Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
İslam'ın ilk büyük meydan sınavı Bedir'e doğru yol alınmaktadır. Deve azdır, ancak üç kişiye bir tane düşer ve sırayla binilir. Hz. Muhammed (asv) ile aynı deveyi paylaşan arkadaşları, kendi haklarından gönüllü olarak vazgeçerler. Sürekli O’nun (asm) binmesini isterler. O ise kabul etmez:
'Siz' der, 'benden daha güçlü değilsiniz. Kaldı ki ben de sizin kadar sevap kazanmaya muhtacım.'
'Ah' yerine 'oh' de;
'Vâ esefâ' yerine 'Elhamdü lillâhi alâ külli hal'
söyle. Bediüzzaman
Vâ esefâ: Eyvah, çok yazık!
Elhamdü lillâhi alâ külli hal: Her halimiz için Allah'a hamd olsun
Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri
Âhirzamanda Hazret-i İsâ Aleyhisselâm Deccalı öldürdükten sonra, insanlar ekseriyetle din-i hakka girerler. Halbuki, rivayetlerde gelmiştir ki, 'Yeryüzünde Allah Allah diyenler bulundukça kıyamet kopmaz.' Böyle umumiyetle imana geldikten sonra nasıl umumiyetle küfre giderler?
Elcevap: Hadis-i sahihte rivayet edilen, 'Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın geleceğini ve şeriat-i İslâmiye ile amel edeceğini, Deccalı öldüreceğini' imanı zayıf olanlar istib'ad ediyorlar. Onun hakikati izah edilse, hiç istib'ad yeri kalmaz. Şöyle ki:
O hadisin ve Süfyan ve Mehdî hakkındaki hadislerin ifade ettikleri mânâ budur ki:
Âhirzamanda, dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:
Birisi: Nifak perdesi altında risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr edecek, Süfyan namında müthiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı, Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan ehl-i velâyet ve ehl-i kemâlin başına geçecek, Âl-i Beytten Muhammed Mehdî isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyanın şahs-ı mânevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.
Lügatçe;
din-i hak: Hak din, İslâmiyet-şeriat-i İslâmiye: İslâm şeriatı, Kur'an kanunu-istib'ad: Akıldan uzak görme, ihtimal vermeme, olmayacak sanma-Süfyan: Ahirzamanda geleceği ve islâm dinini yıkmak için çalışacağı sahih hadislerde haber verilen dinsiz ve münâfık bir şahıs, İslâm deccalı-Mehdî: Hidâyete eren veya hidâyete vesile olan; âhirzamanda gelip bütün Müslümanları îmân ve Kur`ân hakîkatlarını anlatan eserleriyle uyandıracak, dinlerini takviye ve îmânlarını yenileyecek olan, Peygamberimizin (a.s.m.) soyundan geleceği rivâyet edilen zâttır-Nifak: Dıştan Müslüman göründüğü halde inanmamak, ikiyüzlülük, dinde riyâ-ehl-i nifak: Münafıklar, ikiyüzlüler-Âl-i Beyt-i Nebevî: Peygamberimizin (a.s.m.) âilesi ve soyundan gelenler-silsile-i nuranî: Nurânî silsile, soy zinciri-cereyan-ı münafıkane: Münafıklık akımı, rejimi, süfyaniyet.
Niçin Salâvât okuyoruz ve manası nedir?
Ey hadsiz acz ve nihayetsiz fakr içinde yuvarlanan bîçare insan! Rahmet ne kadar kıymettar bir vesîle ve ne kadar makbul bir şefaatçi olduğunu bununla anla ki: O rahmet, öyle bir Sultan-ı Zülcelâle vesîledir ki, yıldızlarla zerrât beraber olarak kemâl-i intizam ve itaatle, beraber, ordusunda hizmet ediyorlar. Ve o Zât-ı Zülcelâlin ve o Sultân-ı Ezel ve Ebedin istiğnâ-i zâtîsi var; ve istiğnâ-i mutlak içindedir. Hiçbir cihetle kâinata ve mevcudâta ihtiyacı olmayan bir Ganî-i Alelıtlaktır. Ve bütün kâinat taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve azameti altında nihayet itaatte, celâline karşı tezellüldedir.
İşte, rahmet seni, ey insan, o Müstağnî-i Alelıtlakın ve Sultan-ı Sermedînin huzuruna çıkarır ve Ona dost yapar ve Ona muhatap eder ve sevgili bir abd vaziyetini verir. Fakat, nasıl sen güneşe yetişemiyorsun, çok uzaksın, hiçbir cihetle yanaşamıyorsun; fakat güneşin ziyâsı, güneşin aksini, cilvesini senin aynan vâsıtasıyla senin eline verir. Öyle de, o Zât-ı Akdese ve o Şems-i Ezel ve Ebede biz çendan nihayetsiz uzağız, yanaşamayız; fakat Onun ziyâ-i rahmeti Onu bize yakın ediyor.
İşte, ey insan! Bu rahmeti bulan, ebedî tükenmez bir hazîne-i nur buluyor. O hazîneyi bulmanın çaresi, rahmetin en parlak bir misâli ve mümessili ve o rahmetin en beliğ bir lisânı ve dellâlı olan ve Rahmeten li'l-âlemîn ünvânıyla Kur'ân'da tesmiye edilen Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnetidir ve tebâiyetidir. Ve bu Rahmeten li'l-âlemîn olan rahmet-i mücessemeye vesîle ise, salâvâttır.
Salâvâtın mânâsı rahmettir. Ve o zîhayat mücessem rahmete rahmet duâsı olan salâvât ise, o Rahmeten li'l-âlemînin vüsûlüne vesîledir. Öyle ise, sen, salâvâtı kendine o Rahmeten li'l-âlemîne ulaşmak için vesîle yap ve o zâtı da rahmet-i Rahmâna vesîle ittihaz et. Umum ümmetin, Rahmeten li'l-âlemîn olan Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında, hadsiz bir kesretle rahmet mânâsıyla salâvât getirmeleri, rahmet ne kadar kıymettar bir hediye-i İlâhiye ve ne kadar geniş bir dairesi olduğunu parlak bir sûrette ispat eder.
Elhâsıl: Hazîne-i rahmetin en kıymettar pırlantası ve kapıcısı zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm olduğu gibi, en birinci anahtarı dahi 'Bismillahirrahmanirrahim' 'dir. Ve en kolay bir anahtarı da salâvâttır.
Lügatçe;
istiğnâ-i zâtî: Allah`ın, Zâtından ayrılması mümkün olmayan ihtiyaçsızlığı, Allah`ın hiç bir şeye muhtaç olmaması-istiğnâ-i mutlak: Mutlak istiğnâ, Allah`ın sonsuz zenginliğe sahip olması, hiç bir şeye muhtaç olmaması-Ganî-i Alelıtlak: Her cihetle sonsuz zenginlik sahibi Allah-tezellül: Alçalma, hor ve hakir olma, zillete düşme-tesmiye: İsimlendirme, ad verme-tebâiyet: Uyma, tâbî olma, bağlanma-rahmet-i mücesseme: Cisimleşmiş, maddî bir vücut giymiş rahmet-vüsûl: Kavuşma, ulaşma, erişme-kesret: çokluk.