MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 09.11.2012 01:53
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

(Kur'an) mü’mine der:
*İhtiyarın cüz’î ise, kendi Mâlikinin irade-i külliyesine işini bırak.1
*İktidarın küçük ise, Kadîr-i Mutlakın kudretine itimat et 2
*Hayatın az ise, hayat-ı bâkiyeyi düşün.3
*Ömrün kısa ise, ebedî bir ömrün var, merak etme.4
*Fikrin sönük ise, Kur’ân’ın güneşi altına gir, imanın nuruyla bak ki, yıldız böceği olan fikrin yerine herbir âyet-i Kur’ân birer yıldız misillü sana ışık verir.5
*Hem hadsiz emellerin, elemlerin varsa, nihayetsiz bir sevap ve hadsiz bir rahmet seni bekliyor.6
*Hem hadsiz arzuların, makàsıdın varsa, onları düşünüp muztarip olma. Onlar bu dünyaya sığışmaz. Onların yerleri başka diyardır ve onları veren de başkadır.7
Bediüzzaman
1: bk. Tâhâ Sûresi, 20:25-27; Mü’min Sûresi, 40:38-45.
2: bk. Âl-i İmran Sûresi, 3:159, 173; Nisâ Sûresi, 4:81; Mâide Sûresi, 5:23; Enfâl Sûresi, 8:61.
3: bk. Tevbe Sûresi, 9:38; Yûnus Sûresi, 10:24; Kehf Sûresi, 18:45; 29:64; Lokman Sûresi, 31:33.
4: bk. Bakara Sûresi, 2:201; Âl-i İmran Sûresi, 3:148; Nisâ Sûresi, 4:77; En’âm Sûresi, 6:32.
5: bk. Bakara Sûresi, 2:2, 185; Âl-i İmran Sûresi, 3:138; Yûnus Sûresi, 10:57; Yûsuf Sûresi, 12:111.
bk. Bakara Sûresi, 2:157, 218; Âl-i İmran Sûresi, 3:107; Nisâ Sûresi, 4:96, 175; A’râf Sûresi, 7:156.
2: bk. Mâide Sûresi, 5:65; Tevbe Sûresi, 9:21; Yûnus Sûresi, 10:9; Mü’minûn Sûresi, 23:19; Furkan Sûresi, 25:24; Şuarâ Sûresi, 26:85; Zümer Sûresi, 29:10; Lokman Sûresi, 31:8; Yâsin Sûresi, 36:55.

Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri

Âhirzamanda bir şahsın hatiât ve günahlarının gayet dehşetli bir yekûn teşkil ettiğine dair rivayetler vardır. Eskide, 'Acaba âdi bir adam, binler adam kadar günah işleyebilir mi? Ve o ahirzamanda bildiğimiz günahlardan başka hangi günahlardır ki, kâinatın heyet-i mecmuasına dokunur, kıyametin kopmasına ve dünyaları başlarına harap olmasına sebebiyet verir? ' diye düşünürdüm. Şimdi bu zamanda müteaddit esbabını gördük.

Ezcümle: Müteaddit o vücuhundan radyomla anlaşıldı ki, o birtek adam, birtek kelimeyle bir milyon kebairi birden işler. Ve milyonlarla insanı dinlettirmekle günahlara sokar.

Evet, küre-i havanın yüz binler kelimeleri birden söyleyen ve bir dili olan radyo unsuru, nev-i beşere öyle bir nimet-i İlahiyyedir ki, küre-i havayı bütün zerratıyla şükür ve hamd ü senayla doldurmak lazım gelirken, dalâletten tevellüd eden sefahet-i beşeriye o azim nimeti şükrün aksine istimal ettiğinden, elbette tokat yiyecek.

Nasıl ki havârık-ı medeniyet namı altındaki ihsanat-ı İlahiyyeyi bu mimsiz, gaddar medeniyet hüsn-ü istimal ile şükrünü eda edemeyerek tahribata sarf edip küfran-ı nimet ettiği için öyle bir tokat yedi ki, bütün bütün saadet-i hayatiyeyi kaybettirdi. Ve en medenî tasavvur ettiği insanları, en bedevî ve vahşî derekesinden daha aşağıya indirdi. Cehenneme gitmeden evvel, Cehennem azabını tattırıyor.

Evet, radyonun küllî nimetiyet ciheti küllî bir şükür iktiza eder ve o küllî şükür de, Hâlık-ı Arz ve Semâvâtın kelâm-ı ezelîsinin şimdiki bütün muhataplarına birden yetiştirmek için, küllî yüz bin dilli semavi bir hâfız hükmünde, her vakit kâinatta Kur'an'ı okumalıdır, ta o nimetin küllî şükrünü edâ ve o nimeti idame etsin.
Said Nursi

Lügatçe;
hatiât: Hatâlar; kötülükler; yanlışlar-âdi: Sıradan, basit-heyet-i mecmua: Tamamı, bütünü-müteaddit: Pekçok. Türlü türlü, çeşitli-esbab: Sebepler-vücuh: yönler-kebair: Büyük günahlar-nev-i beşer: İnsan türü-zerrat: Atomlar, zerreler, parçacıklar-dalâlet: Hak ve hakîkatten, dinden sapma, ayrılma; azma-tevellüd: Doğma, doğum-sefahet-i beşeriye: İnsanların sefâhet, haram eğlenceler içindeki hayatları-istimal: Kullanma-havârık-ı medeniyet: Medeniyet harikaları, teknolojik gelişmeler-ihsanat-ı İlahiyye: Allah`ın herşeyi kuşatan iyilikleri ve bağışları-hüsn-ü istimal: Güzel ve iyi kullanış-küfran-ı nimet: Cenâb-ı Hakkın ihsan ettiği nîmetleri bilmeme ve hürmetsizlik etme, nankörlük-Hâlık-ı Arz ve Semâvât: Yeri ve göğü yaratan, yoktan var eden Allah-kelâm-ı ezelî: Ezelî söz, varlığının başlangıcı olmayan Allah`a âit olduğu için mânen ezelî olan söz, Kur'an-idame: Devam ettirmek.
Kader, kaza atâ ne demektir?

İ'lem eyyühe'l-aziz! Cenâb-ı Hakkın atâ, kaza ve kader nâmında üç kanunu vardır. Atâ, kaza kanununu; kaza da, kaderi bozar. Meselâ: Birşey hakkında verilen karar, kader demektir. O kararın infazı, kaza demektir. O kararın iptaliyle hükmü kazadan affetmek, atâ demektir. Evet, yumuşak bir otun damarları katı taşı deldiği gibi, atâ da kaza kanununun kat'iyetini deler. Kaza da ok gibi kader kararlarını deler. Demek, atânın kazaya nisbeti, kazanın kadere nisbeti gibidir. Atâ, kaza kanununun şümûlünden ihraçtır. Kaza da kader kanununun külliyetinden ihracıdır. Bu hakikate vakıf olan arif, 'Ya İlâhî! Hasenatım senin atândandır. Seyyiatım da senin kazandandır. Eğer atân olmasaydı helâk olurdum' der.

Lügatçe;
atâ: Bağışlama. Lütuf. İhsan- kaza: olacağı Allah tarafından bilinen ve takdir olunan şeylerin zamanı gelince yaratılması-kader: Allah`ın kâinatta olmuş ve olacak herşeyin vasıflarını, özelliklerini ve sâir geleceğini ezelden bilip, Levh-i Mahfuzunda takdir ve yazması; takdir-i İlâhî-Hasenat: Hayırlar, iyilik ve güzellikler, Salih ameller-Seyyiat: Kötülükler, günahlar, suçlar.