MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 02.12.2012 02:14
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..] 50 yıllık sır ortaya çıktı!

50 yıllık sır ortaya çıktı!
Eski Genelkurmay Başkanı Mustafa Rüştü Erdelhun'un 27 Mayıs darbesini deşifre eden günlükleri kitap olarak çıktı.

Gazeteci Fatih Uğur ile Mustafa Gürlek'in hazırladığı 50 Yıllık Sır adlı kitap, Erdelhun'un Yassıada'dan İmralı'ya oradan da Kayseri Cezaevi'ne kadar yanından hiç ayırmadığı kırmızı valizinden çıkan belgelerden oluşuyor.

'Mahkemenin idam kararından sonra Erdelhun da İmralı'ya götürüldü. Dört kişiyle birlikte bir hücrede 8 gün elleri arkasında kelepçeli vaziyette bekletilen Genelkurmay Başkanı Erdelhun, en acı anı olarak Başbakan Menderes'in ölüm anınını yazmış. 'Bir ah sesi merhumun son nefesi olduî diyen Erdelhun, o gece sabaha kadar koğuşta Yasinler, aşırlar, dualar okunduğunu anlatıyor.'(sf.119)

Fatih Uğur ile Mustafa Gürlek'in birlikte hazırladığı 50 Yıllık Sır adlı kitap geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı. TSK'nın 10. Genelkurmay Başkanı Mustafa Rüştü Erdelhun'un günlükleri ve yakınlarının tanıklarından oluşan kitap, 27 Mayıs darbesi mağdurlarının sadece sivillerden oluşmadığını, bu darbenin asıl büyük tahribatı orduda yaptığını gösteriyor.

27 Mayıs 1960 askerî darbesi yapıldığında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes gibi Orgeneral Mustafa Rüştü Erdelhun (1894-1983) da 37 kişilik Milli Birlik Cuntası tarafından tutuklanıp, Yassıada'da idamla yargılanan isimler arasında yer alır. İdamlık 15 kişiden biri olmasına rağmen, adı çok duyulmaz.
Oysa cuntanın öncelikli hedeflerindendir Erdelhun Paşa. Çünkü elindeki askerî güçle ordunun içindeki cuntayı anında durdurma imkânı olan tek kişidir. Aynı zamanda O güne kadar yaşanan provokasyon ve tahrikleri durduran, askerin siyasete girmemesi için gayret eden bir isimdir Erdelhun Paşa. Peki neden ilk o hedef olmuştur? Daha birkaç saat önce emrinde yer alan askerler onu neden tutuklamak istemiştir? Yassıada'da neler yaşanmış, neyle suçlanmıştır? İdam kararı alınıp İmralı Adası'na sevk edildiklerinde neler yaşanmıştır? Harbiyelilerin yürüyüşünde neler gerçekleşmiştir? Cunta nerelere kadar sızmıştır? Erdelhun, darbeden bir gün önce kuvvet komutanları ve üst düzey askerleri toplayarak neden bir konuşma yapmak istemiştir? Paşa'ya göre 27 Mayıs askerî darbesinin nedenleri neydi? Bütün bu soruların cevaplarının yer aldığı kitaptan öne çıkan bazı bölümleri sizler için derledik.

Tanık ifadeleri çarpıtıldı

Kırmızı bavuldan çıkan mahkemenin karar dosyası yıllarca Erdelhun tarafından saklanmıştı. Erdelhun, karar dosyasının bulunduğu evrakların üstüne kurşunkalem ile birçok itirazını yazmış. İddianame ve karar dosyasında yer alan bilgiler ile Erdelhun'un yazdığı itirazlar karşılaştırıldığında ifadelerin çarpıtıldığı, olaylara suç niteliği kazandıracak sözlerin nasıl eklendiği açık şekilde görülüyor. Örneğin Paşa'nın İstanbul ve Ankara olaylarında aldığı tedbirler ve asayişin sağlanmasında gösterdiği gayret suç olarak ifade edilmiş. Olaylar esnasında Örfi İdare Karargâhı'nda yapılan bir toplantıda Erdelhun'un Ankara'daki gösterilerde öğrencilerin üzerine ateş açılarak olayların kontrol altına alındığı iddiasına yer verilmiş. Yassıada tutanaklarındaki bu iddia ve ifadelerin yanında yer alan kurşun kalemle yazılmış itirazda Paşa, kendisinin böyle bir ifade kullanmadığını bu ifadelerin Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes'e ait olduğunu not almış. Erdelhun ise bu çarpıtılmış bilgiler itirazlarını yıllar sonra evrakların üstüne not alarak yapabilecekti. Çünkü Yassıada'da söz hakkı, savunma hakkı yoktu.(sf.151)

Suçunu kabul et, sonuç nasılsa değişmeyecek

Erdelhun Paşa, daha adaya attığı ilk adımda adaletin kendilerinden çok uzakta olduğunu anlamıştı. Yüksek Soruşturma Kurulu'nda karşılaştığı 'Gel, sen de suçunu kabul et, netice nasıl olsa değişecek değildir' cümleleri onu endişelendirmişti. Soruşturma ve yargılama sürecinde karşılaştığı hukuksuzluklara ne kadar karşı çıksa da soruşturma kurulunda kendisine söylendiği gibi sonuç değişmedi. Cuntacılar, yıllarca emri altında çalıştıkları Genelkurmay başkanına tıpkı sivillere yaptıkları gibi eziyet etmişti. 14 Ekim 1960'ta başlayan ve 5 Eylül 1961'de biten yargılama sürecinde Ferruh Adalı ve Cahit Özden isimli hâkimler değişti. Yerlerine asker kökenli Hasan Gürsel ve Vasfi Göksu isimli hâkimler getirildi. Bu değişikliğin neden yapıldığı tam olarak bilinmiyor. Fakat Erdelhun'un notlarından anladığımız kadarıyla bu iki hâkimin yerine getirilen yedek üyeler, idam kararlarının onanmasında kilit rol oynuyor.(sf.145)

Muazzam bir adalet problemi

27 Mayıs darbesinin üzerinden 52 yıl geçmesine rağmen o dönem yaşanan hukuksuzlar bugün hâlâ konuşulmakta ve hukuk fakültelerinde ders konusu olmakta. Yassıada'da mahkemesinin kararlarıyla Türkiye uluslararası ilişkilerde ciddi bir yalnızlık içine itildi. İki kutuplu dünyanın en kritik coğrafyasında yer alan Türkiye, askeri darbe ile adeta fren yaparak onlarca yıl geriye götürülmüş oldu. Darbe telafisi mümkün olmayan zararlara yol açtı. O dönemin aktörleri yaptıkları icraatlar ve aldıkları kararlarla Erdelhun'un tabiriyle tarihi bir mesuliyet yükleniyordu. Genelkurmay Başkanı Yassıada Mahkemesi'nde hem darbecilere hem de mahkeme heyetine bu tarihî mesuliyeti şu sözleri ile hatırlatıyor: 'Yalnız Yüksek Divanın huzurunda, mazide cereyan eden benzerleri gibi, hazin bir senaryo, idbar (talihsizlik) ve ikbal diyalektiğinin göz yaşartan, melankolik ve aynı zamanda parlak ve canlı bir misali yaşamaktadır. Bu sebeple Yüce Divan'ın üzerinde yalnız Türk Devleti ve topluluğu çerçevesinde değil, bütün dünyayı ve insanlığı ilgilendiren muazzam bir adalet problemi ve onun ağır ve tarihî mesuliyeti yüklenmiş bulunmaktadır.'(sf.146)

Mahkeme heyeti fikir ayrılığına düşüyor

Milli Birlik Komitesi'nin Yassıada'da kurduğu Yüksek Adalet Divanı adıyla kurduğu cunta mahkemesi, 19 ayrı davayla 592 kişi hakkında yargılama yaptı. Soruşturma kurulu ve mahkeme heyeti komitecilerin verdiği icra etmekten başka bir şey yapmayacaktı. Mahkemenin vereceği kararlar, yargılamayı cuntacıların hükümlerine uydurmaktan öteye geçmedi. Yargılama sürecinde hukukçu kimlikleri arasında gelgitler yaşayan mahkeme üyeleri de vardı. Onların ruh halleri sanıkların gözünden kaçmadı. Bu durumun farkında olan Erdelhun, savunmasında mahkeme heyetinin neden fikir ayrılığına düştüğüne şu satırlarla dikkat çekmişti: 'Hukukçu ve kanun adamlarından mürekkep olan bir heyetin tereddüde düştüğü, yani suç olup olmadığı hususunda söz birliği ile karar veremediği bir fiil muhakkak ki suç vasfını taşımaktan ziyade suç olmaktan uzak bir vakıa veya fiilden ibarettir. Hadiselerin cereyan ediş tarzı ve hukukî mimarisiyle şayet bir suç teşkil ediyorlarsa, hukukçulardan teşekkül eden bir yüksek heyetin fikir ayrılığına düşmesindeki sebep ne olabilir? Mevcut kanun maddeleri ve bu maddelerin muhteviyatında mündemiç (saklı) bulunan suç unsurları hadiseye, fiile intibak etmiyorsa veya fiiller maddelere uymuyorsa muhakkak ki o hadise veya fiil bir suç teşkil etmez. Suç teşkil etmeyen bir fiil veya vakıa üzerinde fikir ayrılığının husule gelmesi, o fiillerin kanun maddelerine doğru çekip uzatıldığını veya maddelerin elastiki yapılarının fiil veya vakıalara doğru kaydırmaya temayül gösterildiğini ifade eder.'(sf.149)

Cunta komitelerinin vazgeçilmez ismi

Erdelhun Paşa'nın 'Bakanı tahrik etti' dediği Kurmay Yarbay Adnan Çelikoğlu, 27 Mayıs darbesi öncesinde oluşturulan gizli komiteler ve 9 Subay olaylarında adı geçen isimlerden biriydi. 1954'te İstanbul'da Dündar Seyhan ve Orhan Kabibay'ın kurduğu darbe öncesi kurulan komiteye Faruk Güventürk, Ahmet Yıldız, Suphi Gürsoytrak, Orhan Erkanlı ve Necati Ünsalan gibi genç subaylar katılmıştı. Ankara'da ise Talat Aydemir'in yanı sıra Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes'in yaveri Adnan Çelikoğlu, Sezai Okan ve Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Osman Köksal ve yandaşları ayrı bir komite kurmuştu. Tarihi kayıtlara göre yıllar öncesinden başlayan darbe sevdasını ateşleyen bu iki komite 1957'de birleşti. Hatta 27 Ekim 1957'de öngörülen seçimlerde Demokrat Parti'nin kaybedeceğini hesap eden bu iki komite 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerinde şeref tribünündeki DP'lileri tutuklamayı planlamıştı. DP, seçimleri kazanınca darbe Şubat 1958'e ertelendi. 16 Ocak'ta komite üyesi Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu'nun ihbarı üzerine emekli Kurmay Albay Cemal Yıldırım, Kurmay Albay Naci Aşkun, Kurmay Albay İlhami Barut, Topçu Yarbay Faruk Güventürk, Piyade Binbaşı Ata Tan, Piyade Binbaşı Ahmet Dalkılıç, Piyade Yüzbaşı Kazım Özfırat, Piyade Yüzbaşı Hasan Sabuncu ve Samet Kuşçu tutuklanmıştı. Yargılamalardan sonra 8 subay beraat etmiş, Kuşçu ise 'iftira' suçundan mahkûm edilmişti. 27 Mayıs darbesinin ayak izlerinin yer aldığı bu olayda Ethem Menderes'in yaveri Adnan Çelikoğlu'nun da adı geçmişti. Çelikoğlu'nun daha sonra kaleme aldığı 'Bir Darbeci Subayın Anıları' kitabında da 9 Subay hadisesinden dolayı Menderes ve kabinesi tarafından şüpheyle karşılanan bir isim olduğu bilgisi yer alıyor.(sf.108)

Harbiyelilere müdahale etseydik milli facia çıkardı

Genelkurmay 26 Mayıs 1960 günü her türlü emir yetkisine malikti ve ben Harp Okulu talebelerinin nümayişe hazırlandıkları haberini de almıştım. Buna rağmen bu konuş vaziyetini hiç değiştirmedim. Bunun sebebi de, ani bir çıkışta sıkı temasa meydan vermemek idi. Bütün bunlar böyle bir düşüncenin katiyen mevcut olmadığını gösteren bariz delillerdir. Genelkurmay Ankara'da ve memlekette milli facialara sebep olacak her türlü tedbir ve harekâttan içtinap etmiştir. Böyle olmasa idi iki saat içinde Ankara'da yapılan inkılâp hareketi bu kadar çabuk olabilir miydi? Ben, çok ağır olan vazifemi kanuni ve meşru yollarla ifaya çalıştım, mevkiimi kaybettim, canımı da fedaya hazırlanmıştım. Fakat milli hislerinden zerresini feda etmedim. Ne yazık ki bu orduya yarım asra yakın müddet pürüzsüz hizmet etmiş bir general bugün burada maznun sıfatıyla bulunuyor. Fakat Yüce Adalet Kurulu'nun beni bu durumdan kurtaracağına kanaatim tamdır.(sf.261)

'Beni aile kabristanına defnedin'

Darbe yapıldığında 66 yaşında olan Erdelhun, 9 Kasım 1983 günü 89 yaşındayken Ankara'da hayata gözlerini yumdu. İddiaya göre kanser tedavisi görmüştü. 'Ağır hastalık' demişlerdi o günlerde. Hayatının son günlerinde GATA'da hizmet almıştı. Paşa, son yolculuğuna sessiz bir şekilde uğurlandı. Naaşı kendi isteği üzerine Ankara'da devlet başkanlarının ve devlet erkânının gömüldüğü Devlet Mezarlığı'na değil, Cebeci Asri Mezarlığı'na defnedildi. Bir rivate göre, Genelkurmay'dan da ailesine Erdelhun'un Devlet Mezarlığı'na defni ile ilgili hiçbir teklif gelmemişti. Ancak yakın şahitlerin tespitine göre, Erdelhun cuntacıların bulunduğu Devlet Mezarlığı'na gitmek istememiş, 'Beni aile kabristanına defnedin' demişti.(sf.160)

6 dil bilen Erdelhun, bugüne kadar Genelkurmay Başkanlığı'na gelen ve 6 lisan bilen tek komutan olarak biliniyor. İngilizce, Fransızca, Japonca, Almanca, Arapça ve Rusça bilen Erdelhun'un Osmanlıcası da çok iyiydi. Bu nedenle bütün yaşantısına ait notları, hatta Yassıada'daki yargılamaya ilişkin detayları bile önce Osmanlıca kaleme almıştı.

KÜNYE
Yazarı: Fatih Uğur-Mustafa Gürlek
Türü: Araştırma
Sayfa: 311
Basım: Kasım 2012
Yayınevi: Zaman Kitap