MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 14.09.2012 00:46
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Hz. Peygamberimizin (s.a.v.) temiz ve pak dilinden dualar
Allah'ım!
Günahlarımı bağışla. Evimi geniş, rızkımı bereketli kıl.
(Ahmed b. Hanbel, 4/63; 5/375)
Bu meydan-ı imtihanda olanlar, başı boş değiller;
saadet sarayları ve zindanlar onları bekliyorlar.
Bediüzzaman
Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri
Yedinci Asıl: Pek çok teşbih ve temsiller bulunuyor ki, mürûr-u zamanla veya ilmin elinden cehlin eline geçmesiyle hakikat-i maddiye telâkkî ediliyor. Hatâya düşer. Meselâ, 'Sevr' ve 'Hûd' isminde ve âlem-i misâlde sevr ve hûd timsâlinde berrî ve bahrî hayvanât nâzırlarından iki melâiketullah, âdetâ bir koca öküz ve cismânî bir balık zannedilerek, hadîse ilişilmiş.

Hem meselâ, bir vakit huzur-u Nebevîde derin bir ses işitildi. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti ki: 'Bu gürültü, yetmiş senedir yuvarlanıp, tâ ancak bu dakika Cehennemin dibine düşen bir taşın gürültüsüdür.' İşte bu hadîsi işiten, hakikate vâsıl olmayan, inkâra sapar. Halbuki, yirmi dakika -o hadîsten- sonra, katiyen sabittir ki, biri geldi, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma dedi ki: 'Meşhur münâfık, yirmi dakika evvel öldü.' Yetmiş yaşına giren o münâfık Cehennemin bir taşı olarak bütün müddet-i ömrü tedennîde, esfel-i sâfilîne, küfre sukûttan ibâret olduğunu gayet belîğâne bir sûrette, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm beyân etmiştir. Cenâb-ı Hak, o vefât dakikasında o sesi işittirip, ona alâmet etmiştir.

Lügatçe;
teşbih: Benzetmek, benzetilmek; benzetiş-temsil: Örnek, birşeyin aynısını veya mislini yapma-mürûr-u zaman: Zamanın geçmesi; zaman aşımı-hakikat-i maddiye: maddî gerçek-Sevr: Öküz-Hûd: Balık-âlem-i misâl: bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem-berrî ve bahrî hayvanât: Kara ve deniz canlıları-nâzır: Nezaret eden, gözlemci-huzur-u Nebevî: Peygamberin huzuru, yanı-tedennî: alçalma, gerileme-esfel-i sâfilîn: aşağıların en aşağısı-sukût: düşme, alçalma.
En yüksek gür sada, İslamın sadası olacaktır!
Dediler: 'Şeriat-ı Garradaki medeniyet nasıldır? '
Dedim: 'Şeriat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet ise ki; medeniyet-i hazıranın inkişaından inkişaf edecektir. Onun menfi esasları yerine, müsbet esaslar vaz' eder. İşte: Nokta-i istinad, kuvvete bedel haktır ki, şe'ni adalet ve tevazündür; hedef de menfaat yerine fazîlettir ki, şe'ni muhabbet ve tecazübdür; cihetü'l-vahdet de unsuriyet-i milliyet yerine rabıta-i dînî, vatanî, sınıfıdır ki, şe'ni samîmi uhuvvet ve müsalemet ve haricin tecavüzüne karşı yalnız tedafü'dür; hayatta, düstur-u cidal yerine düstur-u teavündür ki, şe'ni ittihad ve tesanüddür; heva yerine hüdadır ki, şe'ni insaniyeten terakki ve rûhen tekamüldür. Hevayı tahdid eder, nefsin hevesat-ı süfliyesinin teshîline bedel, rûhun hissiyat-ı ulviyesini tatmin eder.
'Demek biz mağlûbiyetle ikinci cereyana takıldık ki, mazlumların ve cumhûrun cereyanıdır; başkalarından yüzde seksen fakir ve mazlumsa, İslamdan doksan belki doksan beştir. Alem-i İslam şu ikinci cereyana karşı lakayd veya muarız kalmakla hem istinadsız, hem bütün emeğini heder, hem onun istilasıyla istihaleye maruz kalmaktansa, akılane davranıp, onu İslamî bir tarza çevirip, kendine hadim kılmaktır. Zîra, düşmanın düşmanı, düşman kaldıkça dosttur; nasıl ki düşmanın dostu, dost kaldıkça düşmandır.'
'Şu iki cereyan birbirine zıt, hedefleri zıt, menfaatleri zıt olduğundan, birincisi dese 'Öl! '; diğeri diyecek 'Diril! ' Birinin menfaati zarar, ihtilaf, tedenni, zaaf, uyumamızı istilzam ettiği gibi; ötekinin menfaati dahi kuvvetimizi, ittihadımızı bizzarûre iktiza eder. Şark husûmeti İslam inkişafını boğuyordu; zail oldu ve olmalı. Garb husûmeti, İslamın ittihadına, uhuvvetin inkişafına en müessir sebeptir, bakî kalmalı.'
Birden o meclisten tasdik emareleri tezahür etti.
Dediler: 'Evet, ümitvar olunuz; şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada, İslamın sadası olacaktır! '
Lügatçe;
Şeriat-ı Garra: Parlak din; İslâmiyet-inkışa: Havanın açılması-inkişaf: meydana çıkma-Nokta-i istinad: Dayanak noktası-şe'n: birşeyin özelliğinin fiilî görünümü, neticesi ve eseri-tevazün: denklik, karşılıklı iki tarafın tartıda eşit olması-tecazüb: Çekicilik, kaynaştırıcılık-cihetü'l-vahdet: Birlik yönü-unsuriyet-i milliyet: Irkçılığa dayalı milliyetçilik-rabıta-i dînî: Din bağı-uhuvvet: Kardeşlik-müsalemet: Karşılıklı barış, barışıklık-tedafü': Savunma, koruma-düstur-u teavün: Yardımlaşma düsturu-ittihad: Birlik-tesanüd: Dayanışma-Heva: tahdid: Sınırlamak-hevesat-ısüfliye: Aşağılık istekler, alçakça arzular-teshîl: Kolaylaştırma-hissiyat-ı ulviye: Yüce duygular-tedenni: daha kötü bir dereceye düşme, alçalma-istilzam: Gerektirmek-iktiza: Gerekme, gerektirme-Şark: Doğu (Asya, Türk ve İslâm alemi) -husûmet: Düşmanlık.