MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 14.11.2012 01:09
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Cesareti ile mümtaz Hazreti Ali (ra) anlatıyor:
“Biz, savaş kızıştığında, gözler öfkeden kıpkırmızı kesildiğinde O’nun (asm) arkasına sığınırdık.”
RİSALE-İ NUR'DAN
Dost ve düşmanların ittifakıyla, onda güzel hasletlerin ve ahlâk-ı hasenenin en yüksek derecesinde (HAŞİYE) bulunması; ve arkasında tebaiyetle sülûk edip kemâlâta erişen ve hakikate aynelyakîn yetişen bütün ehl-i tahkik, ittifakla kemâlât-ı Muhammediye (a.s.m.) en yüksek derecede bulunduğuna hakkalyakîn tasdikleri; ve onun dininden gelen âlem-i İslâmın füyuzâtı ve koca İslâmiyetin hakikatleri onun harika kemâlâtına delâlet eder. Elbette o zât (a.s.m.) , bizzat kendi risaletine gayet parlak ve küllî, geniş şehadet eder demektir.
HAŞİYE: Hattâ şecaat kahramanı Hazret-i Ali (radıyallahu anh) diyor: “Harpte biz korktuğumuz zaman, Peygamberin (a.s.m.) arkasına saklanır, tahassun ederdik.” Şecaat gibi her haslette fâik olduğunu o zaman düşmanları dahi tasdik ettiklerini tarihler naklediyorlar…

Ey cirmi ve cismi küçük ve cürmü ve zulmü büyük ve ayıp ve zenbi azîm biçare insan!
Kâinatın hiddetinden, mahlûkatın nefretinden, mevcudatın öfkesinden
kurtulmak istersen, işte kurtulmanın çaresi:
Kur'ân-ı Hakîmin daire-i kudsiyesine girmektir ve
Kur'ân'ın mübelliği olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnet-i seniyyesine ittibâdır.
Gir ve tâbi ol.
Bediüzzaman

Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri
Yine o mütemerrid şahıs döndü, dedi:
'Hiç olmazsa ecnebî dinsizleri gibi yaşarız.'
Cevaben dedim:
Ecnebi dinsizleri gibi de olamazsın. Çünkü onlar bir peygamberi inkâr etse, diğerlerine inanabilirler. Peygamberleri bilmese de, Allah'a inanabilir. Bunu da bilmezse, kemâlâta medar bazı seciyeleri bulunabilir. Fakat bir Müslüman, en âhir ve en büyük ve dini ve dâveti umumî olan âhirzaman Peygamberi Aleyhissalâtü Vesselâmı inkâr etse ve zincirinden çıksa, daha hiçbir peygamberi, hattâ Allah'ı kabul etmez. Çünkü bütün peygamberleri ve Allah'ı ve kemâlâtı onunla bilmiş. Onlar onsuz kalbinde kalmaz. Bunun içindir ki, eskiden beri her dinden İslâmiyete giriyorlar; ve hiçbir Müslüman, hakiki Yahudi veya Mecusi veya Nasranî olmaz. Belki dinsiz olur; seciyeleri bozulur, vatana, millete muzır bir hâlete girer. İspat ettim. O muannid ve mütemerrid şahsın daha tutunacak bir yeri kalmadı. Kayboldu, Cehenneme gitti.

Lügatçe;
mütemerrid: inatçı, inançsızlıkta direnen, hakkı kabul etmemek için direnen-kemâlât: mükemmellikler, faziletler-medar: Sebep, vâsıta, vesîle.
Makam-ı mahmûd nedir?
İ’lem eyyühe’l-aziz! Nebiyy-i Zîşânın (a.s.m.) makam-ı mahmûdu İlâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzi edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resul-i Zîşâna (a.s.m.) okunan salâvat-ı şerife, o sofraya edilen dâvete icâbettir.
Ve keza, salâvat-ı şerîfeyi getiren adam, zât-ı Peygamberîyi (a.s.m.) bir sıfatla tavsif ettiği zaman, o sıfatın nereye taallûk ettiğini düşünsün ki, tekrar be tekrar salâvat getirmeye müşevviki olsun.

Lügatçe;
Nebiyy-i Zîşân: şan sahibi Nebî; Hz. Muhammed (a.s.m.) - makam-ı mahmûd: en yüksek şefaat makamı; Peygamberimizin (a.s.m.) kavuşacağı, Allah tarafından vaad edilen yüksek makam-mâide: sofra-tevzi edilen: dağıtılan-lütuf: iyilik, ihsan, bağış-feyiz: mânevî gıda, bereket-tavsif: bir sıfatla nitelemek-taallûk: ilgili ve bağlantılı olan-müşevvik: teşvik edici sebep.