MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 09.09.2012 01:41
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Hz. Peygamberimizin (s.a.v.) temiz ve pak dilinden dualar
Allah'ım!
Şüphesiz ki Sen affedensin, Kerimsin, affetmeyi seversin, beni de affet.
(Tirmizi, 5/534, bkz: Sahihu Tirmizi, 3/170)
İ'lem eyyühe'l-aziz! Fısk çamuruyla mülevves olan medeniyet, insanları da o çamurla telvis ediyor. Ezcümle: Riyaya şan ve şeref namını vermiş; insanları da o pis ahlaka sevk ediyor. Hakikaten insanlar o riyaya öyle alışmışlar ki, şahıslara yaptıkları gibi, milletlere, hatta unsurlara bile yapıyorlar. Gazeteleri o riyaya dellal, tarihleri de alkışçı yapmışlardır. Bu yüzden şahsi hayatlar 'hamiyet-i cahiliye' ünvanı altında unsurî hayatlara feda edilmektedir.

Bediüzzaman
Fısk: Günâh; Allah`ın emirlerini terk ve Ona isyan etmek, doğru yoldan sapmak
mülevves: Kirli, bulaşık
telvis: Kirletmek, pisletmek, bulaştırmak
Unsur: ırk
dellal: Îlân edici
hamiyet-i cahiliye: Câhillikten gelen ırkçılık gibi bâtıl inanışları koruma gayreti. * Cenab-ı Hakk'ın ve Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) nehyettiği ve hak dine uymayan eski ve kötü inançları muhafaza gayreti
unsurî: Irkî
Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri

İkinci hadise: O İslâm Deccalı, 'Sûre-i ('Yemin olsun incire ve zeytine' Tîn Sûresi: 95:1) mânâsını merak edip soruyor' diye çoklar nakletmişler.
Gariptir ki, bu sûrenin akîbinde olan ('Rabbinin ismiyle oku.' Alâk Sûresi: 96:1) sûresinde('Muhakkak ki insan azgınlaşır.' Alâk Sûresi: 96:6) cümlesi, onun aynı zamanına zamanına ve şahsına cifirle ve mânâsıyla işaret ettiği gibi, ehl-i salâta ve camilere tâğiyâne tecavüz edeceğini gösteriyor. Demek o istidraclı adam, küçük bir sûreyi kendiyle alâkadar hisseder. Fakat yanlış eder, komşusunun kapısını çalar.
Lügatçe;
akîbinde: ardından gelen. Arkası sıra giden-cifir: Harflere verilen sayı kıymetiyle ibarelerden geçmişe veya geleceğe ait işâretler çıkarmak, tarih düşürmek-ehl-i salât: Namaz kılanlar-tâğiyâne: Azgınca, azmışcasına. İsyan ederek-istidrac:Derece derece yükselmeyi isteyiş; hakkı ve hakîkî değeri olmadığı halde ve kabiliyetsiz bir kimsenin çok nîmete kavuşması ve bu sebeple küfür ve isyana devam etmesiyle azap ve gazab-ı İlâhiyeye yaklaşması.

Irkçılığın alem-i islâma verdiği ilk büyük zarar
Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in Emevîlere karşı mücadeleleri ise, din ile milliyet muharebesi idi. Yani, Emevîler, devlet-i İslâmiyeyi Arap milliyeti üzerine istinad ettirip, rabıta-i İslâmiyeti rabıta-i milliyetten geri bıraktıklarından, iki cihetle zarar verdiler.
Birisi: Milel-i saireyi rencide ederek tevhiş ettiler.
Diğeri: Unsuriyet ve milliyet esasları, adaleti ve hakkı takip etmediğinden, zulmeder, adalet üzerine gitmez. Çünkü, unsuriyetperver bir hâkim, millettaşını tercih eder, adalet edemez.
('İslâm, Câhiliyetten kalma ırkçılık ve kabileciliği ortadan kaldırmıştır. Müslüman olduktan sonra, Habeşli bir köle ile Kureyşli bir efendi arasında hiçbir fark yoktur.' Hadislerden iktibas)
ferman-ı kat’îsiyle, rabıta-i diniye yerine rabıta-i milliye ikame edilmez. Edilse adalet edilmez, hakkaniyet gider.
İşte, Hazret-i Hüseyin, rabıta-i diniyeyi esas tutup, muhik olarak onlara karşı mücadele etmiş, tâ makam-ı şehadeti ihraz etmiş.
Eğer denilse: “Bu kadar haklı ve hakikatli olduğu halde neden muvaffak olmadı? Hem neden kader-i İlâhî ve rahmet-i İlâhiye onların feci bir âkıbete uğramasına müsaade etmiş? ”
Elcevap: Hazret-i Hüseyin’in yakın taraftarları değil, fakat cemaatine iltihak eden sair milletlerde, yaralanmış gurur-u milliyeleri cihetiyle, Arap milletine karşı bir fikr-i intikam bulunması, Hazret-i Hüseyin ve taraftarlarının sâfi ve parlak mesleklerine halel verip mağlûbiyetlerine sebep olmuş.
Lügatçe;
milliyet: Milliyetçilik fikri-istinad: Dayanma-rabıta-i İslâmiyet: islâmiyet bağı-rabıta-i milliyet: ırk bağı-Milel-i saire: diğer milletler-tevhiş: Ürkütme, kaçırma, korkutma-Unsuriyet: Irkçılık-unsuriyetperver: Milliyetçilik, ırkdaşını seven, ırkçılığı seven-hâkim: Hükmeden, hâkimiyet sahibi-muhik: haklı-ihraz: kazanma, elde etme.