necat olan tevhidi ifade edemez. Çünkü o hal, bir derece medar-ı özür olan cahilâne adem-i kabul değil; belki o kabul-ü ademdir ve o inkârdır. Mu'cizâtıyla, âsârıyla kâinatın medar-ı fahri ve nev-i beşerin medar-ı şerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı inkâr eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz ve Allah'ı tanımaz. Her ne ise, şimdilik bu kadar yeter.
Lügatçe;
Mücerred: Yalnız, tekbaşına-ehl-i necat: Kurtuluşa erenler-tazammun: İçinde bulundurma, içine alma-Hâtemü'l-Enbiya: Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (a.s.m.) -vusul: Ulaşma, erişme-cadde-i kübrâ: Büyük cadde; en selâmetli yol; Kur`ân`ın gösterdiği yol-keyfiyet-i meczubâne: Meczupluk hâli; kendinden geçercesine bağlılık keyfiyeti-hâlet-i istiğrakkârâne: Kendinden geçme, İlâhî feyze dalma hâli-vaziyet-i münzeviyâne ve bedeviyâne: tek başına kalma ve toplum dışunda yaşama hâli-Adem-i kabul: Kabul`ün yokluğu, kabulsüzlük-kabul-ü adem: Yokluğu kabul etme, yokluğun var olduğunu dava etme.