Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Hz. Peygamberimizin (s.a.v.) temiz ve pak dilinden dualar
Allah'ım!
Senin Nebin Muhammed'in (s.a.v.) Senden istediği hayırdan ben de isterim. Nebin Muhammed'in (s.a.v.) istiaze ettiği şerden Sana sığınırız.
Yardım istenecek Sen'sin, dilekler Sana sunulur. Allah'dan (c.c.) başka güç sahibi yok, kuvvet sahibi yok.
(Tirmizi, 5/537; İbnMace, 2/1264)
Şark husûmeti İslam inkişafını boğuyordu; zail oldu ve olmalı.
Garb husûmeti, İslamın ittihadına, uhuvvetin inkişafına en müessir sebeptir,; bakî kalmalı
Bediüzzaman
Şark: Doğu
Husumet: Düşmanlık, kin beslemek
Garb: Batı
İttihad: Birleşmek, birlik
Süfyan; kahraman ordunun ve hamiyetli milletin başarılarını kendine mal ettiği için çok büyük adam zannedilir
İKİNCİ MESELE
Rivayetlerde, her iki Deccalın harikulâde icraatlarından ve pek fevkalâde iktidarlarından ve heybetlerinden bahsedilmiş. Hattâ bedbaht bir kısım insanlar, onlara bir nevi ulûhiyet isnad eder diye haber verilmiş. Bunun sebebi nedir?
Elcevap: (Hakikati Allah bilir) icraatları büyük ve hârikulâde olması ise: Ekser tahribat ve hevesata sevkiyat olduğundan, kolayca harikulâde öyle işler yaparlar ki, bir rivayette, 'Bir günleri bir senedir.' Yani, bir senede yaptıkları işleri üç yüz senede yapılmaz denilmiş. Ve iktidarları pek fevkalâde görülmesi ise, dört cihet ve sebebi var: Birincisi: İstidrac eseri olarak, müstebidâne olan koca hükûmetlerinde, cesur orduların ve faal milletin kuvvetiyle vukua gelen terakkiyat ve iyilikler haksız olarak onlara isnad edilmesiyle, binler adam kadar bir iktidar onların şahıslarında tevehhüm edilmeye sebep olur. Halbuki, hakikaten ve kaideten, bir cemaatin hareketiyle vücuda gelen müsbet mehâsin ve şeref ve ganimet o cemaate taksim edilir ve efradına verilir. Ve seyyiat ve tahribat ve zayiat ise, reisinin tedbirsizliğine ve kusurlarına verilir. Meselâ, bir tabur bir kaleyi fethetse, ganimet ve şeref süngülerine aittir. Ve menfî tedbirlerle zayiatlar olsa, kumandanlarına aittir.
İşte hak ve hakikatin bu düstur-u esasiyesine bütün bütün muhalif olarak müsbet terakkiyat ve hasenat o müthiş başlara ve menfî icraat ve seyyiat bîçare milletlerine verilmesiyle, nefret-i âmmeye lâyık olan o şahıslar, istidrac cihetiyle, ehl-i gaflet tarafından bir muhabbet-i umumiyeye mazhar olurlar.
İkinci cihet ve sebep: Her iki Deccal, âzamî bir istibdat ve âzamî bir zulüm ve âzamî bir şiddet ve dehşetle hareket ettiklerinden, âzamî bir iktidar görünür. Evet, öyle acip bir istibdat ki, kanunlar perdesinde herkesin vicdanına ve mukaddesatına, hattâ elbisesine müdahale ederler. (Zannederim, asr-ı âhirde İslâm ve Türk hürriyetperverleri, bir hiss-i kablelvuku ile bu dehşetli istibdadı hissederek oklar atıp hücum etmişler. Fakat çok aldanıp yanlış bir hedef ve hatâ bir cephede hücum göstermişler.) *** Hem öyle bir zulüm ve cebir ki, bir adamın yüzünden yüz köyü harap ve yüzer mâsumları tecziye ve tehcir ile perişan eder.
Üçüncü cihet ve sebep: Her iki Deccal, Yahudinin İslâm ve Hıristiyan aleyhinde şiddetli bir intikam besleyen gizli komitesinin muavenetini ve kadın hürriyetlerinin perdesi altındaki dehşetli bir diğer komitenin yardımını, hattâ İslâm Deccalı masonların komitelerini aldatıp müzaheretlerini kazandıklarından, dehşetli bir iktidar zannedilir. Hem bazı ehl-i velâyetin istihracatıyla anlaşılıyor ki, İslâm devletinin başına geçecek olan Süfyanî Deccal ise, gayet muktedir ve dahi ve faal ve gösterişi istemeyen ve şahsî olan şan ve şerefe ehemmiyet vermeyen bir sadrâzam ve gayet cesur ve iktidarlı ve metin ve cevval ve şöhretperestliğe tenezzül etmeyen bir serasker bulur, onları teshir eder. Onların fevkalâde ve dâhiyâne icraatlarını, riyasızlıklarından istifade ile kendi şahsına isnad ve o vasıtayla koca ordunun ve hükûmetin teceddüd ve inkılâp ve harb-i umumî inkılâbından gelen şiddet-i ihtiyacın sevkiyle işledikleri terakkiyatı şahsına isnad ettirerek şahsında pek acip ve harika bir iktidar bulunduğunu meddahlar tarafından işâa ettirir.
Dördüncü cihet ve sebep: Büyük Deccalın, ispritizma nevinden teshir edici hassaları bulunur. İslâm Deccalının dahi, bir gözünde teshir edici manyetizma bulunur. Hattâ, rivayetlerde 'Deccalın bir gözü kördür' diye nazar-ı dikkati gözüne çevirerek Büyük Deccalın bir gözü kör ve ötekinin bir gözü, öteki göze nisbeten kör hükmünde olduğunu hadiste kaydetmekle, onlar kâfir-i mutlak bulunduğundan, yalnız münhasıran bu dünyayı görecek bir tek gözü var ve âkıbeti ve âhireti görebilecek gözleri olmamasına işaret eder.
Ben bir mânevî âlemde İslâm Deccalını gördüm. Yalnız birtek gözünde teshirci bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bütün münkir bildim. İşte bu inkâr-ı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder. Avâm-ı nâs hakikat-ı hali bilmediklerinden, harikulâde iktidar ve cesaret zannederler.
Hem şanlı ve kahraman bir millet, mağlûbiyeti hengâmında, böyle istidraclı ve şanlı ve talihli ve muvaffakiyetli ve kurnaz bir kumandanı bulunduğundan, gizli ve dehşetli olan mâhiyetine bakmayarak, kahramanlık damarıyla onu alkışlar, başına kor, seyyielerini örtmek ister. Fakat kahraman ve mücahid ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur-u İmân ve Kur'ân ışığıyla hakikat-ı hali göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılır.
(***: Namık Kemal, ziya Paşa gibi hürriyetperver zatlar gelecek müthiş istibdadı hissetmişler, fakat yanlış olarak Sultan Abdülhamid Han'a hücum etmişler. Şefkat)
Lügatçe;
tahribat: Yıkımlar, bozmalar-hevesat: Nefsin hoşuna giden arzular, istekler-İstidrac: hakkı ve hakîkî değeri olmadığı halde ve kabiliyetsiz bir kimsenin çok nîmete kavuşması ve bu sebeple küfür ve isyana devam etmesiyle azap ve gazab-ı İlâhiyeye yaklaşması-müstebidâne: Diktatörcesine, baskı ve zor kullanarak-terakkiyat: İlerleme ve yükselişler, gelişmeler-tevehhüm: Zannetme, evhamlanma, yok olanı var zannetmek-kaideten: Prensip olarak-mehâsin: Güzellikler, olumlu işler-efrad: Fertler-seyyiat: Kötülükler, günahlar, suçlar-düstur-u esasiye: Temel kaide, prensip-nefret-i âmme: Umumi nefret, herkesin nefreti-muhabbet-i umumiye: Herkesin sevgisi-istibdat: Kanuna ve nizâma tâbî olmayan, keyfî, baskıcı yönetim; zulüm ve tahakküm-asr-ı âhir: Son yüzyıl, asır (19.yüzyıl kastediliyor) -hiss-i kablelvuku: Bir şeyi meydana gelmeden önce hissetmek-***(Yanlış cepheden maksat şu olsa gerek: Gelecek bir diktatöryayı hissetmişler, fakat bunu Sultanbdulhamid olarak zannederek o mazlum padişaha hücum etmişler) -tecziye: Cezâlandırmak-tehcir: Yerinden, yurdundan çıkarma. Sürgün etme-muavenet: yardım-istihracat: Bazı işaretlerle belli bir şeyi daha belirgin olarak ortaya çıkarmak-Süfyanî Deccal: Süfyan'dan olan, Süfyan'a mensub, Süfyan'a müteallik. Zübdet-ül Buharî Tercemesine göre, Süfyanî: Müslümanlara kötülük eden, sefil, kötü, alçak, münafık olan kimse demektir-sadrâzam: Başbakan-serasker: Genel kurmay başkanı-teshir: İtaat ettirmek, boyun eğdirmek, emir altına almak, hizmetinde kullanmak-dâhiyâne: Dâhicesine-teceddüd: yenilenme-meddah: Medheden, yağcılıkla övgü yağdıran-işâa: Bir haberi yayma, duyurma-ispritizma: Ölülerin ruhlarıyla bazı şartlar altında haberleşmenin mümkün bulunduğuna inanan görüş ve bu maksatla yapılan deneyler-Büyük Deccal: Hırıstiyanların içinden çıkan ve bütün dinlere savaş açan, yalancı, aldatıcı, hilekâr kimse, Kominizm-İslâm Deccalı: Süfyan-Avâm-ı nâs: İnsanların ilmi irfanı kıt, okuma yazması olmayanları-hengâm: An, zaman-seyyie: Kötülük, günah, suç, fenalık.
Türkler ve Kürtler Kur'an'a sarılmazsa sonları ne olur?
Bin seneden beri alem-i İslamiyeti kahramanlığı ile memnun eden ve vahdet-i İslamiyeyi muhafaza eden ve alem-i beşeriyeti, küfr-ü mutlaktan ve dalaletten şanlı bir surette kurtulmasına büyük bir vesile olan Türk milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri!
Eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına Kur'ân'a ve hakaik-i imana sahip çıkmazsanız ve sizler gibi ehl-i hamiyet eskide yanlış bir surette ve din zararına medeniyetin propagandası yerinde doğrudan doğruya hakaik-i Kur'âniye ve imaniyeyi tervice çalışmazsanız, size katiyen haber veriyorum ve kat i hüccetlerle ispat ederim ki, alem-i İslamın muhabbet ve uhuvveti yerine, dehşetli bir nefret; ve kahraman kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adavet; ve şimdi alem-i İslamı mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlup olup, alem-i İslamın kalesi ve şanlı ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimaliden çıkan dehşetli ejderhanın istila etmesine sebebiyet verecek.
Lügatçe;
vahdet-i İslamiye: İslâm birliği- tervic: Revaç vermek. Değerini arttırmak.