MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 10.10.2012 23:33
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..] PKK ile birileri arasındaki Esrar’engiz ilişkiler...

PKK ile birileri arasındaki Esrar’engiz ilişkiler...
“Terör sebebiyle terk ettiğimiz köyümüze 2005’te döndük. Eve gelen silahlı birkaç kişi babama kenevir ekmesini söyledi. İkinci kez köyümüzü terk etmemek için kenevir ettik. Esrarla bu şekilde tanıştım.” 16 yaşındaki Ş.A.nın bahsettiği köy, Diyarbakır Kulp’a bağlı.
Öyle bir iki metrekarelik topraklarda değil, tarla tarla yetiştiriliyor esrarın hammaddesi. Lice, Hani ve Hazro ilçelerindeki manzara da aynı. Bingöl Genç’teki de… İki vilayet arasındaki kırsal, adeta uyuşturucu üretme çiftliği… 80 köy ya da mezrada ekilen Hint keneviri yılda 500 ton civarında esrara dönüşüyor. Olay tamamıyla PKK’nın kontrolünde. Karşılığı, var tabii ki. 50 milyon dolar giriyor her yıl kasasına. Adı belirtilen yerleşim birimlerinde zehirlenen gençlerin sayısı sürekli artıyor. Neresinden bakılsa büyük bir kayıp… Vakıanın bu yüzü hep gizlenmek istenir ne hikmetse.30 yılda 50 bin gencecik insanımız öldü. Terör beslenmeye devam ederse sayı katlanacak. Sadece mecburen eken köylüler, eli kanlı bölücü teröristler mi nemalanıyor bu kirli tarımdan? Türk Silahlı Kuvvetleri, yine operasyonda, yıllardır uğranılmayan ve militanların otoritesine terk edilen Hakkâri Çukurca’daki Kazan Vadisi’nde. Başta Şemdinli, kimi Güneydoğu şehirlerini ‘kurtarılmış bölgeye çevirme’ cüretinin filizlendiği ortamlar gün ışığına kavuşturulmadan ne kalkınma, ne demokrasi ne de huzur gelecek oralara… Rejimi korumak ve kollamak adına darbe seminerleri yazanlar bu hikâyelerin neresinde? Terörle mücadelede onlarca yıldır neden bir arpa boyu mesafe kat edilemiyor? Birileri kenevir eksperliğinden çok iyi anlıyor… İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin açıkladı. 5 yılda Diyarbakır’da 100 bin 776 kilogram esrar ele geçirilebildi. Yani üretimin yüzde 4’ü.
16 Eylül Pazar günü Sevinç Öztürk’le dünya evine gireceklerdi. Diğer yüzlercesindeki gibi, hikaye hazin… Çok önemli bir ayrıntı var 1973 Çorum Alaca doğumlu İbrahim Çuhadar’ın gerçekleştirdiği insanlık dışı olayda: DHKP-C üstlendi hainliği. PKK’ya ilişkin operasyon, çatışma ve manipülasyon haberleri gündemi kasıp kavururken; Afyon’daki mühimmat deposundaki patlamada 25 asker vefat ederken nereden çıkmıştı bu? Sol tandanslı örgüt tabiri caizse niçin sahaya inmişti birden ve yeniden? O da taşeron, PKK da… Kullanıcılar, kaos zenginliği oluşturmak mı istemişlerdi? Polis merkezi, Mecidiyeköy’deki Şişli Emniyet Müdürlüğü’ne 2001’de düzenlenen eylem sonrası değişen konsepte göre hazırlanmıştı. Giriş noktasıyla x-ray cihazının konuşlandığı danışma arasındaki mesafe bir hayli uzundu. Aksi halde facia kat kat büyüyecekti… 2003-2004 yıllarında belirlenen güvenlik anlayışı çerçevesinde Gazi Mahallesi’nden şimdiki yerine taşınan karakolu hedef seçmesinin gerekçesini de açıkladı eli kanlılar. Bir polis memurunu şehit etmek ve Fatih’teki Mc Donalds’a bomba koymaktan aranan üyeleri Hasan Selim Gönen, burada görevli polislerce öldürülmüş. Polis Bülent Özkan, doğu vazifesini bir sene önce tamamlayıp İstanbul’a atanmıştı. Mesleki başarısı sebebiyle seçildiği Asayiş Şube Müdürlüğü’nde mesai için işlemlerin bitmesini beklemekteydi. İlginçtir; patlamada vücudu tanınmayacak ölçüde parçalanan Çuhadar, örgüte mensubiyetten 8 defa gözaltına alınmış ve 2 kez de tutuklanmış. Nöbet kulübesindeki memura karakoldan arandığını ve kendisine ait evrakları alacağını söylemiş. X-ray’a yöneldiğinde Özkan fark etmiş durumu. İlkin yanındaki el bombasını vatandaşlara fırlatmaya çalışmış canlı bomba. Özkan iki el ateş etmiş ama nafile. Bu sefer çantasındaki parça tesirli bombayı patlatmış terörist. Saldırının mevcut tedbirleri gözden geçirmeye zorlayacağı kesin...

Kim babasının kabrinin açılmasına gönül rızası ve rahatlığıyla evet der ki… Telaffuzu bile rahatsız edici. Ama o ülkesinin kaderinde son derece önemli roller oynayan, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı görevlerini yapan bir devlet adamıysa…
Üstelik kötü gidişatı tersine çevirecek yeni planları yürürlüğe koymak üzereyken ölümüne derin şüphelerle bakılıyorsa… Öte yandan hukuki açıdan zaman aşımına üç beş ay kalmışsa… Aslında kardeşi Efe ve öbür aile fertleri gibi büyük oğul Ahmet Özal da prensipte razı değil, merhum Turgut Özal’ın İstanbul Topkapı’daki mezarından parça alınmasına. Ancak şöyle diyor: “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’de yaşanan olayların daha netleşmesi ve bazı eksiklerin tamamlanması için açılması gerekiyorsa karşı değilim.” Yalnız bir husustaki sözleri tam manalandırılamıyor. Annesi Semra Hanım, merhuma ait saç tellerini kabirdeki işlem akabinde verecekmiş savcılığa. Niçin bu vakte dek teslim edilmediği iyice müphemleşti şimdi. Babasının 18 Haziran 1988’de Kartal Demirağ eliyle gerçekleşen silahlı suikast öncesinde de öldürülmek istendiğini ileri sürüyor, Ahmet Özal. Haziran 1987’de İstanbul’dan uçakla Ankara’ya gidilirken büyük bir kaza atlatılmış. 13 kişilermiş hava aracında. Kalkışı takiben iki kez elektrik sistemi arızalanmış. Geri dönmesini söylemiş. Büyükada semalarındaki manevra esnasında enerji yine kesilmiş. Öyle ki, kokpitteki göstergelerin tümü kaybolmuş. Kuleyle telsiz irtibatı da imkansızlaşmış. Kabinde duman belirmiş ardından. “Geri dönmesek ve 10 dakika daha uçsaydık, dönüşümüz olmazdı. Hostes bayıldı. Herkes panik içindeydi. Düşüyorduk. Hayatımda ilk defa babamı bağırırken gördüm.” diye konuşuyor Özal. “Herkes yerine otursun, Allah’ın dediği olur.’ demiş, merhum. Güç bela inmiş uçak. Ucundan piste vurmuş. Lastikler patlamış. Kule haberi yokmuş. Goldstream raporundan bir cümle aktarıyor: “Bu uçak yüzde 95 infilak etmeliydi.” Babasının, Demirağ’ı kullananları belirlediğini ve “Bu konuyu gündeme getirirsem Türkiye karışır.” dediğini de hatırlatıyor.