MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 04.09.2012 01:47
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Hz. Peygamberimizin (s.a.v.) temiz ve pak dilinden dualar
Ey kalblere tasarruf eden Allah'ım! Kalblerimizi Sana itaat etmeye yönelt.
(Müslim; 4/2045)
Herbir bahar, birtek çiçek gibi, gayet muntazam ve mevzun olarak;
zeminin yüzüne bir Cemil ve Celil'in eliyle takılıp koparılıyor, konup kaldırılıyor
Bediüzzaman
Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri
Rivayetlerde, âhirzamanın alâmetlerinden olan ve âl-i Beyt-i Nebevîden Hazret-i Mehdînin (Radıyallahu Anh) hakkında ayrı ayrı haberler var. Hattâ bir kısım ehl-i ilim ve ehl-i velâyet, eskide onun çıkmasına hükmetmişler.

Allahu a'lem bissavab, bu ayrı ayrı rivayetlerin bir tevili şudur ki: Büyük Mehdînin çok vazifeleri var. Ve siyaset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, cihad âlemindeki çok dâirelerde icraatları olduğu gibi, her bir asır, me'yusiyet vaktinde kuvve-i maneviyesini teyid edecek bir nevi Mehdîye veyahut Mehdînin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan, rahmet-i İlâhiye ile her devirde, belki her asırda bir nevi Mehdî âl-i Beytten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Meselâ, siyaset âleminde Mehdî-i Abbâsî ve diyanet âleminde Gavs-ı âzam ve Şâh-ı Nakşibend ve aktâb-ı erbaa ve on iki imam gibi büyük Mehdînin bir kısım vazifelerini icra eden zatlar dahi, Mehdî hakkında gelen rivâyetlerde, medâr-ı nazar Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olduğundan, rivayetler ihtilâf ederek, bir kısım ehl-i hakikat demiş: 'Eskide çıkmış.' Her ne ise... Bu mesele Risale-i Nur'da beyan edildiğinden, onu ona havale ile burada bu kadar deriz ki: Dünyada mütesanid hiçbir hanedan ve mütevafık hiçbir kabile ve münevver hiçbir cemiyet ve cemaat yoktur ki, âl-i Beytin hanedanına ve kabilesine ve cemiyetine ve cemaatine yetişebilsin.

Evet, yüzer kudsî kahramanları yetiştiren ve binler mânevî kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakikat-i Kur'âniyenin mayasıyla ve imanın nuruyla ve İslâmiyetin şerefiyle beslenen, tekemmül eden âl-i Beyt, elbette âhir zamanda, şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakikat-ı Furkaniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) ihya ile, ilân ile, icra ile, başkumandanları olan Büyük Mehdînin kemâl-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet mâkul olmakla beraber, gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır.

Lügatçe;
âl-i Beyt-i Nebevî: Peygamberimizin (a.s.m.) âilesi ve soyundan gelenler-me'yusiyet: Ümitsizlik-teyid: Kuvvetlendirmek, desteklemek-medâr-ı nazar: Göz önünde bulundurulması gereken-mütesanid: Birbirine dayanıp kuvvet alan-mütevafık: Birbirine uygun olan-münevver: Nurlanmış, nurlu-tekemmül: Olgunlaşma, mükemmelleşme-şeriat-ı Muhammediye: Hz. Muhammed`in (a.s.m.) Allah`tan getirdiği İslâm dîni-hakikat-ı Furkaniye: Kur'an hakikatı-mukteza: Gereken, lâzım gelen, îcap eden.

İhlâs nedir ve nasıl kazanılır?

İkinci misal: Ehl-i san’at, netice-i san’atı ziyade kazanmak için, iştirak-i san’at cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hattâ dikiş iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmaya çalışmışlar. O ferdî çalışmanın, her günde yalnız üç iğne, o ferdî san’atın meyvesi olmuş. Sonra, teşrikü’l-mesâi düsturuyla on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir, ve hâkezâ... Herbirisi iğne yapmak san’atında yalnız cüz’î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zayi olmayıp, o hizmette meleke kazanarak, gayet sür’atle işini görmüş. Sonra, o teşrik-i mesâi ve taksim-i a’mâl düsturuyla olan san’atın semeresini taksim etmişler. Herbirisine bir günde üç iğneye bedel üç yüz iğne düştüğünü görmüşler. Bu hadise, ehl-i dünyanın san’atkârları arasında, onları teşrik-i mesâiye sevk etmek için dillerinde destan olmuştur.
İşte, ey kardeşlerim! Madem umur-u dünyeviyede, kesif maddelerde böyle ittihad, ittifak ile neticeler, böyle azîm yekûn faydalar verir. Acaba, uhrevî ve nuranî ve tecezzî ve inkısama muhtaç olmayarak ve fazl-ı İlâhî ile herbirisinin âyinesine umum nur in’ikâs etmek ve herbiri umumun kazandığı misil sevaba mâlik olmak, ne kadar büyük bir kâr olduğunu kıyas edebilirsiniz. Bu azîm kâr, rekabetle ve ihlâssızlıkla kaçırılmaz!
Lügatçe;
netice-i san’at: san’atın neticesi, ürünü, kârı- iştirak-i san’at: san’at ortaklığı-teşrikü’l-mesâi: birlikte çalışma, işbirliği yapma-meleke: alışkanlık-taksim-i a’mâl: iş bölümü-umur-u dünyeviye: dünyaya ait işler-ittihad: birlik, birleşme-uhrevî: ahirete ait-tecezzî: bölünme, parçalanma-inkısam: bölünme, kısımlara ayrılma-fazl-ı İlâhî: Allah’ın lütfu, ihsanı-in’ikâs: yansıma.