MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 01.11.2012 00:47
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Hz. Ömer (ra) , sessizce, dinlenmekte olduğu odaya girer. Bir an çevresine göz gezdirir. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde de, içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba vardı. İşte Allah Resûlü'nün odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti. Bu manzara karşısında ağlamaya başlayan Hz. Ömer (ra) 'in hıçkırıkları O'nu (asm) uyandırır. Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptığını, kan oturduğunu gören Hz. Ömer (ra) ise omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başlar. Hz. Muhammed (asv) hayretle sorar:

“Ey Hattab oğlu! Niçin ağlıyorsun? ”

“Ey Allah'ın Elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken sen ki Allah'ın Elçisisin... İzin versen de, biz de seni...”

Maksat anlaşılmıştır, Allah'ın Elçisi (asm) , gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el işareti ile keser ve

'Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı '(Ankebut, 29/64 meali)

ayetini okuduktan sonra ekler:

“İstemez misin ey Ömer? Dünya onların olsun, ahiret te bizim! ..”

Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri

Birinci madde: Bir hadis-i şerifin, ahir zamanda an'anat-ı İslamiyenin zararına çalışacak diye haber verdiği adam bu olduğunu ef'aliyle göstermesidir. Ben, otuz altı sene evvel o hadisi tefsir etmiştim. Aynen bu adama manası çıkmış.

Mahkemedeki müdafaatımın üçüncü esasında izahı var.

İkinci madde: Birşeyin vücudu ve tamiri ve hayatı, ona ait bütün erkân ve şeraitin vücuduyla olabilmesi ve o şeyin ademi ve tahribi ve ölmesi, birtek şartın bozulmasıyla olduğu bir kaide-i hakikattir. Umumun dillerinde 'Tahrip, tamirden çok kolaydır' diye darb-ı mesel olmuştur. Bu kat'i kaideye binaen, meydanda görünen ehemmiyetli kusurlar ve tahribatlar, o kumandanın hatasından ve ehemmiyetli şerefler ve zaferler ise, ordunun kahramanlığından geldiğinden, o fenalıkları ona, o iyilikleri orduya vermek lazım gelirken, bütün bütün aksine olarak, cemaatin hayrını baştaki bir ferde; ve o ferdin şerrini cemaate vermek, dehşetli bir haksızlık olmasıdır.
Üçüncü madde: Cemaatin hayrını ve ordunun zaferini başa vermek ve o başın kusurunu cemaate isnad etmek ise, binler hayırları birtek hayra indirmek ve bir tek kusuru binler kusur yapmaktır. Çünkü, nasıl bir tabur bir dehşetli düşmanı öldürse, herbir neferi bir gazilik rütbesini alır; ve yalnız binbaşısına verilse, binden bire iner, birtek gazi olur; o binbaşının hatasıyla zalimane bir katil yapılsa ve ona verilmeyip tabura verilse, o birtek katil bin cinayet hükmüne geçerek bin neferi mes ul eder ve cezaya çarpar. Aynen öyle de, meydandaki görünen ehemmiyetli kusurlar onları işleyen ölmüş adama verilmezse, beş yüz, belki bin seneden beri gaziliğini ve hakperestliğini dünyaya gösteren ve ferman-ı şerefini ve Kur'ân bayraktarlığını kılıçlarıyla ve kanlarıyla imzalayan bir orduya havalesiyle o kusurlar binler derece ve erkanları adedince ziyadeleşir, o ordunun pek parlak mazisini dehşetli karartır ve bu asrın ordusunu, geçen asırların aynı orduları önünde mahcup ve mes ul eder. Ve mevcut şerefler, zaferler tek adama verilse, binler derece küçülür, erkan ve efrad adedince gazilik ve hayırlar birtek hükmüne geçer, söner; daha kusurlara karşı keffaretü'z-zünub olmaz.
İşte bu sebepler içindir ki, ben, onun dostluğunu bırakıp, onun yerinde, ehemmiyetli bir zamanda içinde bulunduğum ve tesirli hizmet ettiğim o ordunun dostluğunu aldım ve binler derece daha ehemmiyetli şerefini muhafazaya Risale-i Nur ile çalıştım.
Emirdağında
Said Nursi
Lügatçe;
an'anat-ı İslamiye: İslâmî gelenek görenekler-vücud: Mevcut olma. Var olmak-erkân: Rükünler, esaslar-şerait: Şartlar-adem: Yokluk-darb-ı mesel: Atasözü-keffaretü'z-zünub: Günahların keffâreti, mü`minlere, işledikleri günahların affı için Allah tarafından verilen hastalık ve musîbetler.
Kur'an en mükemmel adaleti ders veriyor
Sual: Niçin eskiden Hürriyetin başında siyasetle hararetle meşgul oluyordun, bu kırk seneye yakındır ki bütün bütün terk ettin?
Elcevap: Siyaset-i beşeriyenin en esaslı bir kanun-u esasîsi olan, “Selâmet-i millet için fertler feda edilir. Cemaatin selâmeti için eşhas kurban edilir. Vatan için herşey feda edilir” diye, bütün nev-i beşerdeki şimdiye kadar dehşetli cinayetler bu kanunun su-i istimalinden neş’et ettiğini kat’iyen bildim. Bu kanun-u esasî-yi beşeriye, bir hadd-i muayyenesi olmadığı için çok su-i istimale yol açmış. İki Harb-i Umumî, bu gaddar kanun-u esasînin su-i istimalinden çıkıp bin sene beşerin terakkiyatını zîr ü zeber ettiği gibi, on câni yüzünden doksan mâsumun mahvına fetva verdi. Bir menfaat-i umumî perdesi altında şahsî garazlar, bir câni yüzünden bir kasabayı harap etti. Risale-i Nur bu hakikati bazı mecmua ve müdafaatta ispat ettiği için onlara havale ediyorum.
İşte, beşeriyet siyasetlerinin bu gaddar kanun-u esasîsine karşı, Arş-ı Âzamdan gelen Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyandaki bu gelen kanun-u esasîyi buldum. O kanunu da şu âyet ifade ediyor:
Yani, bu iki âyet, bu esası ders veriyor ki: “Bir adamın cinayetiyle başkalar mes’ul olmaz. Hem bir mâsum, rızası olmadan, bütün insana da feda edilmez -kendi ihtiyarıyla, kendi rızasıyla kendini feda etse, o fedakârlık bir şehadettir ki, o başka meseledir-” diye, hakikî adalet-i beşeriyeyi te’sis ediyor. Bunun tafsilâtını da Risale-i Nur’a havale ediyorum.
Lügatçe;
Siyaset-i beşeriye: beşerin, insanların siyaseti- kanun-u esasî: temel kanun, Anayasa-Selâmet-i millet: milletin kurtuluşu, esenliği-eşhas: şahıslar-su-i istimal: kötüye kullanma-neş’et: doğma, kaynaklanma-hadd-i muayyene: belirlenmiş sınır, çizgi-Harb-i Umumî: genel harp, dünya savaşı-terakkiyat: ilerlemeler, yükselmeler, kalkınmalar-zîr ü zeber: alt üst-menfaat-i umumî: genelin menfaati, kamu yararı-garaz: kötü kasıt-müdafaat: savunmalar-Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmaktan akılları âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim-adalet-i beşeriye: insanlığın ulaşabileceği en yüksek adalet-te’sis: kurma, meydana getirme.